Bu Blogda Ara

KURANA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KURANA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mayıs 2025 Pazar

Kur’an’da Kelimelerin Tarifi ve Anlamın Saptırılması 📖

📖 Kur’an’da Kelimelerin Tarifi ve Anlamın Saptırılması



1. Giriş: Kelimenin Hakikati


Kur’an’da “kelime” sadece sesli bir ifade değil, aynı zamanda hakikati, yasayı, ilkeleri ve vahyi temsil eden köklü bir kavramdır. “Kelimâtullâh” yani Allah’ın kelimeleri; doğruluk, adalet ve hidayet yüklü anlamlar taşır (En‘âm 115). Bu nedenle kelimenin anlamı, içeriği ve konumu, Kur’an’a göre sorumluluk yüklü bir mesele haline gelir.



---


2. Kelimeleri Yerinden Saptırmak (Tahrif)


Kur’an, geçmiş toplumların Allah’ın kelimelerini “yerinden saptırdığını” bildirir. Bu yalnızca lafzı değiştirmek değil, daha çok anlamı bağlamından koparıp başka maksatlarla kullanmak anlamına gelir:


> “Onlar sözü yerlerinden değiştiriyorlar (yuharrifûne el-kelime ‘an mevâdi‘ihî).”

(Maide 13)




Bu uyarı, sadece Ehl-i Kitap’a değil, vahiy ile muhatap olan herkese yöneliktir. Çünkü hakikatin kelimelerle çarpıtılması, toplumsal bozulmanın temelidir.



---


3. Eğip Bükerek Konuşturmak: Anlam Tahrifi


Kur’an, bazı kişilerin dini kelimeleri dillerini eğip bükerek, onları gerçek anlamlarından uzaklaştırarak kullandıklarını bildirir:


> “Kitap’tan sanasınız diye, dillerini Kitap’la eğip bükerler. Oysa söyledikleri Kitap’tan değildir…”

(Âl-i İmrân 78)




Bu tutum, kelimenin değil, niyetin bozulmasıyla gerçekleşen bir anlam tahrifidir. Kur’an, kelimelerin niyetle birlikte anlam kazandığını vurgular.



---


4. Hakkı Gizlemek, Kelimeyi Örtmektir


Bazı kimseler, bildikleri halde hakkı gizler. Bu da kelimeyi tarif etmenin başka bir biçimidir:


> “Gerçeği bildikleri halde gizliyorlar.”

(Bakara 146)




> “Kelimeyi duyup da sonra bilerek onu tahrif edenler...”

(Bakara 75)




Burada kelimeyi duyup, doğru anlamı örtmek, hakikate karşı yapılan bilinçli bir eylem olarak tanımlanır.



---


5. Allah’ın Kelimesi Sabittir ve Bozulmaz


Kur’an, bozulmayan tek sözün, Allah’ın kelimesi olduğunu bildirir. O söz doğru ve adildir:


> “Rabbinin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.”

(En‘âm 115)




Bu kelimeler sabittir, değiştirilemez:


> “Allah’ın kelimeleri için değişme yoktur.”

(Yunus 64, Kehf 27)





---


6. Tahrif ile Tevil Arasındaki Ayrım


Kur’an, bazı ayetlerin anlam bakımından “müteşâbih” olduğunu ve onların anlamına ulaşmanın niyetle ilişkili olduğunu söyler. Tevil, doğru niyetle yapılırsa anlamı açar; eğrilik taşıyan kalpler ise anlamı arzularına göre eğer:


> “Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne aramak ve onu kendi arzularına göre tevil etmek için müteşâbih ayetlerin peşine düşer.”

(Âl-i İmrân 7)




Burada niyet, kelimenin doğru kullanımını belirleyen temel ölçüdür.



---


7. Sonuç: Kelimenin Sadakati Hakikate Olmalıdır


Kur’an’a göre kelimeler, hakikatin taşıyıcısıdır. Anlamı bozmak, sadece bir dil oyunu değil; aynı zamanda hakikate, topluma ve Allah’a karşı işlenmiş bir sorumsuzluktur. “Kelime”, ancak “sıdk” ve “adl” temelinde kullanıldığında yerli yerindedir. Bu yüzden Kur’an, kelimelerin sadakatle korunmasını bir emanet olarak sunar.



---



 DİN 1 💥 Kur’an’daki Temel Anlam Alanları

 Kur’an’da “din” (دِين) kavramını yalnızca inanç sistemi olarak değil, bir toplumu yöneten, düzenleyen, hesap soran otorite ve yasa düzeni olarak nasıl kullanıldığını detaylıca ele alalım.



---


1. “Din”in Kur’an’daki Temel Anlam Alanları


Kur’an’da “din” kelimesi çok katmanlı bir kavramdır ve bağlama göre anlam kazanır. Temel anlamlarını şu şekilde gruplandırabiliriz:


a. Hesap ve ceza düzeni (yargı sistemi, otorite düzeni):


“Mâliki yevmi’d-dîn” (Fatiha 1:4)


> “Din gününün (hesap ve ceza gününün) malikidir.”

Buradaki din, ahiret gününde hesap sormaya ve hüküm vermeye dayalı egemen düzeni ifade eder.





b. Yasa ve otorite düzeni (siyasal-toplumsal yapı):


“Mâ kâne li’ye’ḣuḏe ʾaḣāhu fî dîni’l-melik” (Yusuf 12:76)


> “Yusuf kardeşini melikin diniyle (kanunuyla) alıkoyamazdı...”

Burada din, kanun sistemi / yönetim otoritesi anlamındadır.





c. Yaşama biçimi ve toplumsal aidiyet:


“Lekum dînukum ve liye dîn” (Kâfirun 109:6)


> “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”

Bu, hem inanç hem yaşam tarzı hem de toplumsal aidiyet farklılığı bildirir.





d. Tüm otoriteyi Allah’a has kılan düzen:


“Elâ li’llâhi’d-dînü’l-hâlis” (Zümer 39:3)


> “Dikkat edin, hâlis din yalnızca Allah’a aittir.”

Burada din, yegâne hüküm koyucu ve otorite sahibi olarak Allah’ı merkeze alan yönetim anlayışıdır.






---


2. “Din” Kavramı: İtikad Değil, Hüküm Bağı


Kur’an’ın din anlayışı, sadece “inançlar manzumesi” değildir. İnsanların kime boyun eğdiği, kime hüküm yetkisi tanıdığı, hangi yasa ve otoriteye göre yaşadığı sorusuna verilen cevaptır.


Bu yüzden:


Din = İtaat edilen otorite


Din = Hüküm koyma yetkisi


Din = Hesap sorma gücünü elinde tutan sistem



Örneğin:


> “Onlar, Allah’tan başkasını rabler edindiler...” (Tevbe 9:31)

Bu “rableştirme” Allah dışında otorite tanımak anlamındadır. Ayetin devamı, şeriat koyma yetkisinin Allah’a ait olduğunu belirtir.





---


3. Kur’an’da Tevhid = Hâlis Din = Yegâne Otoriteyi Allah’a Vermek


Kur’an’a göre gerçek “din”, Allah’tan başkasına hüküm koyma, yönetme, hesap sorma yetkisi verilmemesidir:


“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf 12:40)


“Allah’a ve resulüne karşı gelen, Allah’ın sınırlarını aşmıştır.” (Nisa 4:14)


“Allah ile beraber başka bir hakem arayacak mıyız?” (En’am 6:114)




---


4. “Din”in Kurumsal Karşıtları:


Kur’an’da “din”in karşısında şu yapılar görülür:



---


5. Sonuç: Kur’an’da “Din”, Teolojik Değil, Egemenlik Sorusudur


Kur’an’a göre “din”, şu soruların toplam cevabıdır:


Kim hüküm verir?


Kim hayatı düzenler?


Kim kimin üzerinde otorite sahibidir?


Kime hesap verilir?



İşte bu nedenle:


> “Allah’a hâlis dinle kulluk edin.” (Zümer 39:2)




Çünkü Allah, insanın hem vicdanî, hem sosyopolitik, hem de hukuki hayatında tek hüküm koyucu ve sorgu makamı olmalıdır.



---




18 Haziran 2012 Pazartesi

KURANA BEYAN NEDİR ? 📝

📝 KURANA BEYAN NEDİR ?




Kur’an’ın Açıklığı ve Peygamberin Görevi Üzerine

Kur’an’ın birçok ayetinden anlaşıldığı üzere, Kur’an kendisini apaçık (mübîn) bir kitap olarak tanımlar. Yani anlaşılması zor, gizemli veya ek bir açıklamaya muhtaç bir metin değildir. Herkesin anlayabileceği bir dilde indirilmiştir. Allah Rasulü’nün görevi, bu vahyi olduğu gibi insanlara duyurmak ve ulaştırmaktır. Ona verilen görev vahyin açıklamasını yapmak değil, vahyin kendisini tebliğ etmektir.

Örnek olarak Nur 54. ayette belirtildiği gibi, elçinin görevi yalnızca “apaçık bir şekilde duyurmaktır.” Aynı şekilde diğer birçok ayette de (Hac 72, Al-i İmran 86, A'raf 105, Nur 34, vb.) Kur’an'ın, anlaşılır ve açıklanmış bir şekilde indirildiği vurgulanmaktadır.

Bazı kişiler, “beyan, liyubeyyine, litubeyyine” gibi kelimeleri yanlış anlayarak, Peygamber’e Kur’an dışında da vahiy geldiğini ve onun Kur’an dışı konuları da açıklamakla görevli olduğunu iddia etmektedir. Oysa bu ifadeler, gizli bir şeyi açıklamak değil, var olanı ortaya koymak, duyurmak, ilan etmek anlamındadır. Hükümet sözcüsünün aldığı kararları kamuoyuna açıklaması gibi, Peygamber de Allah’tan aldığı vahyi topluma aktarmıştır. Bu görev, onun yorum yapma ya da Kur’an dışı yeni hükümler koyma yetkisine sahip olduğu anlamına gelmez.

Ayetlerde geçen bu kelimeler, “gizli olanı ortaya çıkarma” anlamında değil, “gizlememe, açıkça bildirme” anlamında kullanılmıştır. Bakara 159 ve Al-i İmran 187 gibi ayetlerde, “gizlemeyin” denilerek, Allah’ın ayetlerinin insanlardan saklanmaması gerektiği vurgulanmaktadır.

Ayrıca Nahl 44 ve İbrahim 4 gibi ayetlerde geçen “açıklasın diye” ifadeleri de, Allah’ın elçisinin Kur’an’ı kendi kavmine anlayacakları şekilde sunması anlamındadır. Bu, yeni bir vahiy veya hüküm üretme yetkisi değildir.

Kur’an’da kullanılan “beyan” kelimesi, açıklamakla birlikte yorumlamak, tefsir etmek, tamamlamak anlamına gelmez. Kur’an zaten detaylı olarak açıklanmış bir kitaptır (11/1, 6/154, 7/145, 17/12, 10/5). Allah Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmadığını açıkça belirtmektedir.

Sonuç olarak, “Resul’ün Kur’an’ı açıklama görevi vardır, çünkü ona Kur’an dışında da vahiy gelmiştir” düşüncesi, ayetlerin içeriğine ve Kur’an’ın beyan ettiği gerçeklere aykırıdır. Kur’an dışında herhangi bir söz veya açıklama, vahiy kabul edilemez. Peygamber'in açıklamaları onun bireysel yorumları olabilir; ancak bunlar Allah’ın kelamı değildir.


---