Bu Blogda Ara

edinmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
edinmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2025 Pazar

Bilimi Rehber Edinmek mi, İnancı mı? 🧭 




















🧭 Bilimi Rehber Edinmek mi, İnancı mı?

Kur’an Merkezli Bir Değerlendirme

 “İnancı değil bilimi rehber edinirsek hakkımızda daha hayırlı olur. İnancımız varsa zaten vardır.”
Bu tür ifadeler, günümüz seküler-modern düşüncesinin sıkça tekrar ettiği, fakat derinlemesine sorgulandığında kendi içinde birçok çelişki barındıran bir yaklaşımdır. Peki gerçekten bilimi rehber edinmek, inancı ikinci plana atmakla bizi daha hayırlı bir yere mi götürür? Kur’an bu konuda ne der?




---

🔬 Bilim Neyin Rehberidir?

Bilim, evrendeki düzeni, fiziksel yasaları, neden-sonuç ilişkilerini çözümlemeye çalışan bir uğraştır. Yani “nasıl” sorusuna cevap arar. Ancak şu soruya cevap vermez:
"Neden yaşıyorum? Ne için varım? Doğru nedir? Değer nedir?"

Kur’an’a göre evren bir kitaptır (ayetlerdir) ve insan, bu kitabı okuyarak Allah’ın kudretini, hikmetini anlamaya davet edilir:

 “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, insanlar onlardan yüz çevirerek geçip giderler.” (Yusuf 12:105)



Demek ki Kur’an, bilgiye karşı değil, bilginin amaçsız, rehbersiz kullanılmasına karşıdır.


---

🧠 Akıl ve Bilim Yeterli mi?

Kur’an'da akıl kullanımı teşvik edilir. Ancak bu aklın sadece gözlem ve deneyle sınırlandırılması değil, vicdanla, hakikatle, sorumlulukla birleşmesi istenir:

“Onların kalpleri vardır, ama onlarla anlamazlar. Gözleri vardır, ama onlarla görmezler. Kulakları vardır ama işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapkındırlar.” (A’râf 7:179)



Bu ayet, sadece duyusal ve gözlemsel bilgiye dayanan bir insanın, kalp ve bilinç yönünü ihmal ettiğini bildirir. Yani bilimsel bilgi bir yönüyle eksiktir, çünkü amaç ve sorumluluk belirlemez.


---

📖 Kur’an’a Göre Rehberlik: Bilgi + İnanç

Kur’an, insanın yolculuğunda bir "rehber" (huden) olarak tanımlanır:

“Bu, kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır. Mutlak anlamda muttakîler (sorumluluk bilinciyle yaşayanlar) için rehberdir.” (Bakara 2:2)



Burada rehberlik sadece bilgilendirme değil, yaşamın yönünü belirleme anlamındadır. Bilim insanı aydınlatabilir; ama niçin yaşadığını, neyin doğru olduğunu, neyin ahlaken meşru olduğunu söyleyemez.


---

⚖️ Bilim ve İnanç Zıt Kutuplar Değildir

“Bilimi rehber edinmek” ile “inancı rehber edinmek” sanki birbirinin alternatifiymiş gibi sunuluyor. Oysa Kur’an'a göre hakikate ulaşmak için hem akıl, hem kalp, hem de vahiy gereklidir:

“De ki: Gözlerinizi göğe çevirin; yaratılışta bir bozukluk görebiliyor musunuz?” (Mülk 67:3)
“Allah size Kitap'ı ve hikmeti indirdi ki, aklınızı kullanasınız.” (Bakara 2:231)



Kur’an, insanı göğe bakmaya da, aklını kullanmaya da, sorumluluk yüklenmeye de çağırır.


---
💣 Atomun Keşfi: Bilim Mi, Rehbersizlik Mi?

Atomun yapısının keşfi, insanlık tarihi açısından büyük bir bilimsel başarıydı. Bu keşif sayesinde enerji üretimi, tıpta tanı yöntemleri, malzeme bilimi gibi alanlarda devrim niteliğinde ilerlemeler yaşandı. Fakat bu nötr bilimsel bilgi, kısa sürede atom bombasına dönüştürüldü ve Hiroşima ile Nagazaki’de yüz binlerce masumun katline sebep oldu.

Bu durum şunu gösterir:

Bilgi tek başına kurtarıcı değildir. Bilgiye yön veren bir bilinç, bir değer sistemi olmazsa o bilgi felakete dönüşebilir.



Kur’an tam da bu noktada uyarır:

 “Onlar bilgiyi miras aldılar ama onu eğip bükerek kullandılar.” (Cum'a 62:5 benzeri bağlamda)



Ve yine:

“İnsan kendini yeterli gördüğünde azgınlaşır.” (Alak 96:6-7)



Atomu çözmek ilimdir;
Ama onu bombaya dönüştürmek, ahlâki bir tercihtir.
Ve işte tam burada bilim susar, inanç ya da hevâ konuşur.


---

🔚 Bilim Nötrdür, Kullanımı Değildir

Atomun parçalanması bir keşifti. Ama bu keşfi yıkmak için mi, yaşatmak için mi kullanacağımıza bilim karar vermez. O karar, insanın iç dünyasında verilir. Kur’an ise insanın iç dünyasını saflaştırmak, sorumluluk yüklemek, adalet ve merhamet ilkeleriyle donatmak için gönderilmiştir.

“Biz ona iki yolu da gösterdik: ya şükredici olur ya da inkârcı.” (Beled 90:10)



O hâlde bilim “nasıl” sorusunu cevaplar.
Ama “ne için, ne pahasına, kimin yararına” soruları ancak inanç, ahlâk ve ilahi rehberlik ile cevap bulur.


🧩 Sonuç: Bilimi Yüceltmek Yetmez, Bilgiyi Yönetecek Değer Lazım

Bilim bize nükleer enerjiyi verir; ama bu enerjiyi şehir mi kurmak için, bomba mı yapmak için kullanacağımızı bilim değil, değerler ve inanç belirler.
İnanç ise insanın sadece ötesini değil, şimdisini de yöneten bir bilinç sistemidir.

Bilim aracımızdır, inanç ise rotamızdır.
Sadece araca güvenmekle değil, doğru rotaya sahip olmakla da “daha hayırlı”ya ulaşılır.


---



2 Mayıs 2025 Cuma

Nebiler Dinin Erbabı mıdır ? 📬

📬 Nebiler Dinin Erbabı mıdır ?


Din, Toplumsal Adaletin Temelidir

Din, insanların toplumsal ilişkilerini düzenlemek için vardır. Tek başına, izole bir hayat süren bir bireyin dini kurallara ihtiyacı yoktur; çünkü böyle bir durumda sosyal adalet sorunu doğmaz. Ancak insanlar bir arada yaşamaya başladıklarında; ticaret, paylaşım, hak ve sorumluluk gibi konular kaçınılmaz hale gelir. Bu noktada, ilişkileri düzenleyecek kurallara ihtiyaç duyulur. İşte dinî kurallar da bu ihtiyacı karşılamak üzere ortaya çıkar.












Toplum oluşturmak isteyen insanlar, birbirleriyle sağlıklı ilişkiler kurmak zorundadır. Devlet yapılanmasının temeli de burada yatar: Birbirine muhtaç bireylerin birlikte yaşayabilmesini sağlayacak adil kurallar.

İnsanlar, kendi aralarında adaletli düzenler kuramadıklarında, Yaratıcı devreye girer. Bu durumda, insanlar için en doğru hükümler vahiy yoluyla bildirilir. Bu vahiyler, genellikle adaletin kaybolduğu ve zulmün yaygınlaştığı dönemlerde peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırılır. Bu sistemin merkezinde, insanlar arası adaleti tesis etmek yer alır:

Nahl 90: “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder; kötülükten, fuhuştan ve azgınlıktan sakındırır. Size öğüt vermektedir; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.”

Nisâ 58: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah, her şeyi işiten ve görendir.”

Kur’an ile gelen hükümler, insanı bir misak (sağlam söz) ile bağlar. Ayetleri işiten insan, onlara uyacağına dair söz verir ve böylece sorumluluk altına girer:

Mâide 7: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve ‘işittik, itaat ettik’ dediğinizde verdiğiniz misakı hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, kalplerde olanı hakkıyla bilendir.”

Kur’an’ın indirilişi sırasında çok fazla soru sorulmasının istenmemesi de bu bağlamda anlam kazanır. Çünkü insanlar, ayrıntılarla uğraşarak asıl mesajdan uzaklaşabilirler:

Mâide 101: “Ey iman edenler! Size açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur’an indirilirken bunlara dair sorular sorarsanız, size açıklanır. Allah sizi affetti. Allah çok bağışlayandır, halîmdir.”


İnsanın Adaletle Sınavı

İnsan, yaratılışı gereği bazı içsel eğilimlerle donatılmıştır. Kur’an bu eğilimlere “melekeler” der. Ancak bu melekelerden biri olan iblis (negatif eğilim), insanın gelişim sürecine karşı çıkar. Bu eğilim, “sınırsız sahip olma” ve “başkalarının önüne geçme” arzusudur. Sonuçta bu tutum, adaletsizliğe neden olur.

Bu arzuya kapılan bazı insanlar, toplumu tahakküm altına alır. Böylece ortaya, adaleti tehdit eden “melik” tipleri çıkar: Para baronları, diktatörler, din tüccarları... Bu kişiler, Tanrı buyruğunu tehdit olarak görürler. Bunun yerine kendi koydukları yasaları “din” adı altında dayatırlar. Bu ise genellikle “Allah ile aldatma” biçimini alır:

Ali İmrân 78: “Ehl-i kitaptan bir grup, okuduklarını Kitap’tan sanasınız diye, dillerini eğip bükerler. Oysa bu, Kitap’tan değildir. ‘Bu Allah katındandır’ derler ama söyledikleri Allah katından değildir. Onlar bile bile Allah’a iftira ederler.”


Nebinin Görevi ve Hadisler Üzerinden Uydurulan Din

Bu kişiler yalnızca ayetleri çarpıtmakla kalmaz, aynı zamanda peygamberin ağzından söz uydurarak onun yetkisini aşmasını ima ederler. Oysa “nebi”, sadece haber veren kişidir. Görevi, Allah’ın buyruklarını insanlara ulaştırmaktır; dinin hükümlerini açıklamak ya da yeni hükümler koymak onun yetkisi değildir:

Ali İmrân 79: “Allah, bir kişiye Kitap, hüküm ve nebilik verdikten sonra, onun insanlara ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun’ demesini asla uygun görmez. Aksine o şöyle der: ‘Öğrettiğiniz Kitap ve inceleyerek öğrendiğiniz bilgiler gereğince Rabbe kullar olun.’”

Ali İmrân 80: “Melekleri ve nebileri rabler edinmenizi emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra inkârı mı emredecek?”

Dolayısıyla, peygamberin şahsına değil, onun tebliğ ettiği ayetlere bağlılık esastır. Hadis adı altında din adına uydurulan hükümleri Kur’an’ın yerine koymak, Kur’an’a göre şirk kapsamına girer:

En‘âm 19: “De ki: Hangi şey tanıklık bakımından daha büyüktür? De ki: Allah şahittir, benimle sizin aranızda. Bu Kur’an, sizi ve ona ulaşan herkesi uyarmam için bana vahyolundu. Siz gerçekten Allah ile birlikte başka ilahların bulunduğuna mı tanıklık ediyorsunuz? De ki: Ben buna tanıklık etmem. O ancak bir tek Allah’tır. Sizin ortak koştuklarınızdan kesinlikle uzağım.”

En‘âm 20: “Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (Kur’an’ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlarsa inanmazlar.”

En‘âm 23-24: “Sonra onların mazeretleri, ‘Rabbimiz! Allah’a yemin ederiz ki biz ortak koşanlardan değildik!’ demekten başka bir şey olmayacaktır. Bak nasıl da kendilerine karşı yalan söylediler! Uydurdukları şeyler yanlarından kaybolup gitmiştir.”

Bu ayetler, şirk koşanların çoğu zaman bunun farkında bile olmadıklarını gösterir. Özellikle En‘âm 20. ayette, nebinin değil, “Kitap verilenlerin” Kur’an’ı tanıdığı belirtilir. Fakat onlar, ayetlerin anlamını eğip bükerek tahrif ederler.

---