Kuran’da Kalıcı Nur ile Geçici Aydınlanma



Kur’an’daki "Nur" (Sürekli Işık) ile "Berk" (Şimşek/Anlık Parıltı)  insanın istikametini belirleyen en temel ayrıştırıcıdır.

​Nurla Yürümek mi, Şimşekle Aldanmak mı?

​Kur’an’da Kalıcı Aydınlık ile Geçici Parıltı Ayrımı

​Kur’an, insanın hakikatle kurduğu ilişkiyi ışık metaforu üzerinden tasvir ederken, ışığın kaynağına ve sürekliliğine dikkat çeker. Bu ayrım; iman ile nifak, vahiy ile zann, hidayet ile anlık heyecanlar arasındaki farkı ortaya koyur.

​1. Nur Varsa Karanlık Engel Değildir

​Kur’an’da iman edenlerin nuru, sadece bir "görme" aracı değil, bir "yol alış" enerjisidir:

“O gün mümin erkekleri ve mümin kadınları görürsün; nurları önlerinden ve sağlarından koşar.” (Hadîd, 57/12)


Tespit: Nur, dış dünyadaki karanlığı yok etmekten ziyade, yolcunun içindeki pusulayı aktif hale getirir. Mümin, şartların zifiri karanlık olduğu (sosyal çöküş, zulüm, cehalet) anlarda bile yalpalamaz. Çünkü nuru "önünde ve sağında" ona eşlik etmektedir. Bu nur; vahiydir, akıldır ve salih ameldir.

​2. Şimşek: Sarsıcı Ama Aldatıcı Aydınlık

​Vahyin rehberliğini reddedip kendi zannına veya anlık menfaatlerine uyanların durumu ise "şimşek" (berk) ile sembolize edilir:

“Neredeyse şimşek gözlerini alıverir. Önlerini aydınlattı mı yürürler; üzerlerine karanlık çökünce de çakılıp kalırlar.” (Bakara, 2/20)


Tespit: Şimşek ışığı, bir "hayret" ve "dehşet" ışığıdır. İnsana yol yürütecek bir sakinlik vermez; aksine gözünü kamaştırıp onu olduğu yere çiviler. Bu durum, ilkesiz bir dindarlığın veya vahiyden kopuk bir entelektüalizmin resmidir. İşler yolunda gittiğinde (ışık yandığında) yürüyen, ama bir bedel ödemek gerektiğinde (karanlık çöktüğünde) donup kalan tipoloji budur.

​3. Nur ve Ziya: Öz Işık ile Yansıma Işık

​Kur’an, Güneş için "ziya", Ay için "nur" ifadesini kullanır (Yunus, 10/5).

  • Ziya: Yakıcı, şiddetli ve dışsal bir kaynaktan gelen enerjidir.

  • Nur: Daha dingin, yol gösterici ve fıtratla uyumlu olan ışıktır.

​Allah, vahiyle gelen aydınlığın insanın fıtratını yakmayan, bilakis onu sükunete erdiren bir "nur" olduğunu vurgular. Şimşek ise bir patlamadır; tüketir ama inşa etmez.

​4. Nurun Kaynağı ve Sönmezliği

​Nur, beşeri bir üretim değil, ilahi bir lütuftur. Kur’an, bu ışığı söndürmeye çalışanların çabasını beyhude görür:

“Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff, 61/8)


Tespit: Şimşek kendiliğinden söner, çünkü kaynağı sınırlı bir atmosferik olaydır. Fakat nur, kaynağı Allah olan (Nur, 24/35) ve sönmeyen bir hakikattir. Geleneklerin, rivayetlerin veya ideolojilerin parıltısı bir gün solar; ancak Kur’an’ın ilkeleri her çağda tazedir.

​5. Sonuç: Işığınla mı Yürüyorsun, Işığa mı Bakıyorsun?

​Kur’an’ın mesajı nettir:

  • Nurla yürüyen: Hedefe odaklanır, karanlığın miktarını dert etmez.

  • Şimşekle yürüyen: Işığın kendisine hayran olur, büyülenir ama bir adım yol alamaz.

​Asıl felaket, ışığın yokluğu değil, geçici parıltıları (makam, şan, zan, taklit) "nur" sanıp asıl kaynaktan mahrum kalmaktır. Kur'an bizi, her an sönme riski olan şimşeklerin peşinden gitmek yerine, önümüzü ve sağımızı aydınlatan kalıcı vahiy nuruna davet eder.

​6. Nurun Mimarisi: Mişkât, Zücace ve Misbah

​Kur’an, kalıcı nurun tesadüfi bir parıltı olmadığını, muazzam bir sistem dahilinde korunduğunu şöyle formüle eder:

"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik (mişkât) gibidir. O lamba bir cam (zücace) içindedir; o cam sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır..." (Nûr, 24/35)


​Bu temsil, şimşekle aldananların aksine, nurla yürüyenlerin sahip olduğu "korunaklı hakikati" üç aşamada açıklar:

  • Mişkât (Kandil Yuvası/Oyuk): Işığın dağılmasını önleyen, onu bir noktaya odaklayan "göğüs" veya "kalp"tir. Şimşek her yöne dağılıp kaybolurken, nur bir merkezde toplanır.

  • Zücace (Cam/Fanuz): Işığı dış rüzgarlardan (fitnelerden, geçici heveslerden) koruyan "akıl" ve "şuur"dur. Nurun saflığını korur, onu sönmekten kurtarır.

  • Misbah (Lamba/Ateş): Kaynağı vahiy olan "iman"dır. Bu ışığın yakıtı "mübarek bir zeytin ağacındandır"; yani kökü ne doğuya ne batıya ait olan, evrensel ve sarsılmaz ilkelerdir.

Tespit: Şimşeğin bir "fanusu" yoktur; rüzgarla gelir, gök gürültüsüyle gider. Ama Kur’an’ın sunduğu nur, akıl ve kalp fanusuyla korunan, hayatın fırtınaları içinde sönmeden kalabilen bir mimariye sahiptir.

​7. Nur Üstüne Nur (Nûrun alâ Nûr)

​Ayetin devamındaki bu ifade, müminin durumunu özetler:

Fıtratın ışığı (yağ), Vahyin ışığıyla (ateş) buluştuğunda "Nur üstüne nur" olur.

​Şimşekle avunanlar ise, sadece dışarıdan bir etkinin (bir hatibin coşkusu, bir geleneğin görkemi) onları aydınlatmasını beklerler. İçlerinde bir "yağ" (hazır bir fıtrat) olmadığı için, dışarıdaki parıltı sönünce karanlıkta kalırlar.

  • Şimşek ehli: Gürültüye ve görkemli parıltılara meftundur. Duygusaldır, anlık parlamalarla gaza gelir ama ilk zorlukta (karanlıkta) durur.

  • Nur ehli: Sessiz ama süreklidir. Işığını bir fanus (edep, şuur, sabır) içinde korur. Yolun uzunluğu onu korkutmaz, çünkü ışığı dışarıdan ödünç alınmamış, ruhuna içkin hale gelmiştir.

8. Nursuzluğun Anatomisi: Engin Denizdeki Karanlıklar

​Kur’an, şimşekle avunanların veya nuru reddedenlerin varacağı son noktayı, ışığın zıddı olan "mutlak karanlık" (zulümât) ile resmeder:

“Yahut (onların amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onu üst üste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter. Karanlıklar üst üste binmiştir. İnsan elini uzatsa neredeyse onu bile göremez...” (Nûr, 24/40)


​Bu ayet, nursuz kalmanın üç korkunç aşamasını gösterir:

  1. Derin Deniz: Temeli olmayan, dipsiz bir boşluk (Anlam arayışının kaybolması).
  2. Üst Üste Binmiş Dalgalar: Kaos ve bitmek bilmeyen içsel çatışmalar.
  3. Karanlık Bulutlar: Hakikatin üzerini örten önyargılar ve ideolojik perdeler.

Tespit: Şimşek çaktığında insan en azından elini görebilir. Ancak vahyin nurundan kopan kişi için öyle bir an gelir ki, kendi varlığına (eline) bile yabancılaşır. Nur olmayınca kişi, sadece yolu değil, kendini de kaybeder.

​9. Nihai Hüküm: "Allah kime nur vermemişse..."

​Ayetin son cümlesi, bu tefekkür yolculuğunun en sarsıcı gerçeğidir:

“...Allah kime nur vermemişse, artık onun için hiçbir nur yoktur.” (Nûr, 24/40)

​Buradaki "nur vermemek", Allah’ın kuluna haksızlık etmesi değil; kulun nurun kaynağına (vahye) sırtını dönmesi, camını (aklını) kırması ve yağını (fıtratını) kirletmesidir. Kaynakla bağı koparanın, şimşek parıltılarından medet umması beyhudedir.

 Son Söz:

Kur’an bize şunu söyler: Karanlık bir dünya, nuru olan için engel değildir; sadece bir imtihan sahasıdır. Asıl tehlike, dışarıdaki karanlık değil, içerideki ışığın sönmesidir. Şimşeklerin aldatıcı parıltılarıyla heyecan aramak yerine, "mübarek bir ağaçtan" beslenen o sönmez kandilin peşine düşmek gerekir.

Nurla yürüyen, fırtınada bile yol alır. Şimşekle yürüyen ise güneş açana kadar beklemeye mahkûmdur.


UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

Yorumlar

Öne çıkan Makaleler

Kurana göre Sevgi ile Aşk ❤

YASAK MEYVE ? 🍎

Habibullah demek ŞİRKTİR 📣