Bu Blogda Ara

Ali imran 79 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ali imran 79 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mayıs 2025 Cuma

Nebiler Dinin Erbabı mıdır ? 📬

📬 Nebiler Dinin Erbabı mıdır ?


Din, Toplumsal Adaletin Temelidir

Din, insanların toplumsal ilişkilerini düzenlemek için vardır. Tek başına, izole bir hayat süren bir bireyin dini kurallara ihtiyacı yoktur; çünkü böyle bir durumda sosyal adalet sorunu doğmaz. Ancak insanlar bir arada yaşamaya başladıklarında; ticaret, paylaşım, hak ve sorumluluk gibi konular kaçınılmaz hale gelir. Bu noktada, ilişkileri düzenleyecek kurallara ihtiyaç duyulur. İşte dinî kurallar da bu ihtiyacı karşılamak üzere ortaya çıkar.












Toplum oluşturmak isteyen insanlar, birbirleriyle sağlıklı ilişkiler kurmak zorundadır. Devlet yapılanmasının temeli de burada yatar: Birbirine muhtaç bireylerin birlikte yaşayabilmesini sağlayacak adil kurallar.

İnsanlar, kendi aralarında adaletli düzenler kuramadıklarında, Yaratıcı devreye girer. Bu durumda, insanlar için en doğru hükümler vahiy yoluyla bildirilir. Bu vahiyler, genellikle adaletin kaybolduğu ve zulmün yaygınlaştığı dönemlerde peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırılır. Bu sistemin merkezinde, insanlar arası adaleti tesis etmek yer alır:

Nahl 90: “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder; kötülükten, fuhuştan ve azgınlıktan sakındırır. Size öğüt vermektedir; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.”

Nisâ 58: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah, her şeyi işiten ve görendir.”

Kur’an ile gelen hükümler, insanı bir misak (sağlam söz) ile bağlar. Ayetleri işiten insan, onlara uyacağına dair söz verir ve böylece sorumluluk altına girer:

Mâide 7: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve ‘işittik, itaat ettik’ dediğinizde verdiğiniz misakı hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, kalplerde olanı hakkıyla bilendir.”

Kur’an’ın indirilişi sırasında çok fazla soru sorulmasının istenmemesi de bu bağlamda anlam kazanır. Çünkü insanlar, ayrıntılarla uğraşarak asıl mesajdan uzaklaşabilirler:

Mâide 101: “Ey iman edenler! Size açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur’an indirilirken bunlara dair sorular sorarsanız, size açıklanır. Allah sizi affetti. Allah çok bağışlayandır, halîmdir.”


İnsanın Adaletle Sınavı

İnsan, yaratılışı gereği bazı içsel eğilimlerle donatılmıştır. Kur’an bu eğilimlere “melekeler” der. Ancak bu melekelerden biri olan iblis (negatif eğilim), insanın gelişim sürecine karşı çıkar. Bu eğilim, “sınırsız sahip olma” ve “başkalarının önüne geçme” arzusudur. Sonuçta bu tutum, adaletsizliğe neden olur.

Bu arzuya kapılan bazı insanlar, toplumu tahakküm altına alır. Böylece ortaya, adaleti tehdit eden “melik” tipleri çıkar: Para baronları, diktatörler, din tüccarları... Bu kişiler, Tanrı buyruğunu tehdit olarak görürler. Bunun yerine kendi koydukları yasaları “din” adı altında dayatırlar. Bu ise genellikle “Allah ile aldatma” biçimini alır:

Ali İmrân 78: “Ehl-i kitaptan bir grup, okuduklarını Kitap’tan sanasınız diye, dillerini eğip bükerler. Oysa bu, Kitap’tan değildir. ‘Bu Allah katındandır’ derler ama söyledikleri Allah katından değildir. Onlar bile bile Allah’a iftira ederler.”


Nebinin Görevi ve Hadisler Üzerinden Uydurulan Din

Bu kişiler yalnızca ayetleri çarpıtmakla kalmaz, aynı zamanda peygamberin ağzından söz uydurarak onun yetkisini aşmasını ima ederler. Oysa “nebi”, sadece haber veren kişidir. Görevi, Allah’ın buyruklarını insanlara ulaştırmaktır; dinin hükümlerini açıklamak ya da yeni hükümler koymak onun yetkisi değildir:

Ali İmrân 79: “Allah, bir kişiye Kitap, hüküm ve nebilik verdikten sonra, onun insanlara ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun’ demesini asla uygun görmez. Aksine o şöyle der: ‘Öğrettiğiniz Kitap ve inceleyerek öğrendiğiniz bilgiler gereğince Rabbe kullar olun.’”

Ali İmrân 80: “Melekleri ve nebileri rabler edinmenizi emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra inkârı mı emredecek?”

Dolayısıyla, peygamberin şahsına değil, onun tebliğ ettiği ayetlere bağlılık esastır. Hadis adı altında din adına uydurulan hükümleri Kur’an’ın yerine koymak, Kur’an’a göre şirk kapsamına girer:

En‘âm 19: “De ki: Hangi şey tanıklık bakımından daha büyüktür? De ki: Allah şahittir, benimle sizin aranızda. Bu Kur’an, sizi ve ona ulaşan herkesi uyarmam için bana vahyolundu. Siz gerçekten Allah ile birlikte başka ilahların bulunduğuna mı tanıklık ediyorsunuz? De ki: Ben buna tanıklık etmem. O ancak bir tek Allah’tır. Sizin ortak koştuklarınızdan kesinlikle uzağım.”

En‘âm 20: “Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (Kur’an’ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlarsa inanmazlar.”

En‘âm 23-24: “Sonra onların mazeretleri, ‘Rabbimiz! Allah’a yemin ederiz ki biz ortak koşanlardan değildik!’ demekten başka bir şey olmayacaktır. Bak nasıl da kendilerine karşı yalan söylediler! Uydurdukları şeyler yanlarından kaybolup gitmiştir.”

Bu ayetler, şirk koşanların çoğu zaman bunun farkında bile olmadıklarını gösterir. Özellikle En‘âm 20. ayette, nebinin değil, “Kitap verilenlerin” Kur’an’ı tanıdığı belirtilir. Fakat onlar, ayetlerin anlamını eğip bükerek tahrif ederler.

---