Bu Blogda Ara

gökler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gökler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2025 Pazartesi

FUSSİLET SURESİ "Duyulara Konuşuyor"



🌌 1. Kur’an, Duyulara Konuşuyor:

فِيٓ أُذُنَيْهِ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى (41:44)

"Kur’an, yabancı dilde olsaydı, 'anlamıyoruz' derlerdi. Şimdi Arapça, yine diyorlar: Kulaklarımızda tıkaç, gözlerimizde perde var!"

🔍 Şaşırtıcı Nokta:

Kur’an’ın hitabı sadece akla değil duyulara da bir bilinç atfediyor. Göz ve kulaklar neredeyse “ahlâkî tercihler yapan” varlıklar gibi. Bu, algının bile tercihle kirlenebileceği anlamına gelir: "Gözün var ama görmek istemiyorsun." Kur’an, bilinci görme-işitme eylemiyle ölçüyor.


🧱 2. Göklere Söylenen: "İste veya isteme!" (41:11)

“Sonra göğe yöneldi, o duman halindeydi. Ona ve yere dedi ki: ‘İsteyerek ya da istemeyerek gelin!’ İkisi de: ‘İsteyerek geldik!’ dediler.”

🔍 Şaşırtıcı Nokta:

Burada gök ve yer konuşuyor, cevap veriyor, bilinçli karar veriyor.

Bu sadece kozmolojik bir anlatım değil, aynı zamanda şu mesajı veriyor:
Kâinat bile teslim oldu, ya sen?

Varlığın teslimiyeti, insanın özgür iradesini utandıran bir sahne sunuyor.


🧬 3. "Derileri" Konuşuyor! (41:20-21)

"Derileri, onların aleyhine konuşur."
"Onlar derilerine der ki: 'Bize niçin şahitlik ettiniz?' Derileri cevap verir: 'Her şeyi konuşturan Allah konuşturdu bizi!'"

🔍 Şaşırtıcı Nokta:
İnsan, dış görünümünün bile kendi aleyhine şahitlik edeceği bir sistemin içindedir.

Derilerimiz bizim bilinçli uzantımız gibi!

Bu ayet, bedenin sadece bir araç değil, kayıt tutan bir şahit olduğunu gösterir. Beden bir "hafıza"dır!


🌀 4. “Biz ayetlerimizi ufuklarda ve nefislerinde göstereceğiz.” (41:53)

“Öyle ki, onun hak olduğu kendilerine iyice belli olacak.”

🔍 Şaşırtıcı Nokta:

Kur’an’ın doğruluğu, sadece metinle değil, insanın içinde ve dış dünyada gözlemleyebileceği bir şekilde kendini açığa vuracak.

Bu bir meydan okuma değil, bir vaat gibi: “Kendine bak. Uzaklara da bak. Her yerde Benim imzam var.”


🧠 5. “Kalp mühürlüdür” Klişesi Ters Yüz Ediliyor (41:5):

“Kalplerimiz senin çağırdığın şeye karşı perdeli.”

🔍 Şaşırtıcı Nokta:

Kalplerin mühürlü olmasının sebebi Allah değil, insanların kendisidir!
Bu ayet, sorumluluğu Allah’a değil insanın kendi tercihine yükler. Yani “duymazdan gelme” pasif değil, aktif bir reddediştir.


🔁 Sonuç: Fussilet Suresi seni şöyle sarsar:

  • Kozmosun bile itaat ettiği bir sistemde, insan neden direnir?

  • Derimiz, kalbimiz, gözümüz şahitken — biz niye inkâr ederiz?

  • Göklerle, yerle konuşan bir kitap varken, insanın bu kitaba kulak tıkaması ne büyük çelişkidir!


13 Haziran 2025 Cuma

BURUÇ SURESİ "ilahi gözetim"



Göğe baktığında yıldız mı görüyorsun, yoksa ilahi bir yemin mi işitiyorsun?

 

          Burûc, işte bu farkı açığa çıkarır.

🌌 1. “Burûc” ne demek, yıldızlar mı yoksa... göksel mahkemeler mi?

Surenin başı:

"Göğe ve burûca andolsun!" (85:1)

🔹 “Burûc” kelimesi genelde burçlar, takımyıldızlar olarak çevrilir. Ama kelimenin kökü olan "b-r-c", “açığa çıkmak, belirginleşmek, görünür olmak” anlamını taşır.

Yani bu yıldızlar aslında:

Gökteki gizli mahkemelerin, ilahî gözlemlerin veya kaderin kayıt istasyonlarının bir sembolü olabilir mi?

Kur’an’da:

🌠 "Yıldız kaydığı zaman..." (Necm 53:1)
⚖️ "İnsan gözetlenmektedir..." (Burûc 85:4)

gibi ifadelerle yıldızlar çoğu zaman ilahi gözetim, kaderî müdahale ve adaletin tecelli anlarıyla bağlantılıdır.

🧠 2. En büyük güç: Bilinçli iman

Sonlara doğru gelen şu ayetle:

"İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur." (85:11)

Kur’an bize şunu fısıldar:

🌊 Gökyüzü patlasa da,
🔥 Ateşler kazılsa da,
⛓ Zincirler sürüklense de...

En büyük özgürlük, bilinçli imanla gelen içsel hürriyettir.


✨ Kapanış: Göklerin ardındaki sır

Surenin son cümlelerinden biri şöyle:

"O, güçlü Arş’ın sahibidir, yücelerin en yücesidir." (85:15)

Burûc Suresi, gökyüzüne bakarken yıldızlardan çok daha öteye bakmamızı ister.
O yıldızlar, sadece ışık saçan gök cisimleri değil:

Adaletin mührü, bilincin aynası ve kaderin iz düşümüdür.


🚪 Son soru:


🔥3. Ashâb-ı Uhdûd: Yakılan bir halkın içindeki direniş

"Kazılmış hendeklerin sahipleri kahrolsun!" (85:4)

Bu ayet, bir halkın inancı uğruna diri diri yakıldığı bir olayı anlatır. Ama Kur’an bu olayın tarihini değil, arkasındaki gerçeği vurgular:

"Onlar sadece, aziz ve hamid olan Allah’a iman ettikleri için onlara kızdılar." (85:8)

Burada asıl dehşet verici olan şudur:

⛓️ Zalimler, sırf bir grup insan "Allah birdir" dediği için onları ateşe atıyorlar.
Ama Kur’an şaşırtıcı bir şekilde...

🔥 O ateşi anlatmaz.
🕊 O insanları anlatmaz.
⚖️ Zulmedenleri de betimlemez.

Sadece niyeti teşhir eder:

“Sırf Allah’a iman ettikleri için...”

Bu, şunu gösterir:

Kur’an tarih anlatmaz, tarihteki evrensel hakikati anlatır.

🔥 ASHÂBU'L-UHDÛD x EBU LEHEB

İki Ateş, İki Zulüm, İki Cehennem


A. İki surede de merkezde bir "ateş" var:

  • Burûc Suresi:

    "İçinde ateş olan hendekler..." (85:4)

  • Leheb Suresi:

    "O alevli ateşe girecek." (111:3)

👁️ Fark nedir?
Burûc’ta ateşe atanlar anlatılır.
Leheb’de ise ateşe atılan bir zalim var.

Yani:

Birinde zulüm ateşi yakılır, diğerinde o ateşin içine zalim düşer.


B. Seyreden zalim ve seyredilen mazlum

  • Burûc’ta:

    "Onlar, başında oturmuşlardı, yaptıklarına şahittiler." (85:6-7)
    Zalim, oturur, mazlumu izler.

  • Leheb’te:

    "Ne malı ne kazancı ona fayda vermeyecek." (111:2)
    Zalim, yıkılır, yalnız ve çaresizdir.

Burada sembolik bir ters döndürme var:

Burûc'ta mazlumlar yanarken, Leheb’te zalimin kendisi yanar.


C. Zulüm niçin yapılır?

  • Burûc’ta:

    "Sırf Allah’a inandıkları için..." (85:8)

  • Leheb’te:

    Ebu Leheb, peygamberin sadece "Allah birdir" demesine bile tahammül edemedi.

Her iki surede de zulüm:

Kelime-i Tevhid’e karşı bir kin, bir öfke ve bir korkudan doğar.

Zalimler bilir:

"Allah birdir" demek, tüm sahte otoriteleri devirmek demektir.


D. Karşılarında kim vardı?

  • Ashâbu’l-Uhdûd’un karşısında:

    İnancından dönmeyen, direnen bir topluluk.

  • Ebu Leheb’in karşısında:

    Gücünü Allah’tan alan bir tek adam: Muhammed (s.a.s.)

Yani:

Birinde bir cemaat, diğerinde bir peygamber... ama ikisi de aynı gerçeğin taşıyıcısı:
"Lâ ilâhe illâllah"


E. Kadın figürü: Leheb'in karısı ile Burûc’taki sistem

  • Leheb’te:

    "Odun taşıyan karısı..." (111:4)

  • Bu kadın figürü çoğu tefsirde sadece bir birey değil, körükleyici sistem, fitne ateşine odun taşıyan bir kültürel yapı gibi okunur.

  • Burûc’ta da o hendekleri kazdıran sadece bireyler değil, bir sistemdir:

    Sessiz kalan toplum, seyreden askerler, emir veren yöneticiler…

İkisi de aynı mesajı verir:

Zulüm sadece zalimle olmaz. Ona odun taşıyanla tamamlanır.


💥 Sonuç:

Burûc: Ateşi yakan zalim

Leheb: O ateşte kavrulan zalim

Kur’an bu iki sureyle şöyle der gibi:

🔥 "Zulümle ateş yakarsan, bir gün o ateş seni de sarar."
📜 "Mazlumun yanına yazılanlar, zalimin yakasına yazılır."


🧭 Peki ya biz?

Sen ateşin yanında mısın, yoksa onun karşısında mı?
Odun taşıyan mısın, yoksa ateşi söndürmeye çalışan mı?

Kur’an bu kıssaları sadece okumamız için değil,

Nerede durduğumuzu sormamız için anlatıyor. 


👁️ Gözetleyen şahit kim?

"Ve onlar, bunun başında oturmuşlardı." (85:7)
"Yaptıklarına şahitlik ediyorlardı." (85:7)

Bu sadece olayın failleri değil. Kur’an’da "şahit" kavramı çoğu kez:

🔭 Bilinci açık olan insanı,
🕊️ İlahi gözetimi,
⚖️ Kıyamette kayıtları sunacak melekleri ifade eder.

Yani oradaki “şahit”, sadece seyreden değil:

Gözlemleyen, yazan ve kaydeden bir tanıklık sistemi.

Bu da akıllara şu ayeti getirir:

"Her nefis, yanında bir sürücü ve bir şahit ile gelir." (Kāf 50:21)