Allah’a ve Mesajına Yapılan En Büyük Haksızlık
Allah’a ve Mesajına Yapılan En Büyük Haksızlık: Yalnız O Anılınca Daralan Zihin
Mesele İçerik Değil, Otoritedir
Kur’an ayetleri okunduğunda sergilenen o meşhur direncin sebebi, ayetin ne söylediğinden ziyade, sözün sahibidir. Ayet, Allah’tan geldiğini ve mutlak otorite olduğunu ilan ettiği an huzursuzluk başlar. Tuhaftır ki; bu huzursuzluk, Allah’ın ismi beşerî otoritelerle yan yana zikredildiğinde yerini bir "rahatlamaya" bırakır.
Kur’an bu psikolojik bariyeri şöyle teşhis eder:
“Allah, tek başına anıldığı zaman ahirete inanmayanların kalpleri daralır; ama O’ndan başkaları anıldığında hemen sevinirler.” (Zümer 39/45)
1. Allah’ın "Yalnız" Anılması Neden Tehdit Edicidir?
Allah’ın tek otorite olarak anılması; aracıların devre dışı kalması, geleneksel silsilelerin sarsılması ve insan sözünün "kutsal" zırhından soyunması demektir. Müşrik yapı Allah’ı inkâr etmez; aksine O’nu paylaşır. Çünkü paylaşılan bir otorite; denetlenebilir, yönlendirilebilir ve manipüle edilebilir.
- Gerçek: “Onların çoğu Allah’a iman ederler ama ancak ortak koşarak.” (Yûsuf 12/106)
2. Kur’an’a Tahammülsüzlük ve Geleneksel Konfor
Kur’an’a karşı gösterilen tepki, bir bilgi hatasından değil, alışılmış din algısının bozulmasından kaynaklanır. Çünkü Kur’an; ne soyu, ne mezhebi, ne de rivayet silsilelerini merkeze alır. Hiç kimseye ilahî bir dokunulmazlık alanı bırakmaz.
Bu durum, statükoyu şu talebe zorlar:
“Bize bundan başka bir Kur’an getir ya da bunu değiştir.” (Yûnus 10/15)
Yani: "Vahiy bizim kabullerimize uysun, biz vahiye değil."
3. "Ara-Din": Vahiy ve Gelenek Arasındaki Melez Yapı
Müşrik zihin, dini tamamen reddetmek yerine onu gelenekle dönüştürerek "Ara-Din" üretir. Bu yapıda:
- Allah vardır ama tek yetkili değildir.
- Kur’an vardır ama "yetersizdir."
- Nebî vardır ama Kur’an dışı din üretmiştir (!).
- Din vardır ama ölçüsü vahiy değil, şahıslardır.
Kur’an, bu yetki aşımını şu soruyla mahkûm eder: “Yoksa Allah’ın izin vermediği bir dini onlar için meşrulaştıran ortakları mı var?” (Şûrâ 42/21)
4. Nebî Üzerinden Kurulan Dolaylı Şirk
En sinsi yöntem, Allah’a ortak koşmanın doğrudan değil, Nebî sevgisi üzerinden dolaylı yapılmasıdır. Oysa Kur’an, elçisini bile şu sert uyarıyla sınırlandırır:
“Eğer o, bize atfen bazı sözler uydursaydı, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra can damarını koparırdık.” (Hâkka 69/44–46)
Bu ayet, dinin yegâne kaynağının vahyedilen olduğunu, Nebî’nin dahi bu sınırın dışına çıkamayacağını ilan eder.
5. Asıl Haksızlık: Allah’ı Yetkisizleştirmek
Allah’a yapılan en büyük haksızlık O’nun varlığını değil, yönetme yetkisini (Rabb oluşunu) reddetmektir. Kur’an okunurken kalbi daralan, ancak yanına bir rivayet veya mezhep görüşü eklendiğinde rahatlayan zihin, Allah’ı "Göklerin Tanrısı" olarak kabul ederken "Hayatın Rabbi" olarak kabul edememektedir.
- Hüküm: “Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edemediler.” (En‘âm 6/91)
Sonuç: Saf Tevhid mi, Kutsanmış Gelenek mi?
Kur’an’ın ayrımı nettir: Hüküm de, halis din de yalnızca Allah’a aittir (Zümer 39/3). Bugün de insanlık iki safa ayrılmış durumdadır:
- Allah’ın tek otorite oluşundan huzur duyanlar.
- Beşerî eklemeler olmadan tatmin olamayanlar.
UYARI / HATIRLATMA

Yorumlar
Yorum Gönder