Meleklere İman: İçsel Tanıklığın Hakikati
Meleklere İman: İçsel Tanıklığın Hakikati
Kan Dökebilen Varlığa Duyulan Güven
Kur’an, insanın yaratılış sahnesini çarpıcı bir ontolojik tartışmayla başlatır:
“Hani Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler.” (Bakara 2/30)
Melekler insanın yıkıcı potansiyelini (bozgunculuk ve kan dökme) görürken; Allah, insandaki bilgi ve bilinç kapasitesine işaret eder: “Âdem’e bütün isimleri öğretti…” (Bakara 2/31). Ardından gelen secde emri, aslında insanın bu ayırt etme yetisine (furkan) selam durulmasıdır. Buradaki secde, fiziksel bir eğilme değil; insanın iç dünyasındaki doğruyu yanlıştan ayıran yüksek melekelerin (yeteneklerin) kabulüdür.
Melekler: Dışsal Figürler mi, İçsel Şahitler mi?
Kur’an’da meleklerin işlevleri; yazma, tanıklık etme ve ilham verme olarak tanımlanır. Özellikle Kaf Suresi'ndeki anlatım dikkat çekicidir:
“Sağında ve solunda oturan iki alıcı (rakîb ve atîd) vardır; ağzından çıkan her sözü kaydederler.” (Kaf 50/17–18)
Bu betimleme, insanın her an kendini izleyen, değerlendiren ve denetleyen bir öz-bilinç yapısına sahip olduğunu gösterir. Bir hata yaptığımızda hissettiğimiz "Bunun yanlış olduğunu biliyordum" duygusu, dışarıdan gelen bir ses değil; fıtratımıza yerleştirilen o tanıklığın (meleğin) sesidir.
Fıtrî İlham: İyilik ve Kötülüğün Pusulası
Şems Suresi, ahlaki pusulanın insanın özüne kodlandığını ilan eder:
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene; sonra ona fücurunu (sapmasını) ve takvasını ilham edene andolsun ki…” (Şems 91/7–8)
Bu ilham evrenseldir. Japonya’daki bir birey de, Brezilya’daki bir birey de hırsızlık yaptığında aynı içsel huzursuzluğu yaşar. Kültürler değişse de "iç ses" değişmez; çünkü o ses, kaynağını ilahî olandan alır.
Secde Etmeyen Tek Ses: Karîn ve Kibir
İnsanın iç dünyası sadece melekelerden ibaret değildir. Herkesin bir de karîni (eşlikçisi) vardır. Meleklerin tamamı insanın hakikatine secde ederken, yalnızca İblis itiraz etmiştir: “Ben ondan hayırlıyım.” (A‘raf 7/12).
Bu cümle, dışsal bir varlıktan ziyade, insanın içindeki kibir, benlik ve üstünlük iddiasının sesidir. İmtihan da tam bu noktada başlar:
- Melekeler: Doğruyu ve estetiği işaret eden sesler.
- Karîn (İblisî Eğilim): Egoyu ve saptırmayı besleyen ses.
Meleklere İman Ne Demektir?
Bu perspektiften bakıldığında meleklere iman; sadece kanatlı varlıkların varlığını kabul etmek değil, şunları gerçekleştirmektir:
- İnsanın içindeki doğruyu yanlıştan ayıran tanıklığa güvenmek.
- Vicdanın sesini toplumsal gürültüye kurban etmemek.
- İçsel uyarıları (fıtratı) susturmamaktır.
Sonuç: Kendi Aleyhine Şahitlik
Kur’an insanın özünü şöyle özetler: “Bilakis insan, kendi aleyhine şahittir.” (Kıyâme 75/14). İnsan, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilecek donanımla yeryüzüne gönderilmiştir.
Meleklere iman; insanın içindeki bu ilahî donanıma, yani hakikate güvenmesidir. İblis’e uymamak ise, kişinin kendi iç sesine ve vicdanına ihanet etmemesidir. Din, dışarıdan dayatılan kurallar bütünü değil; insanın kendi içindeki tanıklığı onaylaması ve o doğrultuda yaşamasıdır.
UYARI / HATIRLATMA

Yorumlar
Yorum Gönder