Bu Blogda Ara

zikir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zikir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2025 Çarşamba

HİCR SURESİ "zaman üstü kitap " 🌋


🌋 1. “Açık Kitap”tan Gelen Vahiy (15:1)

الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ
Elif Lâm Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık Kur’an’ın ayetleridir.

Surenin başında “Kitap” ve “Kur’an” ayrımı dikkat çeker. Bu ayrım bazı yerlerde şöyle görünür:

  • “Kitap”: Levh-i Mahfuz’da yazılı olan ilahi bilgi, sabit ilke ve gerçek.

  • “Kur’an”: Bu bilginin, belirli olay ve muhataba göre okunan, indirilen hali.

Yani Kur’an sadece bir “metin” değil, zamanla buluşan bir akış, vahiyle inşa edilen bilinçtir. Bu da gösterir ki Kur’an hem zamanüstü (kitap) hem zamanla ilişkili (kur’an) bir hakikattir. Bu ayrım çok temel ve çok az fark edilir.


🧠 2. “Alay Etmişlerdi, Ama...” (15:11-13)

“Onlardan öncekilere de elçi gelmişti, ama onlar hep alay ettiler.”
“Biz de o alayı, onların kalplerine sokarız.”

Burada şaşırtıcı olan şu:
İnkarcıların alaycılığı, bir dış eylem değil, kalpte yerleşen bir arıza gibi tanımlanıyor. Allah onların bu tavrını “kalplerine yerleştiriyor” çünkü onlar zaten bunu içselleştirmişlerdi.
İnkar, yalnızca aklî bir ret değil; kalbi bir kibir ve alaycılık hâlidir.


🧊 3. “Taştan Sert Kalpler ve Cehennem Kapıları” (15:43-44)

“Elbette cehennem onların tümüne vaadedilmiştir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapıdan bir grup girer.”

“Yedi kapı” ifadesi sıradan değil. Kur’an'da cennet için de yedi seviye (katman) ima edilir (Bkz: 2:29, 65:12), ama cehennem kapılarının her biri farklı bir grup içindir.

Bu da şu mesajı verir: Cehennem tek tip bir yer değil, her kötülük türü için ayrı kapı vardır – inkâr, kibir, zulüm, fesat, aldatma, alaycılık, bencillik...

Yani “yedi kapı”, ahlaki yozlaşmanın yedi farklı tezahürüne işaret eder.


💨 4. Cinlerin ve Ruhsal Arazinin Korunması (15:17-18)

“Gökyüzünü her türlü kovulmuş şeytandan koruduk.”

Burada dikkat çekici olan şu:
Kur’an, bilgiye ulaşma yolları arasında “semayı dinlemeye çalışma”yı (15:18) cinlerin yaptığı bir şey olarak anlatır. Ama bu yol artık kapatılmıştır.

Bu şu anlama gelir:

Gayb bilgisi artık gökten dinlenerek alınamaz. Sadece vahiy yoluyla bilinir.
Bu, “mistik yollarla hakikate ulaşma” iddialarını çürüten bir mesajdır.


🪨 5. Taşa Can Vermek: “Semûd’a Apaçık Dişi Deve” (15:80-84)

“Semûd halkı uyarıları yalanladı. Onlara ayet olarak dişi deveyi verdik ama onlar zulmettiler...”

Bir kaya içinden çıkan canlı, sadece bir mucize değil, aynı zamanda taşlaşmış kalplere karşı hayatın fışkırmasıdır.
Semûd'un yaşadığı bölgeler taşlık yerlerdir. Dişi deve, hem mucizevi bir yaratım hem de “taş”tan çıkan rahmetin, insanın inkârla kıyaslandığında ne kadar taş kalpli olabileceğinin göstergesidir.


🔐 6. “Zikri Biz İndirdik, Biz Koruyacağız” (15:9)

“Zikri biz indirdik ve biz onu elbette koruyacağız.”

Kur’an'ın kendisini koruma garantisi verdiği tek ifadedir bu. “Zikir” burada hem Kur’an’ı hem de insanın fıtratını uyaran ilahi sesi temsil eder.
Yani:

  • Kur’an metni korunmuştur,

  • Ama aynı zamanda “zikreden kalpler” de ilahi sistem tarafından gözetim altındadır.


📜 7. Şeytanın Taptığı Şey: “Toprak ve Ateş” (15:33)

“Ben ondan üstünüm. Beni ateşten, onu topraktan yarattın.”

İblis'in düşüşü, “ateş/toprak kıyası”ndan gelir.

  • Ateş: yükselir, şekil almaz, yakar.

  • Toprak: alçak gönüllüdür, bereketlidir, üzerinde her şey yetişir.

İblis’in düşünce biçimi: maddeci, biçimci, üstten bakan, benmerkezci bir akıl.
İşte Kur’an, “şeytanî düşünce”nin, özde değil biçimde üstünlük arayan zihniyet olduğunu gösterir.
Bugünün ırkçılığı, sınıfçılığı, kibir ideolojileri hep bu kıvılcımdan türemiştir.

3 Mayıs 2025 Cumartesi

SALAT 5 (Zikir) 🧲

 🧲 SALAT 5 (Zikir)

Kur'an'ın Mesani (çok yönlü) anlatım üslubunun, Mufassal (ayrıntılı açıklanan) özelliği, özellikle 57. ve 58. ayetlerde örneklenmiştir. Bu metot, Kur'an'ı derinlemesine öğrenmek isteyenler için oldukça öğreticidir. Kur'an, birçok kavramı birebir aynı cümleler içinde kullanarak, anlamlarını birbirinin yerine koyarak açıklamaktadır. Bu anlatım tarzı, hem kavramların derinlikli bir şekilde anlaşılmasını sağlar hem de tekrarla öğrenmeyi pekiştirir. Şimdi, Türkçeden bir örnek üzerinden bu metodu inceleyelim.


Türkçe örnek:

"Salı günü evinden büyük bir telaşla çıktı, neredeyse AYAKKABILARINI giymeyi unutacaktı."

"Salı günü evinden büyük bir telaşla çıktı, neredeyse PABUÇLARINI giymeyi unutacaktı."


Bu iki cümlede tek fark, "ayakkabı" ve "pabuç" kelimeleridir. Ancak Türkçede bu iki kelime birbirinin yerine kullanılabilen eş anlamlıdır. Türkçe öğrenen bir Arap, bu iki cümleyi okuduğunda, anlamın aynı olduğunu kolayca anlayacaktır. Bu metot, bir kavramın eş anlamlılarını bir arada kullanarak, anlamı pekiştiren bir tekniktir.


Kur'an'da bu metot, özellikle İslam ve Vahiy kavramlarını tanımlayan elliden fazla sıfat-isim tamlamasında kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:


"Sana da Vahyettik."


"Sana da El-Kitabı verdik."


"Sana da El-Kur'an'ı verdik."


"Sana da El-Zikri indirdik."


"Sana da El-Nuru verdik."


"Sana da El-Furkân'ı indirdik."



Bu sıfat-isim tamlamaları, İslam ve Vahiy kavramlarını farklı şekillerde ifade etse de özünde aynı anlamı taşımaktadır.


Din, Millet, Kıble kavramları için de aynı yöntem uygulanmıştır. Aşağıdaki ayetlerde, birbirinin yerine kullanılan bu kavramların aynı manayı taşıdığı görülür:


“Sen onların MİLLETLERİNE (milletehum) tabi olmadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar senden kesinlikle razı olmayacaklardır. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol, Allah’ın yoludur.’” (Bakara 120)


“Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti getirsen de, yine onlar senin kıblene TABİ OLMAZ; sen de onların KIBLELERİNE (kıbletehum) tabi olacak değilsin.” (Bakara 145)


“Ve sizin DİNİNİZE (dinikum) tabi olanlardan başkasına inanmayın.” (Al-i İmran 73)



Maide Suresi'nin 57. ve 58. ayetlerinde, "Müminlerin dini" ve "Es-Salât" aynı manada kullanılmıştır çünkü her ikisi de İslamı anlatmaktadır. Buradaki incelik, Kitap Ehlinin Vahyi inkar etmeleri ve kendilerinin doğru yolda olduklarını iddia etmeleridir. Onlar ateist ya da deist değillerdi, ancak Muhammed'e indirilen Vahyi reddediyorlardı.


Kur'an'da "Vahyi" anlatan bir dizi ayet vardır. Örneğin:


“Onlar ki, o-VAHYİ hayatlarına hakim kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Enfâl 3)


“Musa ve kardeşine vahyettik: ‘Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi dini kimliğiniz yapın ve o vahyi orada öğrenerek uygulayın.’” (Yûnus 87)


“Ve onlar, Rablerinin rızası peşinde direnirler ve o-VAHYİ hayatlarına hakim kılarlar.” (Ra’d 22)



Kur'an'da Zikrullah (Allah’ın Zikri) kavramı da Vahyi anlatan bir terimdir. Kur'an'da Zikrullah terimi, vahyin kendisini ifade eder ve sıklıkla El-Kur'an için de kullanılır.


Örnekler:


“Onlar: ‘Ey kendisine Zikr veren, gerçekten sen mecnunsun,’ dediler.” (Hicr 6)


“Hiç şüphesiz Zikri biz indirdik, onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (Hicr 9)


“Sana da Zikr’i indirdik.” (Nahl 44)



Sonuç olarak, Zikrullah, Allah’ın vahyi demektir. Tıpkı Kitabullah, Kelimetullah, Ayetullah gibi terimler de Allah’a ait farklı sıfatları ifade eder. Bu kavramlar, İslamın temel öğelerini ve vahyi anlatmak için sıkça kullanılır.


Bir sonraki bölümde, Cuma Suresi’nin 9. ayetinde, insanların işlerini bırakıp Zikrullah (Allah’ın Vahyi) için koşmalarının gerektiği vurgulanacaktır.

---

18 Haziran 2012 Pazartesi

KURANA GÖRE ZİKİR 🗓

 🗓 KURANA GÖRE ZİKİR


Kuran’da çok sık kullanılan ZİKRULLAH  ذِكْرِ اللّٰهِ kavramı maalesef bir çok kavram gibi klasik paradigmaya kurban edilerek yanlış anlamlandırılmakta ve meallerde yanlış çevrilmektedir.

ZİKRULLAH klasik anlayışta ALLAH’I ZİKRETMEK şeklinde anlamlandırılmakta ve “dil ile Allah’ı anmak, tenzih etmek, yüceltmek, hatırlamak” gibi manalar verilmektedir. Bu paradigmaya uygun olarak da meallerde “Allah’ı zikretmek”, “Allah’ı anmak” şeklinde meal verilmektedir. Bu anlamlandırma da, meallendirme de son derece yanlıştır. Allah’ hatırlamak, unutmamak, anmak manalarında olan ayetlerde zaten YEZKURUNALLAH ve EZKUR ve benzeri formlarda fiil kullanımları vardır. Zikrullah kullanımı bunlardan farklıdır;

Çünkü; “ZİKRULLAH” bir FİLL TAMLAMASI değil, bir İSİM TAMLAMASIDIR.

Yukarıda verilen paradigma ve çeviriler yani ALLAH’I ANMAK, ALLAH’I HATIRLAMAK birer FİİL TAMLAMASIDIR. Bu nedenle bu anlayış ve çeviriler yanlıştır.

Arapça bir İSİM TAMLAMASI olan “ZİKRULLAH” kavramının doğru çevirisi “ ALLAH’IN ZİKRİ” olmalıdır. Ez-ZİKR isim halinde geldiği her yerde VAHYE isim olmuştur. Hz. Muhammed nebiye ( selam ona ) indirilen VAHİY yani özel adı ile EL-KURAN için de çok sık olarak Ez-Zikr sıfatı ( Kuran’ın öğüt verici, hatırlatıcı fonksiyonlarından dolayı ) kullanılmıştır.

ZİKR kelimesinin isim ve sıfat olarak kullanıldığı ayetlerden bazıları şunlardır:

“Onlar: Ey kendisine ZİKR indirilen, gerçekten sen mecnunsun dediler” HİCR/6

“Hiç şüphesiz ZİKRİ biz indirdik, onun koruyucuları da gerçekten biziz” HİCR/9

“……..Sana da ZİKRİ indirdik…..” NAHL/44

Ayrıca, EZ-ZİKR kullanımları için: FUSSİLET/41, AL-İ İMRAN/58, ENBİYA/7, NAHL/43, FURKAN/18-29, YASİN/11, SAD/1-8, KAMER/25, KALEM/51 ve benzeri ayetlere bakılabilir.
Sonuç olarak, ZİKRULLAH, Allah’ın Vahyi demektir. Tıpkı Kuran için kullanılan diğer isim ve sıfat tamlamaları olan; HABLULLAH ( Allah’ın İpi ), SIBGATULLAH ( Allah’ın Boyası ), NURULLAH ( Allah’ın Nuru ), NİMETULLAH ( Allah’ın Nimeti ), ve benzerleri gibi.

Meal yazarları, klasik paradigmadan kurtulamadıkları ve GÖZ GÖRE GÖRE bir İSİM TAMLAMASI olan ZİKRULLAH kavramını ısrarla bir FİİL TAMLAMASI olarak çevirdikleri için özellikle ANKEBUT Suresi 45. Ayetini anlamlandıramamakta ve kendi paradigmaları ile büyük çelişkiye düşmektedirler.

Ayetin içinde geçen VE LE ZİKRULLAHİ EKBER cümlesini ALLAH’I ZİKRETMEK/ANMAK EN BÜYÜKTÜR şeklinde çevirmektedirler. Ancak kendilerine “o zaman namaz, oruç, hac, kurban gibi ibadetlere ne gerek var, dilimizle Allah’ı ansak bak işte en büyük ibadet budur diyorsunuz” şeklinde onların verdikleri meale göre oldukça tutarlı sorular soranlara ise bin bir dereden su getirerek kendi çelişkilerini tevil etmeye çalışmaktadırlar. Oysa kendileri meallerinde bu sözü bu şekilde çevirerek soruyu doğru kabul ettiklerinin farkındadırlar.

Ayetin en uygun çevirisinin şu şekilde olduğunu düşünmekteyiz:

Sana EL-KİTAB’dan ne vahyediliyorsa oku ve o Vahyi hayatına hakim kıl. Şüphesiz ki o Vahiy,  fuhşiyatı ve kötülükleri  yasaklar.  GERÇEKTEN ALLAH’IN VAHYİ ( zikrullah ) EN BÜYÜKTÜR. Allah yaptıklarınızı biliyor.   Ankebut  45

İşte bu çeviri de görüldüğü üzere hiçbir çelişki bulunmamakta ve tüm ideolojilere, tüm felsefelere, tüm öğretilere rağmen Allah’ın Vahyinin ( zikrullah ) en yüce olduğu belirtilmektedir. Kuran’da geçen tüm ZİKRULLAH isim tamlamalarının yerine ALLAH’IN VAHYİ ( KURAN ) anlamı konularak okunursa ayetlerin ne kadar net ve anlam bütünlüğünde olduğu görülecektir.

Aşağıda, İSİM TAMLAMASI şeklinde geçtiği tüm formlarda: ZİKRİLLAH, ZİKRİRRAHMAN, ZİKRİRABBİHİ, ZİKRİRABBİHİM  doğru meal anlam denemeleri verilmiştir. Bu şekilde çevrildiğinde cümle tutarlılığı, anlam bütünlüğü ve ayetin verdiği harika mesaj daha net görünmektedir.

ZİKRİLLAH

ZÜMER 22 Allah kimin kalbini İslam’a açmışsa o Rabbinden bir nur üzere değil midir? Fakat ALLAH’IN VAHYİNDEN ( Zikrillah ) yana kalpleri katılaşmış olanların vay haline. Işte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

ZÜMER 23 Allah, benzeştirerek ve iki yönlü anlatan bir Kitap olarak sözün en güzelini(ahsenül hadis=Kuran) indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek korkanların ondan ( vahiyden ) derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri ALLAH’IN VAHYİNE ( Zikrillah ) karşı yumuşar yatışır. İşte bu Allah’ın yol göstermesidir, onunla (vahiyle) dilediğini doğru yola ulaştırır. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.

ANKEBÛT 45 Sana EL-KİTAB’dan ne vahyediliyorsa oku ve o Vahyi hayatına hakim kıl. Şüphesiz ki o Vahiy,  fuhşiyatı ve kötülükleri  yasaklar.  GERÇEKTEN ALLAH’IN VAHYİ ( zikrullah ) EN BÜYÜKTÜR. Allah yaptıklarınızı biliyor.

RA’D 28 Bunlar iman edenler yani kalpleri ALLAH’IN VAHYİ ( Zikrillah ) ile tatmin olanlardır.  Haberiniz olsun, kalpler ancak ALLAH’IN VAHYİ ( Zikrillah ) ile tatmin olur.

CUMUA 9 Ey iman edenler, toplantı gününde, vahiy için çağrı yapıldığında hemen ALLAH’IN VAHYİNE ( Zikrillah ) koşun ve alışverişi bırakın. Bu sizin için hayrdır, eğer bilenler olursanız.

NÛR 37 Öyle Adamlardır ki, ne bir ticaret ne de bir alışveriş onları ALLAH’IN VAHYİNDEN ( Zikrillah ) yani o Vahyi hayatlarına hakim kılıp arınmışlığa ulaşmaktan tutkuya kaptırıp alıkoymaz. Onlar kalplerin ve görüşlerin dönüşeceği günden korkarlar.

MÜNÂFİKÛN 9Ey iman edenler, ne mallarınız ne evlatlarınız sizi ALLAH’IN VAHYİNDEN ( Zikrillah ) tutkuya kaptırıp alıkoymasın, kim böyle yaparsa artık onlar hüsrana uğrayanlardır.

MÜCÂDİLE 19 Şeytan onları sarıp kuşatmıştır, böylece onlara ALLAH’IN VAHYİNİ ( Zikrillah ) unutturmuştur. İşte onlar şeytanın taraftarlarıdır. Dikkat edin, şeytanın taraftarları şüphesiz hüsrana uğrayanlardır.

MÂİDE 91 Şüphesiz ki şeytan, içki ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi ALLAH’IN VAHYİNDEN ( Zikrillah ) ve o Vahyi öğrenmek için gittiğiniz Salat’tan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?

HADÎD 16 İman edenlerin kaplerinin ALLAH’IN VAHYİ ( Zikrillah ) yani Hak’tan indirilmiş olan için saygı ve ürperti ile yumuşaması zamanı gelmedi mi? Onlar bundan önce kendilerine Vahiy verilmişler, sonra üzerlerinden uzun süre geçip kalpleri katılaşmış olanlar gibi olmasın. Onlardan çoğu fasık olanlardır.

ZİKRİRRAHMAN

ZUHRUF 36 Kim, RAHMAN’IN VAHYİNİ ( Zikrirrahman ) görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun üzerini kabukla bağlatırız, artık bu, onun yakın bir dostudur.

ENBİYÂ 36 İnkar edenler seni gördüklerinde, seni alay konusu ediyorlar “ Sizin ilahlarınızdan bahseden bu mu” (diyorlar). İşte onlar, RAHMAN’IN VAHYİNİ ( Zikrirrahman ) inkar edenlerdir.

ZİKRİ RABBİHİ
CİN 17 ……………………. Kim, RABBİNİN VAHYİNDEN ( Zikri Rabbihi ) yüz çevrirse, onu artan bir azaba sürükler.

ZİKRİ RABBİHİM
ENBİYÂ 42 De ki: “ Gece ve gündüz sizi Rahman’dan kim koruyabilir?” Hayır, onlar RABLERİNİN VAHYİNDEN ( Zikri Rabbihim ) yüz çevirenlerdir.

ZİKR’(y)İ (Benim Zikrim)
TÂHÂ suresi 14. ve 42. ayetler  (Ey Musa) “Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur; öyleyse bana kulluk et yani BENİM VAHYİM için Peygamberlik yap/o- dini tebliğ et” “Sen ve kardeşin ayetlerimle (Firavun’a) gidin ve sakın BENİM VAHYİM’de (onu tebliğ etmede)  gevşek davranmayın”

ZİKRİ-NA (Bizim Zikr’imiz)
NECM suresi 29. ayet Şu halde sen, Vahyimizden  sırt çeviren yani dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.