Hakikatle Yüzleşmemek İçin Kurulan Savunma Hatları
İnsan Hakikati Eğip Bükmekte Usta
“İnsanlar her hakikati kıvıracak bir kıvırma yolu buluyorlar.”
Bu cümle, modern bir tespit gibi görünse de Kur’an’ın çok erken bir teşhisidir. Sâd Suresi’nin ilk sekiz ayeti, insanın hakikatle karşılaştığında nasıl savrulduğunu, nasıl kaçamak yollar ürettiğini ve gerçeği neden doğrudan kabul edemediğini çarpıcı biçimde ortaya koyar.
1. Hakikat Gelir, Ama Kalp Kapalıdır
“Sâd. Şerefli öğüt dolu Kur’an’a andolsun.” (Sâd 38/1)
Kur’an, kendisini daha ilk ayette tanımlar:
Bu kitap öğüt (zikr) içerir; yani insanı uyandırmak, hatırlatmak, silkeler.
Sorun bilgi eksikliği değildir.
Sorun, hatırlamak istemeyen zihin ve direnen kibirdir.
2. Direnişin Adı: Kibir ve Ayrışma
“Hayır! İnkâr edenler kibir ve ayrılık içindedir.” (38/2)
Hakikati reddedenlerin ortak özelliği şudur:
Kibir: “Ben kabul edersem küçülürüm.”
Şikak (ayrışma): Hakikati birleştirici değil, bölücü okumak.
Hakikat toparlayıcıdır, ama kibir parçalayıcıdır.
Bu yüzden gerçek, insanı birleştirmek yerine kaçış gerekçesine dönüşür.
3. Tarih Şahit: Kaçış Yeni Değil
“Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik de feryat ettiler; ama kaçış vakti değildi.” (38/3)
Kur’an burada bir tarih dersi verir:
Hakikat ertelenebilir sanılır
“Sonra bakarız” denir Ama hakikatle yüzleşmenin bir son kullanma tarihi vardır.
İnsan kıvırır, geciktirir, yorum üretir…
Ama vakit dolduğunda yorumlar işe yaramaz.
4. Asıl Rahatsızlık: İçimizden Birinin Konuşması
“İçlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar.” (38/4)
Hakikat niçin rahatsız eder? Çünkü:
Yabancı değil
Mucizevi değil
Ulaşılmaz değil
İçlerinden biri konuşur.
Bu, mazeret üretme imkânını yok eder.
İnsan, hakikati inkâr ederken bile şöyle der:
“Bu apaçık bir büyüdür.” (38/4)
Yani hakikat apaçık, ama kabul edilirse düzen bozulacak…
5. “Tek İlah” İtirazı: Hakikatin Kırılma Noktası
“İlahları tek bir ilah mı yaptı? Bu gerçekten tuhaf bir şey!” (38/5)
İşte düğüm burada çözülür.
Sorun:
Allah’ın varlığı değil
Dinin varlığı değil
Sorun şudur:
Yetkinin tek elde toplanması
Tek ilah demek:
Tek ölçü
Tek hüküm
Tek referans
İnsan buna dayanamaz.
Çünkü alışkındır:
Biraz Allah
Biraz gelenek
Biraz otorite
Biraz çıkar
6. Kıvırmanın Kurumsal Hâli
“Aralarından ileri gelenler kalktı: ‘Yürüyün, ilahlarınıza bağlı kalın!’” (38/6)
Hakikati ilk kıvıranlar sıradan insanlar değildir.
İleri gelenlerdir.
Çünkü:
Düzen onların işine yarar
Hakikat gelirse ayrıcalık biter
Bu yüzden “hakikate bakın” demezler,
“alıştığınız şeye sadık kalın” derler.
7. “Biz Böyle Bir Şey Duymadık” Savunması
“Biz bunu son dinde bile duymadık; bu uydurmadan başka bir şey değildir.” (38/7)
Bu cümle tanıdık değil mi?
“Atalarımızda yoktu”
“Gelenekte böyle değil”
“Kimse böyle anlamamış”
Hakikatin ölçüsü vahiy değil,
alışkanlık yapılır.
8. Asıl İtiraz: Neden O?
“Zikir aramızdan ona mı indirildi?” (38/8)
İşte işin özü…
Sorun:
Mesaj değil
Delil değil
Mantık değil
Sorun seçilmişlik kibri:
“Neden ben değilim?”
Bu cümle, hakikatin değil nefsin konuştuğu yerdir.
Hakikat Net, İnsan Kıvrak
Kur’an açık konuşur.
Ama insan:
Eğip büker
Yorumla örter
Gelenekle kilitler
Kibirle reddeder
Hakikat zor değildir.
Zor olan, hakikatin yetkiyi senden almasıdır.
Sâd 1–8 bize şunu söyler:
İnsanlar hakikati inkâr etmekte değil,
hakikati kıvırmakta ustadır.
Ve bugün de değişen hiçbir şey yok.
Hakikatle Yüzleşmemek İçin Kurulan Savunma Hatları
İnsanoğlu, hakikatin yalın ve sarsıcı gücüyle karşılaştığında doğrudan bir inkâr yerine, genellikle dört temel bariyerden oluşan bir savunma hattı inşa eder. Bu hattın ilk basamağı "olağanüstüleştirme" yöntemidir. Karşıdaki gerçeği "Bu apaçık bir büyüdür" diyerek mantık dışı bir alana iten zihin, böylece hakikatin getirdiği somut sorumluluklardan kaçabileceği bir alan yaratır. Gerçek, "olağanüstü" veya "anlaşılamaz" kılınırsa, ona uymama bahanesi de kendiliğinden doğmuş olur.
İkinci büyük direnç ise "gelenekçilik" kisvesi altında ortaya çıkar. "Biz bunu atalarımızda duymadık" diyerek kurulan bu barikat, hakikatin doğruluğunu değil, alışkanlıklara uygunluğunu sorgular. Burada asıl motivasyon, yeni bir gerçeğin getireceği değişim zahmetine girmek yerine, alışılmışın verdiği sahte güvenlik hissine tutunmaktır.
Üçüncü aşamada mesele bireysellikten çıkıp "kurumsal bir statükoya" dönüşür. İleri gelenlerin "Yürüyün ve ilahlarınıza bağlı kalın" çağrısı, aslında kurulu düzenin ve bu düzenden beslenen ayrıcalıkların korunma çabasıdır. Hakikat gelirse düzen bozulacak, imtiyazlar son bulacaktır. Bu yüzden "hakikati aramak" yerine "mevcut olanı muhafaza etmek" bir kutsallık zırhına büründürülür.
Son ve en tehlikeli bariyer ise "kişiselleştirme" tuzağıdır. "Zikir aramızdan ona mı indirildi?" sorusu, mesajın içeriğini tartışmayı bırakıp mesajı getirenin kimliğini hedef alır. Bu, saf bir kibir yansımasıdır. İnsan, hakikatin kendisine değil, hakikatin "kimin eliyle" geldiğine odaklandığında aslında kendi nefsini gerçeğin önüne koymuş olur.
Netice itibarıyla, Sâd Suresi’nin bu ilk ayetleri bize şunu gösterir: İnsan, hakikati bulamadığı için değil; bulduğu hakikat kibrine, düzenine ve alışkanlıklarına çarptığı için onu eğip bükmeye başlar.
UYARI / HATIRLATMA

Yorumlar
Yorum Gönder