UYARI / HATIRLATMA
Bu Blogda Ara
11 Haziran 2025 Çarşamba
NUH SURESİ "topyekûn yozlaşmış bir sistemin dönüşemezliği"
TEKVİR SURESİ "Bir Film Sahnesi Gibi" 🎞
🌌 Kıyametin Kamerası: Sûrenin İlk Ayetleri Bir Film Sahnesi Gibi
Sûre şöyle başlar:
1. İze'ş-şemsu kuvviret (Güneş dürüldüğünde...)2. Ve izen-nücûmu inkederet (Yıldızlar döküldüğünde...)3. Ve izel-cibâlu suyyiret (Dağlar yürütüldüğünde...)
📽️ Bu sahneler bir felaket filmi değil. Bu, senin hakikatle ilk yüzleşmenin sahneleri.
Yani burada gökyüzü bir dekor değil, senin "algı perden."
Güneş dürülüyorsa, bu artık dışsal aydınlığın (bilgi sandığın şeylerin) çöktüğü andır.
🌑 ŞAŞIRTICI ANLAM: “GÜNEŞİN DÜRÜLMESİ” GERÇEKTE NEDİR?
🔁 Güneş, hakikat zannettiğin dış dünyanın içe katlanmasıdır.
☀️ Gördüğün “ışık”, aslında sana öğretilen algının kendisiydi.
📉 Bu sahnede ışık sönmüyor, “göz” yanılgıdan ayıklanıyor.
🌌 YILDIZLAR DÖKÜLDÜĞÜNDE – GERÇEKLİK ÇÖKÜYOR
"İnkedaret", yıldızların dökülmesi ama aynı zamanda dağılması, söndürülmesi, sistemin çökmesi gibi çok katmanlı anlamlar taşır.
✨ Gökteki yıldızlar — senin yönünü bulduğun inançlar, bilgiler, rehberlik ettiğini sandığın her şey.
💥 Onlar dökülünce, kendi iç pusulanla baş başasın.
❓ Hangi "kutup yıldızı"n vardı ki şimdi söndü?
🐫 VE İDÂL-İİŞÂRU ‘UTTİLET – DİŞİ DEVELER SALIVERİLDİĞİNDE...!?
“İşâr” — 10 aylık gebe develer; Araplar için zenginliğin zirvesi.
“Uttilet” — başıboş bırakılmak, terk edilmek.
🎭 Modern dille söyleyelim:
💰 En değerli yatırımların, gözünden sakındığın emeklerin, kutsadığın dünyevî çabaların bir anda terk ediliyor.
Yani: Dünyadaki tüm anlam yapın çöküyor.
Hiçbir şey artık değerli değil.
Çünkü o anda gerçek değer (hakikat) yüze çarpıyor.
🔍 SURAT SURAT AYNAYA BAKIYORSUN: "Ne yaptım?"
Sûre sonlara yaklaştıkça kamera artık dışarıyı değil seni gösteriyor:
14. ‘Alimet nefsun mâ ahdaret – O gün, herkes neyi sunduğunu bilir.
👤 Artık bahane yok. Ne hazırladığını, ne taşıdığını, neyi inkâr ettiğini... kendin görüyorsun.
❗ Korkutucu olan cehennem değil; kendi çıplak gerçekliğinle ilk defa baş başa kalman.
📡 SÛRENİN EN ŞAŞIRTICI YERİ: “Bu bir delinin sözü değildir.” (81:22)
“Ve mâ huve bi-kavli şeytânin racîm.”
❌ Bu bir kahin, şair, mecnun, filozof, çılgın değil.
✅ Bu, gerçeğin sana çıplak haliyle anlatılmasıdır.
❓Şaşırmadın mı hâlâ?
UYARI / HATIRLATMA
6 Haziran 2025 Cuma
İHLAS SURESİ "Samed Kavramı Kur’an’da Ne Anlatır?"
UYARI / HATIRLATMA
21 Mayıs 2025 Çarşamba
Gerdanlıklar ve Kıyam
Gerdanlıklar ve Kıyam: Niyetin Sembol Dili
6 Mayıs 2025 Salı
Sözün Terbiyesi, Zihnin İnşası: Bakara 104 👀
👀 Sözün Terbiyesi, Zihnin İnşası: Bakara 104
Dil, Kişilik ve Kolektif Şuur: Bakara 104. Ayet Bağlamında ‘Sürü Zihniyeti’ne Karşı Birey İnşası
Bakara Suresi 104. ayet, yüzeysel olarak sadece bir kelime değişikliği emri gibi görünse de, Kur’an’ın bütüncül yaklaşımı bağlamında değerlendirildiğinde, bireyde dil, kişilik ve bilinç dönüşümünü hedefleyen derin bir uyarı içermektedir. Bu makalede, ayette geçen “râinâ” ve “unzurnâ” kelimeleri üzerinden iletişim ahlakı, bireysel sorumluluk ve “sürü zihniyetinden arınma” teması analiz edilmiştir. Ayet, iman eden topluluğun iletişimde özensiz, istismar edilebilir ve edilgen kalıplara saplanmaması gerektiğine işaret ederken, bunun yerine bilinçli, açık ve sorumlu bir dil ve kişilik inşa etmesini öngörmektedir. Bu bağlamda ayet, bireyi edilgin “koyun sürüsü” psikolojisinden çıkararak, sözünün ve niyetinin farkında olan özgür bir özneye dönüştürmeyi amaçlar.
---
1. Giriş: Ayetin Görünürdeki Yüzeyi
Bakara 2:104 ayeti, ilk bakışta Müslümanlara bir kelime tercihi sunar:
> “Ey iman edenler! ‘Râinâ’ demeyin, ‘Unzurnâ’ deyin ve dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır.”
“Râinâ” kelimesi Arapça’da “bizi gözet” anlamı taşımakla birlikte, o dönemde Yahudi toplulukların konuştuğu lehçelerde hakaret içeren çağrışımlara sahipti. Dolayısıyla bu kelimenin alaycı ve çifte anlamlı kullanımı, Kur’an tarafından reddedilmiş; bunun yerine semantik olarak daha açık ve güvenli olan “unzurnâ” ifadesi önerilmiştir.
---
2. Sözün Ötesinde: Kişilik ve Bilinç İnşası
Kur’an, dili yalnızca bir iletişim aracı olarak değil, bireyin iç dünyasını, niyetini ve toplumsal duruşunu yansıtan bir tezahür alanı olarak değerlendirir. Bu bağlamda ayetin amacı, sadece kelime tercihi değil, hangi zihniyetin ve kişiliğin inşa edilmesi gerektiğini belirlemektir.
> “Râinâ demeyin” ifadesi, istismar edilebilir, muğlak ve edilgen bir iletişim biçimine karşı uyarıdır.
“Unzurnâ deyin” ifadesi ise açık, bilinçli ve sorumluluk taşıyan bir iletişim tavrını önerir.
---
3. Koyun Sürüsü Zihniyeti ve Edilgen Dindarlık Eleştirisi
“Koyun sürüsü” metaforu, genellikle bireysel bilinçten yoksun, edilgen, sorgulamayan ve topluluk içinde silikleşen kitle davranışını ifade eder. Bu ayette reddedilen “râinâ” söylemi, işte bu edilgenliğin dil düzeyindeki karşılığıdır.
Kur’an’ın önerdiği alternatif ise, bireyin sözünü seçerken bilinçli olması, iletişimini kötü niyetli manipülasyonlara kapalı hale getirmesi ve her durumda aktif bir özne gibi davranmasıdır.
Bu, aslında “sürüden ayrılmak” değil, sürüyü bilinçli bir topluluğa dönüştürmek anlamına gelir. Dolayısıyla ayet, Kur’an’ın genel amacı olan şuur sahibi birey ve adil toplum inşasına hizmet eder.
---
4. Kur’an’da Benzer Prensipler
Kur’an’da bu yaklaşımı destekleyen başka ayetler de vardır:
İsrâ 17:53: “Kullarıma söyle, en güzel olanı söylesinler…”
Zümer 39:18: “Onlar sözü dinler, en güzeline uyarlar…”
Furkan 63: “Rahman’ın kulları, yeryüzünde alçakgönüllü yürürler. Câhiller kendilerine laf attığında, ‘Selâm’ der geçerler.”
Bu örnekler, Kur’an’da sadece ahlaki değerlerin değil, iletişim etiği ve bilinçli kişilik tipinin inşa edildiğini gösterir.
---
5. Sonuç
Bakara 2:104 ayeti, yüzeyde bir kelime tercihi gibi görünse de, esasen mümin topluluğun iletişimde saydamlık, sorumluluk ve bilinç geliştirmesi gerektiğini vurgular. Bu ayet, bireyin çoban güdümünde bir koyun sürüsüne dönüşmesini değil, kendi diline, niyetine ve duruşuna sahip çıkan aktif bir özneye dönüşmesini hedefler. Kur’an, dili dönüştürerek kişiliği; kişiliği dönüştürerek toplumu ıslah etmeyi amaçlar.
---
5 Mayıs 2025 Pazartesi
Safa, Merve ve Beyt 🌐
🌐 Safa, Merve ve Beyt
İbrahim’in İnşası: Beyt, Safâ, Merve ve Ateş Üzerine Kur’an Merkezli Temsili Bir Okuma
1. Merkez: İbrahim ve Beyt
Kur’an’da İbrahim, “insanlar için kurulan ilk beyti” (Âl-i İmrân 3:96) inşa eden öncü bilinçtir. Bu beyt:
Emniyet (güvenlik) sunar (Bakara 2:125)
Sığınak işlevi görür
Yönelimi (kıble) temsil eder
Tevhid bilinciyle yaşayan toplumun merkezi olur
2. Coğrafya: Beyt, alçakta; Safâ ve Merve, yükseltilerde
Kâbe, vadinin en düşük noktasında bulunur: yani merkez ama mütevazı ve sığınak.
Safâ ve Merve, çevredeki doğal taş tepeleridir – yüksek, sağlam ve yeryüzüyle gökyüzü arasında metaforik köprü işlevi görürler.
3. İnşa Malzemesi: Safâ’dan Temel, Merve’den Ateş
Safâ, “berraklık” ve “sağlam zemin” anlamıyla Kâbe’nin temeli olur:
İbrahim, arınmışlıktan başlar; bir inşa için ilk gereken şey niyetin, yönün berrak olmasıdır.
Merve, çakmak taşıdır: ateşin, kıvılcımın kaynağıdır:
Gece çöker, insanı koruyan Beyt ısı ve ışık olmadan eksiktir.
Bu nedenle Merve’den bilinç/ateş getirilir: sadece taş duvar değil, içinde insanı aydınlatan bir şuur da inşa edilir.
4. Temsilî Yorum: Safâ – Merve – Beyt Üçlüsü
> İbrahim, hem fıtratı (taşı) hem de vahyi (kıvılcımı) kullanarak bir şuur yapısı inşa eder.
5. Say: İnşanın Etrafında Bilinç Dolaşımı
Say, inşanın parçası değildir, ama onun etrafında bir bilinç dolaşımıdır.
İnsan, Safâ’dan arınır, Merve’de bilinçle temas eder, tekrar arınır — bu, medenî ve ahlâkî bir döngüdür.
---
SONUÇ: Kâbe = İnsanlığı barındıran taş değil, bilinçle koruyan merkez
> Safâ, binanın ayağı;
Merve, o binanın ruhu;
Beyt, bu ikisinin birleştiği bilinçli insanlık inşasıdır.
4 Mayıs 2025 Pazar
DİN 2 💥 Dînü’l-Melik Ne Demek ?
Yusuf Suresi 76. ayet, bu konudaki en kritik ifadedir:
> “Yusuf, kardeşini hükümdarın (melik) dinine/kanununa göre alıkoyamazdı; ancak Allah dilediği gibi hükmeder.”
(Yusuf 12:76)
Burada geçen ifade şudur:
“mâ kâne li’ye’ḣuḏe ʾaḣāhu fî dîni’l-melik”
Yani: “Melikin dini (kanunu/yasası) içinde kardeşini alıkoyamazdı.”
---
“Dînü’l-Melik” Ne Demek?
“Din” kelimesi Arapça’da sadece inanç anlamına gelmez.
Aynı zamanda yasa, sistem, hüküm, otorite düzeni anlamına da gelir.
Nitekim “yevmi’d-dîn” = hesap ve ceza günü, yani “hüküm günü”dür.
“Melik” ise, Yusuf’un hizmet ettiği kraldır. Yusuf döneminde bu kral, Mısır’ın putperest veya geleneksel monarşik sisteminin yöneticisidir.
Yani:
> “Melik dini” = Mısır devletinin seküler/hukuki düzeni.
---
Yusuf’un Yasa Tercihi
Yusuf’un uyguladığı yöntem, Mısır kanunlarıyla değil, kardeşlerinin mensup olduğu İbrahimî gelenekten (yani Yakup ailesinin örfü) kaynaklanır.
Nitekim Yusuf önce kardeşlerine sorar:
> “Hırsızlık yapanın cezası nedir?”
Onlar cevap verir:
“Cezası, hırsızın alıkonmasıdır.”
Bu, İsrailoğullarının örfüne göre bir cezadır.
Ve Yusuf, bunu kullanarak kardeşini meşru biçimde yanında tutar. Kur’an, bunu şu şekilde yorumlar:
> “Yusuf bunu yapamazdı, eğer Allah öğretmemiş olsaydı.”
Yani Allah, Yusuf’a hem hikmetli bir plan hem de toplumlar arası hukuk farkını değerlendirme becerisi vermiştir.
---
Buradaki Ana Farklar:
---
Bu Ayetten Ne Öğreniyoruz?
1. Kanunlar toplumsal bağlamla ilişkilidir. Yusuf, yabancı bir sistemin kanununu değil, daha adil ve yerel olanı uygular.
2. Kur’an “din” kelimesini sadece teolojik değil, sosyo-politik bağlamda da kullanır.
3. Allah’ın öğrettiği hikmet, sadece doğruyu bilmek değil, hangi bağlamda hangi yöntemin uygulanacağını da bilmektir.
2 Mayıs 2025 Cuma
NUH KAÇ YIL YAŞADI ? 🔍
🔍 NUH KAÇ YIL YAŞADI ?
Ankebut Suresi 14. ayette Arapça olarak şöyle geçer:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ ٱلطُّوفَانُ وَهُمْ ظَٰلِمُونَ
Bu ayetin anlamı:
"Andolsun, Nuh’u kavmine gönderdik. O da onların arasında, bin yılın elli yılı eksiği kadar kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı; çünkü onlar zalim kimselerdi."
Şimdi bu ayetin içindeki sayı ve zaman kavramlarını kelime kelime inceleyelim:
1. أَلْفَ (elfe)
Bin demektir.
Rakam olarak: 1000
2. سَنَةٍ (senetin)
Yıl anlamına gelir.
Genellikle zorluk ve çile ile geçen uzun yıllar için kullanılır.
3. إِلَّا (illâ)
Hariç, dışında, eksik anlamındadır.
Burada "istisna ediliyor" yani: "1000 yıl hariç 50 yıl" yani 1000 yıl - 50 yıl = 950 yıl
4. خَمْسِينَ (hamsîne)
Elli demektir.
Rakam olarak: 50
5. عَامًا (‘âmen)
Bu da yıl anlamına gelir.
Ancak genellikle refah, huzur içinde geçen yıl anlamında kullanılır.
Kur’an’da Hz. Nuh’un kavminin içinde geçirdiği süre şöyle ifade edilir:
“Andolsun, biz Nuh’u kavmine gönderdik. O, aralarında bin yıldan elli yıl eksik kaldı...”(Ankebut, 29/14)
Bu ayette geçen “bin yıldan elli yıl eksik ” ifadesi, sadece kronolojik bir bilgi değil, aynı zamanda sabrın, istikrarın ve ilahi mesajı tebliğ etme azminin sembolüdür. Burada asıl vurgu, zamanın çokluğundan ziyade Hz. Nuh’un bu süre boyunca kesintisiz mücadele vermesi üzerinedir.
Bu uzun ömür, peygamberlerin ümmetlerine olan merhametinin, sabrının ve Allah’ın lütfuyla desteklenen yaşantısının bir simgesi olabilir.
---
2. Yahudilerin Uzun Yaşama Arzusu ve Niyetin Değeri
Kur’an, Yahudilerin uzun yaşama arzularını şöyle bildirir:
“(Ey Muhammed!) De ki: Eğer Allah katında ahiret yurdu, insanlardan başkasına ait olarak sadece size mahsussa, eğer doğru kimselerseniz ölümü temenni edin.”(Bakara, 2/94)
“Fakat ellerinin önceden yapıp gönderdikleri (günahlar) yüzünden onu asla temenni etmezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.”(Bakara, 2/95)
“Andolsun, onları insanların hayatı en çok seveni olarak bulursun. Müşriklerden bile daha hırslıdırlar. Onlardan her biri, bin yıl yaşamak ister; oysa uzun ömür, onu azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını görendir.”(Bakara, 2/96)
Bu ayetler, Yahudilerin ve bazı diğer toplulukların uzun yaşamı arzuladıklarını, fakat bu arzunun takva veya kulluk gayesiyle değil, dünyaya bağlılık ve azaptan kaçınma niyetiyle olduğunu gösterir.
---
3. Karşılaştırmalı Yorum
Hz. Nuh’un uzun yaşamı, bir tebliğ ve sabır imtihanı, ilahi göreve adanmışlık örneğidir.
Yahudilerin uzun yaşama arzusu ise, dünyevî zevkler, kaçış psikolojisi ve ölüm korkusunun bir sonucudur.
Aynı “uzun ömür” motifi, niyet ve kullanım amacı bakımından tamamen zıt yönlerde gelişmiştir.
---
4. Niyetin Değerini Gösteren Mesaj
Kur’an’daki bu iki yaklaşım, önemli bir hakikati açığa çıkarır:
Zamanın çokluğu değil, onun nasıl değerlendirildiği önemlidir.
Hz. Nuh, uzun ömrünü imanla, mücadeleyle, sabırla değerlendirmiştir.
Yahudiler ise, uzun ömrü azaptan kaçmak ve dünyaya daha fazla bağlanmak için istemişlerdir.
---
Sonuç
Nuh nebi uzun süre kavminin içinde yaşamış, bunun 50 yılı tufan sonrası olduğudur.
Kur’an’da verilen bu örnekler, zamanın kendisinden çok, zamanın içeriğini, yani neye adandığını ön plana çıkarır.
Bu bakış açısıyla, insanın Allah’a yakınlığı; kaç yıl yaşadığından çok, o yaşamı ne uğruna harcadığı ile ölçülür.