UYARI / HATIRLATMA
Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.
Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın.
Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.
Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz
Dinin Şekillenişi: Tecrübe, Arayış ve İlahi Tashih — İbrahim Kıssası Bağlamında Bir Okuma
Dinî pratikler çoğu zaman gökten doğrudan inen kesin emirler olarak görülür. Oysa Kur’anî perspektifte dinî şekillenmenin, insanın bilinçli arayışına, kültürel geçmişine ve ahlâkî sezgilerine dayalı bir süreç olduğu görülür. İlahi hitap bu sürece ya tanıklık eder, doğrular ya da reddeder. Nitekim İbrahim’in oğlunu kurban etme rüyası da bu bağlamda ele alındığında, insanın kendi anlayışıyla geliştirdiği bir ibadet formunun, ilahi hitap tarafından tashih edilmesini içeren örnek bir vaka olarak öne çıkar.
İbadet Usulleri: İlahi mi, İnsanî mi?
Kur’an'da salât, oruç, kurban gibi ibadet biçimlerinin detayları genellikle insan tecrübesi üzerinden oluşur. Ayetlerde çoğu zaman sadece ilke (örneğin, takva, sabır, yardımlaşma) belirtilir; biçim ise tarihsel süreçte insanların arayışıyla şekillenir. Bu bağlamda insanlık, Allah’a yakınlaşma arzusu ile çeşitli yollar denemiştir: kurbanlar sunmuş, inzivaya çekilmiş, oruçlar tutmuş, hatta bedenini cezalandırmıştır. Ancak tüm bu yöntemler, ilahi vahyin onayına açık deneylerdir. Vahiy bu yolların bazılarını onaylar, bazılarını düzeltir, bazılarını ise tamamen reddeder.
İbrahim’in Rüyası: Kültürel Gölge ve Vicdanî Arayış
İbrahim’in rüyasında oğlunu boğazlamaya yönelmesi (Sâffât 37:102–107), onun Allah’a en değerli olanı sunma arzusuyla şekillenmiş vicdanî bir ibadet arayışıdır. Ancak bu arayış, dönemin bazı kültürlerinde görülen çocuk kurbanı uygulamaları ile bilinçaltı düzeyde bir temas içindedir. Kur’an, İbrahim’in bu rüyasını doğrudan vahiy olarak sunmaz; onun yorumu olarak aktarır:
> “(İbrahim:) 'Oğlum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin?'” (37:102)
Burada İbrahim’in eylem kararı, mutlak bir emir değil, bir yorumdur. Oğlu da bu çağrıya uyarak teslim olur. Ancak tam o esnada ilahi müdahale gelir ve “büyük bir fidye” ile bu eylem durdurulur (37:107). Bu noktada Kur’an, açıkça şunu öğretir:
> İnsan kurbanı yoktur. Allah rızası için bile olsa insan hayatı kutsaldır.
Bu, sadece bir oğlun kurtarılması değil, bir ibadet anlayışının tashihi ve hatta bir dini zihniyetin reformudur.
Fidyenin Anlamı: Sembol, Tashih ve Ahlâk
Kur’an’da geçen “fidyenin büyüklüğü” (فديناه بذبح عظيم) yalnızca fiziksel bir koçla ilgili değildir. Bu "büyük fidye":
1. İnsanı feda etmeyen yeni bir dinî bilinçtir.
2. Allah’a yaklaşmanın şekil değil, niyet ve ahlâk ile olduğunu vurgular.
3. Eski kültürel uygulamalara karşı ilahi bir sınır çizgisidir.
İbrahim’in sadakati onaylanmıştır, ama eylemi tashih edilmiştir. Böylece Kur’an şunu ortaya koyar: Allah, kendi adına bile olsa insanın akıl dışı ya da ahlâk dışı eylemlerini onaylamaz.
Ruhbanlık Örneği: Dini Aşırılıkların Reddi
Kur’an’da ruhbanlık (rahiblik) da benzer biçimde eleştirilir:
> “Ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmamıştık. Allah rızasını kazanmak için kendi uydurdukları bir bid'attı; fakat ona da gereği gibi uymadılar.” (Hadîd 57:27)
Burada yine karşımıza şu ilke çıkar:
İnsan, din adına iyi niyetle bile olsa sınırları aşabilir.
İlahi hitap, bu tür aşırılıkları tashih eder ya da reddeder.
Ruhbanlıkta da amaç Allah’a yaklaşmak idi, ama yöntem vahiyden değil, insanın kendi tasavvurundan doğdu. Bu da dinin asli yolundan bir sapmaya yol açtı.
Sonuç: Dinî Biçimler Sorgulanabilir, İlahi İlke Sabittir
Kur’an perspektifinden bakıldığında:
Dinin özü tevhid, ahlâk, adalet ve teslimiyettir.
İbadet biçimleri ise tarihseldir, kültüre ve tecrübeye bağlı olarak şekillenir.
İnsan arayış içinde olabilir; bu doğaldır. Ama bu arayışın son sınırı vahyin onayıdır.
İbrahim kıssası, insanın içten gelen ibadet isteğiyle yanılabileceğini ama bu samimiyetin Allah tarafından doğru yöne yönlendirileceğini gösterir.
Bu örnek bize şunu öğretir: Her ibadet şekli meşru değildir. Sadece ilahi ilkeye uygun olan kalıcılaşır.
> Din, yalnızca Allah’a aitse; onun adına yapılan her şeyin Allah’tan onay alması gerekir.
İbrahim gibi düşünmek, sadece Allah için yapmak değil; Allah'ın rızasına uygun olanı yapmaktır.