Bu Blogda Ara

din ve ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din ve ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2012 Pazartesi

DİNDE KURUMSALLAŞMA ☣️

☣️ DİNDE KURUMSALLAŞMA


Kur’an’ın Işığında Modern Düzenin Eleştirisi


İnsanlık tarih boyunca değişmeyen yapılarla, sorgulamadan, körü körüne bir takip içinde yaşamıştır. Bugün de insanlık, barbarlık, şiddet, açgözlülük ve rekabet gibi temel değerler üzerine kurulmuş bir toplum düzenini sürdürmektedir. Bu düzenin sağlıksız olduğu açıktır; çünkü sonuçları sefalet, çatışma, zulüm ve salgın hastalıklar şeklinde kendini göstermektedir.


Toplumlar bu yapıları şekillendiren siyasi, dini ve ekonomik kurumlar tarafından yönlendirilir. Bu kurumlar iç içedir; biri çökerse diğerleri de etkilenir. Özellikle para ve din kurumları, sistemin temel direkleridir. Kur’an’da Firavun’un düzeni örnek verilirken iki önemli figür yer alır: Haman (dini otorite) ve Karun (ekonomik güç). Günümüzde de bu ikili yapı hâlâ etkinliğini sürdürmektedir.


Para ve dinin yönetimi, toplumun en az sorguladığı alanlardandır. Zenginliğin %40’ı sadece %1’in elindeyken, dünyanın çoğu açlık ve yoksullukla boğuşmaktadır. Bu tabloya rağmen insanlar sistemin temel nedenlerini sorgulamaz. Çünkü sistem bilinçli şekilde karmaşıklaştırılmış, insanlar terimlerle boğulmuştur.


Kur’an’da geçen ayetlerde şeytanın kurduğu düzenin zayıf olduğu, ama insanları korkutarak ve aldatıcı süslemelerle etkilediği anlatılır. Bu sistemlerde din, yozlaşmanın aracı haline gelmiştir; insanlar yanlış yolda oldukları hâlde kendilerini doğru yolda sanırlar (Zuhruf 37).


Bugün dünyayı yöneten bazı gruplar, din ve finans yoluyla toplumu kontrol etmekte, kitleleri sömürmektedir. Rekabet, açgözlülük ve tamah, insanın doğası değil; sistemin empoze ettiği yapay davranışlardır. Fakirleştirilen halk, kurtlar sofrasına itilir ve kötülüğe yönelir.


Ulusların değer yargıları, doğdukları toplumla şekillenir. Ataların dinine körü körüne bağlılık Kur’an’da (Nuh 27) tehlikeli görülür. Eski çağlardan bugüne, toplumları yöneten zengin sınıf ve din adamları hep birlikte düzenin devamını sağlamışlardır. Bu iş birliği günümüzde de sürmektedir.


Din adamları, halkı uyuşturur, düzenin bozulmamasını sağlar. Osmanlı’dan Roma’ya kadar her toplumda bu benzerlik görülür. Kurumlar yozlaşmıştır çünkü esas amaçları varlıklarını sürdürmek ve çıkarlarını korumaktır. Bu, hem dini hem ekonomik kurumlar için geçerlidir.


Her mezhep ve inanç sistemi kendi kurtuluş reçetesini sunduğunu iddia eder, farklı düşünenleri dışlar. Bu yüzden kurumlar birbirleriyle mücadele eder. Gücün kaynağı paradır; devamlılığın temeli itaattir. Kurumlar, toplumdan birey değil, itaat eden tebaa ister.


Zenginler mallarını paylaşmaz, fakirler çalışmak zorundadır. Bu sistem, insanın doğasına aykırı bir biçimde yaşamı zorlaştırır. İnsanlar sadece kendi çıkarını düşünür hale gelir. Parasal sistem ve dini sistem bu çıkar ilişkisini pekiştirir.


Sanayi sektörü de insana hizmetten çok, elit bir kesimin refahı için çalışır. İlaçlar hasta olmadan satılamaz, bozuk araçlar yolculuğu sürdürür. Çünkü sektörler kârlılık için tasarlanmıştır, insan faydası için değil.


Sonuç olarak tüm sistemler –kapitalizm, sosyalizm, faşizm fark etmeksizin– para, güç ve çıkar üzerine kurulmuştur. Toplumlarda görülen yozlaşmanın temelinde ise kapitalist tekasür zihniyeti ve paraya tapan MENAT kültü yer alır. Bu yozlaşma fark edilmeden topluma yayılmakta ve insanlığı uçuruma sürüklemektedir.



---