Bu Blogda Ara

vahy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vahy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2025 Pazar

SON NEBİ KURAN ile ÇAĞIMIZI UYARIYOR ! 🛑





Kur’an’ın Evrensel Uyarıcılığı

“De ki: Şahitlik bakımından en büyük olan kimdir?” De ki: ‘Allah benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kur’an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu…’”  En‘âm 6:19



Kur’an, muhatabını sadece belirli bir etnik toplulukla sınırlamayan evrensel bir hitaptır. En‘âm Suresi’nin 19. ayetinde özellikle vurgulanan “ulaştığı herkes” ifadesi, Kur’an’ın muhtevasının ve uyarı misyonunun zamanla ve mekânla sınırlı olmadığını açıkça ortaya koyar. Vahyin amacı, yalnızca bir toplumun dinsel ya da kültürel yapısını düzeltmek değil; insanlık tarihinin bütününe hitap eden ilahi bir uyarı sistemini harekete geçirmektir.

Ancak tarih boyunca bazı çevreler, Kur’an’ın Arap toplumunda indirilmiş olmasını bir etnik sınırlama olarak yorumlamış, böylece onun evrensel mesajını etkisizleştirmeye çalışmıştır. Oysa Kur’an’ın dilinin Arapça olması, mesajın Araplarla sınırlı olduğu anlamına gelmez. Bu durum, yalnızca tarihselliğin doğal bir sonucudur. Tüm peygamberler, kendi halklarının diliyle gönderilmiş (bkz. İbrahim 14:4); ancak mesajın kapsamı, zamanla tüm insanlığa yayılmıştır.

Kur’an Uyarıdır: Herkese ve Her Çağa

En‘âm 19’daki “uyarmam için” ifadesi, Kur’an’ın öncelikle bir inzâr kitabı olduğunu gösterir. Uyarı, ancak yanlış bir gidişata karşı yapılır. Bu nedenle Kur’an’ın muhatabı, yalnızca inanmayanlar değil; vahyin mesajını çarpıtan, onu geleneksel kalıplara hapseden veya sadece Arap toplumuna indirgenmiş gibi sunan herkestir.

Nitekim birçok ayette bu evrensellik vurgusu tekrarlanır:

“O (Kur’an), yalnızca âlemler için bir öğüttür.” (Kalem 68:52)

“Bu (Kur’an), bütün insanlara bir bildiridir.” (İbrahim 14:52)


Son Elçi ve Son Mesaj

Kur’an’a göre Hz. Muhammed, yalnızca Araplara değil, tüm insanlığa gönderilmiş son elçidir (Sebe 34:28). Bu gerçek, Kur’an’ın son ilahi kitap olduğunu ve artık Allah’ın insanlığa vahiy yoluyla bir daha hitap etmeyeceğini de ima eder. Dolayısıyla, Kur’an’a sırt çevirmek ya da onu zamansal bir metne indirgemek, hem mesajı hem de elçiyi inkâr anlamına gelir.

Bu İş Oyun Değil

İnanç konusu, bireyin ontolojik varoluşunu, hayat gayesini ve sorumluluğunu doğrudan ilgilendirir. Kur’an’da “oyun ve eğlence” (lahv ve la‘ib) kavramları, hakikatten yüz çevirenlerin dünyasına ait bir tutum olarak kınanır (bkz. En‘âm 6:70). Bu nedenle, Kur’an’ın uyarısına kulak vermemek, sıradan bir ihmalkârlık değil, bilinçli bir tercihtir. Ayetin sonundaki çağrı bu nedenle keskindir:

 “Uyuyorsan kasıtlıdır, uyan!


Sonuç:

Kur’an, evrensel mesajıyla yalnızca 7. yüzyıl Arap toplumuna değil; ulaştığı her bireye seslenen diri bir kelâmdır. Bu uyarıya kulak vermek, hakikate yönelmenin ilk adımıdır. Artık özür yok; Kur’an geldi ve konuştu.



12 Mayıs 2025 Pazartesi

Tur Kavramını 🏔️📜

🏔️📜 Tûr Kavramı


Kur’an-ı Kerim’de "Tûr" kavramı, özellikle Tûr Suresi’nin ilk ayetlerinde önemli bir yer tutar. Bu surede Allah Teâlâ, "Tûr"a yemin ederek sözlerine başlar:

"Andolsun Tûr’a..." (Tûr Suresi, 52:1)

Bu yemin, genellikle Hz. Musa’nın Allah ile vahiy aldığı kutsal dağ olan Tûr Dağı’na işaret eder. Müfessirler, bu yeminle Allah’ın kıyametin ve ahiret azabının kesinlikle gerçekleşeceğine dikkat çektiğini belirtirler. Tûr Suresi’nin devamında, Allah’ın azabının mutlaka vuku bulacağı ve ona engel olabilecek hiçbir şeyin bulunmadığı vurgulanır.


4 Mayıs 2025 Pazar

DİN 4 💥 SALÂTIN EMRETTİĞİ

Kur’an’daki salât kavramını, sadece “namaz” anlamıyla değil, egemenlik, yöneliş ve kolektif bağlılık sistemi bağlamında inceleyelim. Bu analiz, Kur’an’daki salât kavramını hem bireysel bilinç hem de toplumsal yapı açısından yeniden düşünmeye kapı aralar.



---


1. “Es-Salât”ın Temel Anlamı: Bağlanmak, Desteklemek, İlişki Kurmak


Arapça kök:


“Salâ” (ص ل و) kökü, bir şeye yönelmek, destek olmak, ardına takılmak anlamları taşır.


Atın arkasına yapışıp giden bineğe de bu kökten türeyen ifadeler kullanılır.


Kur’an’da Allah’ın salâtı, rahmet ve destek anlamındadır:


> “Allah ve melekleri peygambere salât ederler...” (Ahzab 33:56)





Bu bağlamda:


Allah’ın salâtı: Merhamet, destek, onay.


Müminin salâtı: Yöneliş, bağlılık, dayanışma, arkasında durma.




---


2. Kur’an’da “Salât” Kolektif Bir Eylemdir


Kur’an’da salât, genellikle toplulukla yapılan, bir araya gelmeyi, bir odak etrafında toplanmayı, ortak bir yönelişi ve birlikte saf tutmayı ifade eder.


> “Salâtı dosdoğru ikame edin ve rükû edenlerle birlikte rükû edin.”

(Bakara 2:43)




Burada geçen:


“ikame” = ayağa kaldırmak, kurumsallaştırmak.


“rükû edenlerle birlikte” = bireysel değil, cemaatle.



Bu da gösteriyor ki: Salât, bir toplumun Allah merkezli bir yaşam düzeni etrafında kenetlenmesidir.



---


3. Salât = Allah’ın Egemenliğine Topluca İtaat Etmek


> “Salât, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.”

(Ankebut 29:45)




Bu ayette salât, ahlaki ve toplumsal düzeyi yükselten, bireyleri hizaya sokan bir sistem olarak tanımlanır. Neden?


Çünkü salât:


Kur’an merkezlidir (“sana vahyedilen kitabı tilavet et...” ifadesiyle başlar),


Vahiy dersidir, öğretiler dizisidir, (Bakara 2:3, 2:45)


Toplumda düzen, bilinç ve dayanışma sağlar.



Yani salât, Allah’ın hükmünü merkeze almış bir toplumun, sürekli bir eğitim, hatırlatma ve birlik pratiğidir.



---


4. Salâtın Zıddı: Egemenliğin Başka Merkezlere Kaymasıdır


Kur’an’da “salâttan yüz çevirmek”, aslında vahiyden kopmak, sosyal sorumluluktan kaçmak, Allah’ın hükmünü dışlamaktır.


> “Vay o salât kılanların haline; onlar ki salâtlarından gafildir.”

(Mâûn 107:4–5)




> “Müşriklere düşen görev, Allah’ın mescitlerinde salâtı ikame etmeleri değil...”

(Tevbe 9:17)




Yani:


Salât, sadece fiziksel ritüel değil, bir itaati, yönelişi, sistemsel bağlılığı ifade eder.


Müşrikler, Allah’a “salât ediyor” görünse de, egemenlik Allah’ta değilse bu salât geçersizdir.




---


5. Sonuç: Kur’an’da Salât, Egemenliğe ve Dayanışmaya Dayalı Vahiy Merkezli Bir Toplumdur


Salât nedir?


Allah’ın egemenliğini kabul etmektir.


Kur’an etrafında birleşmektir.


Topluca öğrenmek, hatırlamak, destek olmak, adaleti ayağa kaldırmaktır.


Sosyal-siyasal bir bilinç ve hizalanmadır.




---


Ek: “Kıble” ve “Kâbe” de Egemenlik Simgesidir


Kıble = Yön, istikamet, merkez


Kâbe = Allah’ın beytidir, yani sosyal düzenin kalbidir.



> “Biz seni razı olacağın bir kıbleye döndüreceğiz...” (Bakara 2:144)




Bu kıble dönüşü bile aslında bir otorite ve aidiyet değişimidir.

Yahudi merkezli kıbleden, tevhid merkezi olan Kâbe’ye dönüş, bir simgesel egemenlik değişimidir.



---



18 Haziran 2012 Pazartesi

Peygamber Rüyaları 👁

👁Peygamber Rüyaları


Peygamber Rüyaları ve Vahiy: Kur’an'daki Temel Kavramlar Üzerine Bir İnceleme


  1. Fetih 27 Bağlamı: Vahiy mi, Tasdik mi?

Fetih suresi 27. ayeti, Rasûlullah’ın bir rüyasının "tasdik" edildiğini ifade eder. Burada bahsedilen "rüya", bir olaydan önce görülen ve sonrasında gerçekleşen bir görüntüdür. Ancak ayette, bu rüyanın doğrudan bir vahiy olduğu belirtilmez. Ayetin siyak ve sibakı, rüyanın ilahi bir emirle hareket etmenin değil; daha çok bir beklentinin ve tasavvurun Allah tarafından desteklenmesinin örneği olduğunu göstermektedir. Eğer bu rüya başından itibaren vahiy olsaydı, Hudeybiye olayında sahabelerin tereddüt yaşaması anlamlı olmazdı. Bu durum, rüyanın vahiy olmadığı, ancak sonrasında tasdik edildiği sonucuna varmamıza olanak sağlar.


  1. Rüya ile Vahiy Arasındaki Temel Farklar

Kur’an, Allah’ın beşerle iletişim yollarını üç ana biçimde tanımlar: vahiy, perde arkasından konuşma (hicab) ve elçi (melek) gönderilmesi (Şura, 51). Rüya ise bu yolların hiçbirine dahil edilmez. Bu da göstermektedir ki, rüya vahiy kategorisinde yer almaz. Vahiy, açık bir ilahi mesaj iletme yöntemiyken, rüya daha çok bir psikolojik ya da manevi deneyim olarak değerlendirilmelidir.


  1. Hz. İbrahim’in Rüyası ve Sonuçları

Saffat suresi 102-105. ayetlerde, Hz. İbrahim’in rüyasında oğlunu kurban ettiğini görmesi ve bunu vahiy olarak yorumlaması anlatılmaktadır. Ancak Allah, bu eylemin gerçekleştirilmesini durdurarak, Hz. İbrahim’i bir sınavdan geçirdiğini ortaya koyar. Bu örnek, her rüyanın vahiy olmadığını ve bazı rüyaların bir sınav ya da deneme olabileceğini gösterir. Kur’an’daki bu anlatım, peygamber rüyalarına aşırı bir kutsiyet yüklenmemesi gerektiğine işaret eder.


  1. Peygamber’in Görevi: Tebliğ ve Beyan

Kur’an’da sıkça geçen “De ki (قُلْ)” ifadeleri, Peygamber’in bağımsız bir karar mercii değil, vahyi ileten bir elçi olduğunu ortaya koyar. Bu bağlamda, Peygamberin rüyaları vahiy süreci içinde yer almaz; çünkü rüyalar, açık bir ilahi emir içermez ve diğer vahiyler gibi yazıya geçirilmemiştir. Peygamber, yalnızca Allah’ın mesajını tebliğ etmekle yükümlüdür.


  1. Peygamber Rüyasını Vahiy Gibi Sunmuş Olsaydı…

Eğer Peygamber, gördüğü rüyayı vahiy olarak kabul edip bunu ilan etseydi, bu durumda söz konusu rüya, vahiy gibi yazıya geçirilir ve sahabeler tarafından tartışmaya açılmazdı. Hem sahabelerin rüya sonrası yaşadığı tereddütler hem de rüyanın ardından gelen tasdik edici ayet, rüyanın başlangıçta vahiy olmadığını net bir şekilde ortaya koyar.


  1. Er-Rü'ya’nın Etimolojisi ve Anlam Katmanları

Arapçada "رُؤْيَا" kelimesi sadece gece rüyası anlamına gelmez; aynı zamanda "görüş, kanaat, düşünce" anlamına da gelir. Bu çerçevede, ayet "Allah, Rasûlünün öngörüsünü/doğru kanaatini tasdik etti" şeklinde de yorumlanabilir. Bu, rüyanın bir kanaat ya da görüş olarak kabul edilmesi ve sonrasında tasdik edilmesi anlamına gelir.


Sonuç

Peygamberin gördüğü rüyalar, onun iç dünyasını, özlemlerini ve psikolojik durumunu yansıtabilir. Ancak bu rüyalar vahiy değildir. Kur’an’da yalnızca vahiy olan şeyler vahiy olarak sunulmuş, diğer deneyimler sonradan tasdik edilse bile, başlangıçta vahiy olmadığı açıkça belirtilmiştir. Peygamber rüyalarının vahiy olarak kabul edilmesi, Kur’an’daki vahiy tanımı ve Rasûl’ün görev tanımıyla çelişir. Bu tür savunular, Nebi’nin konumunu aşırı kutsallaştırma eğiliminden kaynaklanmakta olup, risaletin sınırlarını bulanıklaştırır.