🕋 KIBLE "Ritüelden Hakikate"
Ritüelden Hakikate: Salât ve Kıble'nin Yeniden Anlamlandırılması
Dinlerin Çürümesi, Ritüellerin Doğuşu
İnsanlık tarihinde birçok dini yapı zamanla anlam merkezinden uzaklaşarak şekilciliğe kaymıştır. Başlangıçta hakikati inşa eden anlamlı eylemler, zamanla anlamını yitirip sıradan ritüellere dönüşmüş, bu da dinin yozlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bugün İslam dünyasında da bu durum farklı değildir. Salât, kıble, tekbir gibi kavramlar, biçimsel kalıplara hapsedilmiş ve içerdiği derin anlamlar göz ardı edilmiştir.
Salât’ın Evrensel Anlamı ve Ritüelleşme Tehlikesi
Kur’an'da emredilen salât, bir yönelimi, bir bağlılığı, bir dayanışmayı ve toplumsal adaleti temsil eder. Salât, sadece bireysel ibadet değil; toplumsal sorumluluk, tevhidî bilinç ve dayanışma bilincidir. Bugün bu anlam göz ardı edilmiş; salât, belli zamanlarda tekrarlanan ve içeriğinden koparılmış bir hareket dizisine indirgenmiştir. Kur’an’da salât kelimesi, sosyal adaleti önceleyen birçok bağlamda geçmektedir.
Kıble: Hakikatin Öncelendiği Yön
Kıble, Arapça 'gablü' (önce) kelimesinden türeyen bir isimdir. ‘Öncelenen yer’ anlamına gelir. Bu yönelme, sadece fiziksel bir yön değil, aynı zamanda hangi değerin ve hakikatin önceleceğinin beyanıdır. Kur’an'da kıblenin değişimi (Bakara/142-150), yeni bir hakikatin toplumsal merkeze alınmasının göstergesidir. Bu bir yön değişiminden ziyade değer değişimidir.
Beyt: Mihenk, Emniyet ve Kıyam Merkezi
Beyt kelimesi, Arapça'da 'gecelemek' anlamından türemiştir. Kur’an’da geçen Beyt (Kâbe), fiziki bir yapının ötesinde, insanlığın ortak kıymetler etrafında bir araya geldiği merkezdir. Kâbe'nin özellikleri Kur’an’da şu şekilde sıralanır:
1. Kıyam Mekânıdır: İnsanlığın doğrulup sorumluluk yüklendiği merkezdir.
2. Eminlik Sağlar: Kimsenin kimseyi dışlamadığı, eşitlik ve adaletin sağlandığı yerdir.
3. Rızıkla Beslenir: Sadece maddi değil, manevi rızıklarla da doyurur.
4. Temizdir: Müşriklikten, baskıdan, kirden arındırılmıştır.
5. Yönelişin Hedefidir: Kalbiyle bu ilkeleri benimseyen herkesin yöneldiği bir merkezdir.
Beyt’i karşısına alan kişi, kalbini sabit hakikatlere bağlamış olur.
Tekbir: Ontolojik Eşitliğe Çağrı
“Allah-u Ekber” sözü, her türlü dünyevi büyüklük iddiasının reddidir. Tekbir getiren bir kişi, otorite ve mülkiyetin yalnızca Allah’a ait olduğunu ilan eder. Bu yönüyle tekbir, istikbara (büyüklük iddiasına) karşı tevhidî bir duruştur. Aynı zamanda şirkten arınmanın ve kulluğun yalnızca Allah’a yöneltilmesinin sembolüdür.
Şirk, Mülk ve Şecere: Şeytani Sistemle Yüzleşme
Şeytanın Hz. Âdem ve eşiyle konuşması sırasında kullandığı “şecere-i huld” (kalıcılık ağacı) ve “mülk” (egemenlik) kavramları (Tâhâ/120), bugün de geçerliliğini koruyan şeytani bir sistemin temelidir. Bu sistemde insanlara ebedilik ve güç vaadiyle hakikatten uzaklaştırılır. Kur’an’ın temel amacı, insanı bu tür şirk yapılarından kurtarıp yalnızca Allah’a kul olmaya çağırmaktır.