Bu Blogda Ara

hak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2025 Cuma

KALEM SURESİ "Zihinsel Çürüme"




🖋️ “Nûn”: Harf mi, Kader mi, Bir Damla Mürekkep mi?

ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Nûn. Kaleme ve yazmakta olduklarına andolsun. (68:1)

🔹 Bu girişle Kur’an, ilk defa bir harfe ve bir yazı aracına aynı anda yemin ediyor.


🔹 “Kalem” burada bir alet değil sadece:

Kaderin yazıldığı metafizik bir mihver. 

Bilinçle açılan bir yazgı aracı.
İnsan zihninin kayıt cihazı.


🤯 Zihinsel Çürümenin Anatomisi:

Kalem Suresi’nin merkezinde akıl yürütme çürüğü, zihin sapması ve sahte büyüklük hastalığı var:

“Sakın ha! Rabbinin nimetiyle sen bir mecnun değilsin.” (68:2)

🔍 Dikkat:


Mekke müşrikleri, akılcılığı savunduklarını iddia ederek Peygamber’i “mecnun” ilan ediyorlardı.

Fakat sure onların “akıl” diye sunduklarını çürümüş kibir, kollektif hezeyan ve çıkarcı hesap olarak teşhir ediyor.


💰 Bahçe Sahiplerinin Hikâyesi:

Ortasında ise şoke edici ve son derece evrensel bir kıssa var:

“Bir bahçe halkı vardı... Yemin ettiler ki sabah erkenden ürünleri toplayacaklardı.” 

“Ama onlar uyurken Rabbinin emri geldi… Bahçe simsiyah kesildi.” (68:17-20)

🎯 Şaşırtıcı Olan Ne?

Bu kıssa:

  • Sadaka vermemek için sabah karanlığında gizlice hasat yapmak isteyen zenginleri anlatıyor.

  • Amaç: Fakire denk gelmemek.

  • Sonuç: Tüm ürünlerinin helak edilmesi.

Yani:

Sadece malın değil, niyetin de rızıkta kaderi var.


⚖️ Karakter Analizi: Karikatürleşmiş Kibirli Adam

“Sakın ha! Biz onu burnundan tutup sürükleyeceğiz!” (68:16)

Bu ifade, Kur’an’da tekil olarak geçen, aşağılanmış bir karakter tasviri.


🔴 “Burnundan tutulup sürüklenmek”:

Kibirli, gösterişli ama içi kof bir lider profili.

Bu kişi:

  • Malı var ama ahlakı yok.

  • Hitabeti var ama merhameti yok.

  • Nüfuzu var ama iradesi yok.

  • Alaycı ama boş.


🤲 Son Ayet Şaşırtıcı Bir Kapanış:

“Neredeyse seni, sana vahyettiğimiz şeyden saptıracaklardı...” (68:68-69)

Yani:

Gerçek vahyi unutturacak kadar seni ikna edecek bir dil, mantık ve baskı uyguluyorlardı.

Ama...

“Eğer gevşeseydin, seni kat kat azapla yakalardık.”

Bu ayet, insanın ne kadar büyük baskılar altında doğru bildiğinden sapabileceği ama sapmaması halinde ilahi destekle korunduğu mesajını verir.


🌌 Sonuç:

Kalem Suresi, sadece kalemle değil,
Kalemin arkasındaki iradeyle,
İradenin içindeki niyetle,
Niyetin yöneldiği hakikatle ilgilenir.

Ve şunu fısıldar:

Zihin yazar, kalem kazır, kader mühürler.

İşte bu yüzden, akıl sahiplerinin en çok korkması gereken şey,

yanlış bir fikre değil,

yanlış bir niyete sahip olmaktır.



UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

2 Haziran 2025 Pazartesi

FETİH 2 "Kur’an’da Zalim Krallar ve Direniş"

🧭 1. Kur’an’da Zalim Krallar ve Direniş

Kur’an’da kendini melik (krallık iddiasında bulunan) olarak tanımlayan ve zulmeden yöneticilere karşı halkı özgürleştirme teması örneklerle işlenmiştir:

a. Firavun – Musa örneği:

  • Firavun kendini ilahî bir otoriteye sahip kral (melik) olarak ilan etmiştir (Bkz: Nâziât 79:24 – “Sizin en yüce rabbiniz benim”).

  • Hz. Musa, Allah’tan aldığı emirle bu zulme karşı bir hak mücadelesi başlatmıştır.

  • Bu mücadele, Kur’an’da bir kurtuluş hareketi olarak sunulur. Amaç: İsrailoğulları'nı boyunduruktan kurtarmak, yani özgürleştirmektir.

“(Musa dedi:) Ben size Rabbinizden apaçık bir delille geldim. Artık İsrailoğulları’nı benimle gönder!” (A’râf 7:105)

Bu örnekten şu çıkarım yapılabilir:
Zalim, baskıcı ve kendini ilahî otoriteyle özdeşleştiren yönetime karşı çıkmak, Kur’an’da bir tür tevhidî direniş olarak meşrudur.











21 Haziran 2012 Perşembe

İnsanoğlunun Değer Kavramlar 🚫

🚫 İnsanoğlunun Değer Kavramlar


Hayat zıtlıklar üzerinde yürüyor, algılar zıt kavramlar üzerinden oluşuyor. Zıtlıklar üzerindeki bu gel-gitlerin toplamı aslında hayat ve algı diye tanımlanıyor. İyi-kötü, hayır-şer, günah-sevap, doğru-yanlış, güzel-çirkin, hak-batıl vs. gibi...

Bunlar insanoğlunun değer kavramlarıdır. Bu kelimelerle hayatını hem yönlendirir ve tanımlar hem de anlamlandırır ve canlandırır. Bu kelime ve kavramların her biri bir yönü gösterir ve o yön, ancak onun tersi görüldüğünde kavranır. Yani insan hangi yönde olduğunu, o yönün nereye gittiğini ve ne işe yaradığını tersini gördüğünde ancak gereği gibi kavrar.

İyi, tek başına iyi değildir. Doğru, hayr, sevap da öyle... İyinin iyi olduğu, kötünün kötülüğü sayesinde anlaşılır. Kötülük tanınmadan, iyinin tanınması ve onun ne olduğu, ne getirip ne götürdüğü, neyi alıp neyi dışarıda bıraktığı hakkında tam bir karar verilemez. Kötü ve iyi ikisi de birlike var olsa da, kötü, şer ve günah ortaya çıkmadan,  iyi, güzel ve hayrın varlığı fark edilemez. Yani iyi dediğimiz şey, aslında görünür olmasını, bir anlamda varlığını kötüye borçludur.

Çok açıktır ki, günah dediğimiz şey o kadar da gereksiz ve anlamsız değil. Günah, yani kötü, yani şer, tıpkı iyi ve hayr gibi hayatın tali değil asli bir unsurudur. Aslında günahsız bir dünya özlemi, insansız bir dünya özlemi gibidir. Bu aynı zamanda iyiliksiz/hasenatsız bir hayat anlamına da gelir ki bu da yaşamın anlamsızlığı, hatta gereksizliği, dolayısıyla imkansızlığı anlamına gelir.

Günahsız bir hayat, cenneti bu dünyaya; sevaplardan/iyiliklerden yoksun bir hayat ise cehennemi bu dünyaya taşımak anlamına gelir. O zaman cennette olan, niçin cennette olduğunu; cehennemde olan niçin cehennemde olduğunu bilmez. Dünya anlamsızlaşır, nimetler kiymetsizleşir, hayat tekdüze haline gelir, kısacası insan olmanın aslı sebebi ortadan kalkar. Çünkü insan olmak, yüzünü bir iyilik, bir kölük yönüne dönüp, sonra kendi yönünü belirleyen imtihani varlık demektir. Bu imtihani varlık, kötülük olmasa, kötülüğü tanımasa, hatta onu tatmasa/yaşamasa iyiliğe nasıl dönecek, iyiliğin ne olduğunu nasıl kavrayacak veya kavratacaktır?

İyiliğin anlamı ve kiymeti, günahın varlığında saklıdır. Bu da hayat dediğimiz şey değil midir aslında. Hayat dediğimiz şey de bizim içimizde/zihnimizde kurgulayıp, sonra pratiğe koyduğumuz davranışlar dizgesi değil midir? Yani esas olan, yani sen, ben ve biz, iyilik ve kötülükle iç içe yaşarkan, bir yanımız bizi iyiliğe, öbür yanımız kötülüğe çekerken, günah olana bir göz atıp, içine dalmadan, şöyle köşesinden bir dokunup, yakıcılığını hissederek iyiliğe yönelip orada demir atmak değil midir? Günahın nasıl bir şey olduğunu bilmeyen içindeki şeytanı nasıl susturacaktır? Onun iğvsınadan kendisini nasıl koruyacaktır?

Cennet gibi yaşamdan çıkma pahasına da olsa, kötülüğü, çirkinliği görmeden, hissetmeden yanlış davranışın korkunçluğunu nasıl farkedecktir.  Günahın ne menem bir şey olduğunu bilmeyen, günaha dalmış insan kardeşini oradan çıkarmanın/ kurtarmanın ne kadar anlamlı ve gerekli bir şey olduğuna başta kendini sonra kendisi gibileri nasıl ikna edecektir?

Günahın nasıl bir şey olduğunu bilmeyenler, insan kardeşlerini günahın girdabına itmek ve cehennemin ortasına atmak için; günahın ne menem şey olduğunu, onun insanın nasıl gözünü kör, kulağını sağır, aklını devredışı bırakıp, yüreğini duyarsız kılan cesetlere çevirdiğini bilenler ise, insan kardeşlerini o ateşten kurtarıp cennete ulaştırmak için uğraşırlar.

Kötülüğün girdabında yüzenler, herkesin o girdaba kapılması için var güçleri ile çalışırken, o girdabın dışında melekler aleminde yaşayanlar, şeytani bir kıskançlıkla bulundukları mekanı kimse ile paylaşmak istemezler. Günahın faziletinden yoksunluk onları başka bir günahın içinde kaybolmalarına neden olabilir.

Günah dediğimiz şey kötü olana yönelip, onu yaşamaksa, iyilik/sevap dediğimiz şey de kötülükten uzaklaşarak güzel ve iyi olanı yapmak demektir. Günahın acısıyla yüreğini, şehvetin ateşi ile bedenini yakmayan birisi, kendisin iyiliğin limanında, sükunetin dinginliğine nasıl ikna edecek, zihninden fışkıran şüphe volkanını nasıl söndürecektir? Günah dediğimiz şey, şeytan dediğimiz şeyse, bu sonuçta insan dediğimiz şey değil midir? İnsan dediğimiz şey de bir anlamda dünya, bir anlamda evren, ama gerçek anlamda iyilik ve kötülük demek değil midir?

Ey kötü, ey günah dediğimiz şey, sizler tıpkı doğru ve iyilikler gibi hayat okyanusunda veya çölde başı boş dolaşan insan için, onun elindeki pusula veye gökte çakılı duran yıldız gibisin. Sana sırtımı dönerek doğruyu buluyorum. Sadece doğruyu bulmuyorum, daha önemlisi doğruya ikna oluyorum.

Ey kötülük sen de benim hızım ve nefesimsin.

 İyinin savunucusu olan ben, sen hızlandıkça, ben daha fazla hızlanıyor daha fazla hırslanıyorum.

Ey günah, iyi ki varsın... İyi ki, yaratan seni yaratmış...