Tahtı Yıkan Fetih 💫

 


Tahtı Yıkan Fetih

Kur’an’da Yönetim Erkine Karşı Dişil Kutsallık, Liyakat ve Meşruiyet Eleştirisi

​Kur’an, tarih boyunca en sert direnişi toplumun alt katmanlarından değil, statükonun zirvesindeki iktidar sahiplerinden görmüştür. Bu direncin temel sebebi, Kur’an’ın sunduğu mesajın sadece bireysel bir ahlak inşasıyla yetinmeyip; yönetim erkini, mülkiyet dilini ve hegemonyanın kutsal zırhını kökten bir tasfiyeye tabi tutmasıdır. 

Kur’an bağlamında "Fetih", bir toprak parçasını mülkiyetine geçirmek değil; mülkiyeti asıl sahibi olan Allah’a iade ederek beşerî tahtların dokunulmazlığını parçalamaktır.

​1. Mülkiyetin Teopolitiği: "Mülk Allah’ındır" Bir Sistem İlkesidir

​Kur’an’da Mülk (MLK) kavramı, sadece mülkiyet hakkını değil, mutlak egemenlik ve otoriteyi ifade eder. "Mülk Allah’ındır" ifadesi, yönetim kuramının temel taşıdır. Bu ilke uyarınca hukuk, iktisat, miras ve kamu düzeni beşerî arzuların (hevâ) tahakkümünden kurtarılmalıdır. Eğer mülk Allah’a aitse, bu mülk üzerinde kurulan her türlü beşerî sistem ancak bir "emanet" (Emânet) olarak var olabilir. Mülkü sahiplenerek onu kendi keyfine göre yasallaştıran irade, Kur’anî terminolojide Melik (Tiran) olarak tanımlanır. 

Melik, hukuku kişiselleştirir; Kur’an ise bu durumu "meşrulaştırılmış gasp" olarak niteler. Çünkü Allah’ın mülkünde O’nun adalet ilkesine rağmen hüküm sürmek, devlet değil, organize bir zulümdür.

​2. Hegemonyanın Kutsal Araçları: Lat, Uzzâ ve Menât Üçlemesi

​İktidarlar sadece kaba kuvvetle ayakta kalamaz; rıza üretmek için kutsallık ve kader dili inşa ederler. Câhiliye’nin üç temel dişil tanrıçası, aslında bu hegemonik yönetim ideolojisinin yapı taşlarıdır. 

Lat, otoritenin kendini "ilahın yeryüzündeki gölgesi" gibi sunarak Allah adına ama Allah’tan bağımsız konuşmasıdır. 

Uzzâ, gücün azizleştirilmesi ve hukukun üstünde bir dokunulmazlık alanı yaratılmasıdır. 

Menât ise, kurumsal bir kadercilik inşa ederek zulmü "kaçınılmaz bir yazgı" gibi halka sunma mekanizmasıdır. Bu üçleme; tahtı, meliki ve sorgulanamaz düzeni temsil eder. 

Kur’an bu dişil kutsallık dilini parçalar; çünkü bu dil, sert tahakkümü şefkatle örterek itaati kutsallaştırır.

​3. Bürokrasi ve Şefaat Siyaseti: Meleklerin Cinsiyetlendirilmesi

​Kur’an, meleklerin "Allah’ın kızları" olduğu iddiasını reddederek (Zuhruf, 16-19) aslında siyasal bir bürokrasi eleştirisi yapar. Meleklerin cinsiyetli ve aracı varlıklar olarak kurgulanması, halkın zihninde "erişilmez bir Tanrı" ve "yetkiyi kullanan kutsal aracılar" imajı yaratır. 

Bu durum, yönetim erkini masumlaştırır ve sistemi denetimden kaçırır. Kur’an, melekleri "emir altındaki uygulayıcılar" olarak tanımlayarak bu sahte hiyerarşiyi bozar. Mesaj nettir: En yüce varlıklar olan melekler bile hüküm koyamazken, hiçbir insan kendini "melik" sıfatıyla ilahlaştıramaz.

​4. Sahada Bir Uygulama: Talut-Calut Kıssası ve Liyakat Devrimi

​Bu teorik çerçevenin pratiği Talut ve Calut kıssasında (Bakara, 246-251) görülür. İsrailoğulları, mülkiyeti ve otoriteyi sadece zenginlik ve soylulukta ararken; Allah, yönetici olarak Talut’u seçer. Toplumun "onun malı da çok değil" diyerek yaptığı itiraz, hegemonyanın kadim dilidir. Kur’an bu noktada meşruiyetin kaynağını mülkiyetten alıp "ilim ve bedensel liyakate" devreder. 

Talut’un ordusunu nehirle imtihan etmesi ise, iktidar yolundaki insanın kamu kaynaklarına (nehre) karşı iştahını ölçer. Sadece bir avuçla yetinenler nefislerini fethedenlerdir; geri kalanlar ise daha savaş başlamadan mülkün kölesi olmuşlardır.

​5. Ekonomik Tahakküm ve Karunizm Eleştirisi

​Yönetim erki sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomiktir. Karun figürü, mülkün Allah’a ait olduğu ilkesini reddederek "bu bana bendeki bilgi sayesinde verildi" (Kasas, 78) diyen zihniyetin adıdır. Karun, serveti bir tahakküm aracına dönüştürerek "mülkü" tekelleştirir. Kur’an’ın Karun’u yerin dibine geçirmesi, sermayenin kutsallaştırıldığı ve halkın mustaz’af (ezilen) bırakıldığı her türlü ekonomik hegemonyanın reddidir.

​Sonuç: Hakiki Fetih Olarak Adalet

​Kur’an’da fetih; toprak işgali değil, tahtı kutsallaştıran zihniyetin yıkılmasıdır. Hakiki fetih, yeryüzünde insanın insana kulluğunu bitirip, mülkü gerçek sahibine teslim ederek adaleti ikame etmektir. Kur’an’ın sunduğu modelde devlet; bir "taht" değil bir "emanet", hükümdar ise bir "melik" değil bir "sorumlu"dur. "Hak geldi, batıl yok oldu" ilkesi gereği, meşruiyetini zulümden ve sahte kutsallıklardan alan her sistem, hakikatin karşısında yok hükmündedir. Kur’an’ın iktidarları rahatsız etmesinin yegane sebebi budur: O, tahtları değil, zulmü yıkarak gelir.

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

Yorumlar

Öne çıkan Makaleler

Kurana göre Sevgi ile Aşk ❤

YASAK MEYVE ? 🍎

Habibullah demek ŞİRKTİR 📣