Kayıtlar

İSLAM etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hakikati Duyan Ama Alaya Alan Zihin

Resim
​Hakikati Duyan Ama Alaya Alan Zihin ​Sorun Bilgisizlik Değil, Tavırdır ​Kur’an’da inkâr çoğu zaman bir "bilmeme" hali değil, bildiği halde yüz çevirme ve üstünlük taslama hali olarak tanımlanır. Câsiye Suresi, tam da bu zihniyetin anatomisini çıkarır. 9. ayet ise bu teşhirin merkezinde durur: ​ "Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alay konusu yapar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır." (Câsiye, 45/9) ​Bu ayet, vahiyle hiç karşılaşmamış bir cahili değil; bizzat ayetle temas kurmuş, ondan bir miktar bilgi (ilim) edinmiş ama bu bilgiyi kalbine indirmek yerine nefsine kalkan yapmış bir zihniyet tipini anlatır. ​"Bir Şey Öğrendiği Zaman": Bilginin Sorumluluğundan Kaçış ​Ayetin "İzâ ‘alime min âyâtinâ şey’en" (Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman) ifadesi çok kritiktir. Burada sözü edilen kişi, ayeti duymuş ve anlamını kavramıştır. Ancak bu "öğrenme" eylemi onu takvaya değil, alaycılığa sürüklemiştir. ​Bugün b...

Kuran’da Kalıcı Nur ile Geçici Aydınlanma

Resim
Kur’an’daki "Nur" (Sürekli Işık) ile "Berk" (Şimşek/Anlık Parıltı)   insanın istikametini belirleyen en temel ayrıştırıcıdır. ​Nurla Yürümek mi, Şimşekle Aldanmak mı? ​Kur’an’da Kalıcı Aydınlık ile Geçici Parıltı Ayrımı ​Kur’an, insanın hakikatle kurduğu ilişkiyi ışık metaforu üzerinden tasvir ederken, ışığın kaynağına ve sürekliliğine dikkat çeker. Bu ayrım; iman ile nifak, vahiy ile zann, hidayet ile anlık heyecanlar arasındaki farkı ortaya koyur. ​1. Nur Varsa Karanlık Engel Değildir ​Kur’an’da iman edenlerin nuru, sadece bir "görme" aracı değil, bir "yol alış" enerjisidir: ​ “O gün mümin erkekleri ve mümin kadınları görürsün; nurları önlerinden ve sağlarından koşar.” (Hadîd, 57/12) ​ Tespit: Nur, dış dünyadaki karanlığı yok etmekten ziyade, yolcunun içindeki pusulayı aktif hale getirir. Mümin, şartların zifiri karanlık olduğu (sosyal çöküş, zulüm, cehalet) anlarda bile yalpalamaz. Çünkü nuru "önünde ve sağında" ona eşl...

Allah’a ve Mesajına Yapılan En Büyük Haksızlık

Resim
​Allah’a ve Mesajına Yapılan En Büyük Haksızlık: Yalnız O Anılınca Daralan Zihin ​Mesele İçerik Değil, Otoritedir ​Kur’an ayetleri okunduğunda sergilenen o meşhur direncin sebebi, ayetin ne söylediğinden ziyade, sözün sahibidir. Ayet, Allah’tan geldiğini ve mutlak otorite olduğunu ilan ettiği an huzursuzluk başlar. Tuhaftır ki; bu huzursuzluk, Allah’ın ismi beşerî otoritelerle yan yana zikredildiğinde yerini bir "rahatlamaya" bırakır. ​Kur’an bu psikolojik bariyeri şöyle teşhis eder: ​“Allah, tek başına anıldığı zaman ahirete inanmayanların kalpleri daralır; ama O’ndan başkaları anıldığında hemen sevinirler.” ( Zümer 39/45 ) ​1. Allah’ın "Yalnız" Anılması Neden Tehdit Edicidir? ​Allah’ın tek otorite olarak anılması; aracıların devre dışı kalması, geleneksel silsilelerin sarsılması ve insan sözünün "kutsal" zırhından soyunması demektir. Müşrik yapı Allah’ı inkâr etmez; aksine O’nu paylaşır. Çünkü paylaşılan bir otorite; denetlenebilir, yönlendir...

Bağışlanma: Ümit ve Sorumluluk Dengesi

Resim
Kur’an Penceresinden Bağışlanma: Ümit ve Sorumluluk Dengesi Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, kendisini tanıtırken en çok vurguladığı sıfatların başında er-Rahmân (rahmeti her şeyi kuşatan) ve el-Gafûr (çokça bağışlayan) gelir.  Ancak Kur’an, Allah’ın bağışlamasını bir otomatik teminat olarak değil; samimi yönelişe karşılık verilen bir lütuf olarak sunar. Bu yaklaşım, mümini hem umutlu hem de sorumluluk sahibi kılar. 1. Sınırsız Rahmet ve Bağışlanma Müjdesi Zümer Suresi 53. ayet, ilahi bağışlamanın kapsayıcılığını en açık şekilde ortaya koyar: “ De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir .” (Zümer, 39/53) Bu ayet, Allah’ın bağışlama iradesinin sınır tanımadığını bildirir. Samimiyetle yönelen her kul için kapı açıktır. Ancak bu açıklık, sorumsuzluğa davet değil; dönüşe çağrıdır. 2. “Bağışlanmaya Değer” Bir Hayat Anlayışı Kur’an’a göre bağışlanma, yalnızca s...

Namazı kim öğretti ❓️

Resim
​NÜSUK, MENÂSİK VE SALÂT: ​Ritüelin Araç, Vahyin Amaç Olduğu Gerçeği ​1. Soruyu Doğru Sormadan Cevap Gelmez ​Kur’an’da namazın şekli, rekâtı veya teknik dizilişi açık bir ritüel şeması olarak tarif edilmez. Buna rağmen geleneksel zihin şu soruda kilitlenir: "Peygamber namaz kıldıysa, bu namazın şekli Kur’an’da neden yazmıyor?" ​Bu soru eksiktir. Doğru soru şudur: Peygamber, vahyin emrettiği SALÂTI neden ve hangi araçla ikame etti? Cevap bizi doğrudan "Nüsuk" ve "Mensek" kavramlarına, yani arınma disiplinlerine götürür. ​2. Nüsuk ve Mensek: Arınma Teknolojisi ​2.1. Kök Anlam (N–S–K) ​Arapça'da Nüsuk , altın ve gümüşün yüksek ateşte eritilerek içindeki tortulardan arındırılması, saf hâle getirilmesi işlemidir. Bu bir "durum" değil, bir süreçtir . ​ Mensek: Bu arınmanın uygulandığı yer, zaman ve yöntemdir. ​ Maide 4 ve "Allah’ın Öğretmesi": Kur'an, eğitilmiş av hayvanlarından bahsederken "Allah’ın size öğrettiği ...

Ekecekler Toprağa Seni 🌱

Resim
​Toprak Seni Saklamaz, Seni Ayıklar: Dirilişin Bilinci ​Dünya hayatı, çoğu zaman biriktirdiklerimiz, titizlikle inşa ettiğimiz kimliklerimiz ve arkasına saklandığımız kalabalıklarla geçer. Ölümü bir "son" olarak kodlayan modern zihin, toprağı da bir "örtü" sanır. Oysa toprak, insanın bittiği yer değil; hakikatinin filizlendiği, maskelerin düştüğü ve hesabın başladığı asıl tarladır. ​Peki, bizi neden toprağa koyuyorlar? Sadece biyolojik bir döngü için mi, yoksa ebedi bir kalkışın tohumu olmamız için mi? ​1. Toprak Bir Gizleyici Değil, Bir Aynadır ​Yaşarken pek çok sığınağımız vardır: "Herkes yapıyor" diyerek vicdanımızı susturur, geleneklerin gölgesine kaçar veya unvanlarımızın arkasına gizleniriz. Ancak Tarık Suresi’nin 9. ayeti bizi sarsıcı bir gerçekle yüzleştirir: “O gün sırlar açığa çıkar.” ​Toprak bedeni örtebilir ama niyeti asla. Hayatın gürültüsünde sakladığımız her şey, toprağın sessizliğinde en yüksek sesle konuşmaya başlar. Toprak insanı si...

ŞİRKİN EN SESSİZ BİÇİMİ

Resim
​ ŞİRKİN EN SESSİZ BİÇİMİ: DİN ADINA HÜKÜM KOYMAK ​ GÖRÜNMEZ PUTLARIN İNŞASI Şirk, çoğu zaman heykeller, putlar ve açık tapınmalar üzerinden düşünülür. Oysa Kur’an’ın en sert uyarıları, gözle görülen putlara değil; zihinde kurulan otoritelere yöneliktir. Şûrâ Suresi 21. ayet, bu bağlamda Kur’an’ın en kritik ayetlerinden biridir. Çünkü bu ayet, şirkin sadece bir ibadet hatası değil, bir otorite gaspı olduğunu ilan eder. ​ 1. AYETTEKİ TEMEL SUÇLAMA: ‘DİN İCAT ETMEK’ ​Ayetin merkezinde yer alan “Onlar için dinden bir şeyler şeriatlaştırdılar” ( şerau lehum min ed-dîn ) ifadesi, Kur’an’ın suçladığı asıl eylemi ortaya koyar. Burada hedef alınan kitle inançsızlar veya Allah’ı inkâr edenler değildir. Aksine, Allah’ın ismini kullanarak O’nun söylemediğini söyleyen, O’nun indirmediğini dinleştiren ve böylece Allah’ın yetkisini paylaşanlardır. Kur’an’a göre din adına hüküm üretmek, şirkin en yalın tanımıdır. ​ 2. “ORTAKLAR” KİMDİR? PUT DEĞİL, OTORİTE ​Ayetin kullandığı “şürekâ / ortakla...

En Tehlikeli Sapma❓️

Resim
​Düşünmeden Yürüyenlerin İnşa Ettiği En Tehlikeli Sapma ​Şeytan çoğu zaman yanlış bir yerde aranır. Oysa yolun kenarında duran bir engel değildir; yolun tam ortasında, “zaten doğru yoldasın” diyen sestir. Günaha çağırmaz, isyanı fısıldamaz. Onun yöntemi daha sinsi, daha güvenlidir: Yanlışı doğru diye sevdirmek. ​Yolun ortasındaki şeytan; putları yıkmaz, isimlerini değiştirir. Hakikati inkâr etmez, üstünü örter. En tehlikeli tarafı da budur: Dinle kavga etmez, dini kullanır. ​ "Şeytan onlara yaptıklarını süslü gösterdi de böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar gerçeği görebilecek yetenekteydiler." (Ankebût, 38) ​1. Alışkanlığın Kutsallaşması ve "Atalar Dini" ​Yolun ortasındaki şeytan bağırmaz, korkutmaz. Ayetle değil, alışkanlıkla konuşur. İnsanları zincirlemez; yürüdüğünü sanırken kendi etrafında döndürür. İtaati kullukla, geleneği vahiy ile, susmayı teslimiyetle karıştırır. ​Böylece insan, Allah’a değil; Allah adına konuşanlara bağlanır. Putlar art...

Peygamberin Sünneti: Kur’an’a Tam Teslimiyet

Resim
​📌 Peygamberin Sünneti: Kur’an’a Tam Teslimiyet ​1. Sünnet Kavramını Anlamak ​Bugün "sünnet" denildiğinde çoğu zihin, Kur’an’ın dışında anlatılan yüzlerce rivayet, tarihsel uygulama ve kültürel alışkanlığın toplamını hatırlar. ​Oysa Kur’an, peygamberin neyi örnek kıldığını çok daha yalın ve sarsıcı bir biçimde açıklar: ​ Peygamber’in sünneti, Kur’an’a tam teslimiyettir. ​Onun örnekliği rivayet kitaplarında değil; vahye bağlılığında, vahyi uygulamasında ve vahyi toplumlaştırma mücadelesinde yatar. ​2. Peygamberin Tek Görevi: Vahye Uymak ve Onunla Hükmetmek ​Kur’an, peygamberin yetkisini net bir şekilde sınırlar ve temel görevini ortaya koyar: ​ "Ben sadece bana vahyedilene uyarım." (Ahkâf 9; En’âm 50; A’râf 203) ​ "Sana da bu Kitap indirildi ki O’nunla hükmedesin." ​Peygamberin Rolü ve Açıklama Yetkisi ​Peygamberin görevi öncelikle vahyi almak, uygulamak ve tebliğ etmektir. ​Metninize eklediğiniz ayet, Kur'an'ı açıklama (beyan)...

İslam’ın Sahibi Kim❓️

Resim
​📌 İslâm’ın Sahibi Kim? – En Sarsıcı Soru, En Net Cevap ​I. Kimin Dinine Sahip Çıkıyorsun? ​Bugün birçok insan “Benim dinim” , “Bizim İslam anlayışımız” , “Müslümanların değerleri” gibi ifadeler kullanıyor. Farkında olmadan zımnen “İslam’ın sahibi biziz” demeye getiriyoruz. ​Fakat Kur’an’ın dili bambaşkadır: ​ Din Allah’ındır. ​ Söz Allah’ın sözüdür. ​ Hüküm Allah’a mahsustur. ​Yasayı koyan, sınırı belirleyen, hayatı tanımlayan yalnızca O’dur . ​İnsan, sahiplik vehmiyle dine dokundukça, dinin ruhu eksilir; geriye insan eliyle oyulmuş bir kabuk kalır. ​Soruyu şimdi tüm çıplaklığıyla soralım: ​ İslâm’ın sahibi kim? ​Ben mi? ​Sen mi? ​Müslümanlar mı? ​Âlimler mi? ​Cemaatler mi? ​Mezhepler mi? ​ Hiçbiri değil. ​II. Din Allah’a Aittir: Kur’an’ın Çivilediği İlke ​Kur’an, dinin sahipliği konusunda çok net bir ölçü koyar: ​1) "Hüküm Yalnız Allah’ındır." ​“Hüküm yalnız Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretti.” — Yusuf Suresi, ...

İnsan Merkezciliğin Reddi ✍️

Resim
✍️ Kur'an'ın Ekolojik Düzeni : İnsan Merkezciliğin Reddi 1. Giriş Kur'an-ı Kerim, insanı yeryüzünde "halife" (temsilci) unvanıyla onurlandırarak ona merkezi bir konum atfeder. Ancak bu teolojik merkeziyet, modern Batı felsefesi ve biliminin şekillendirdiği radikal insan merkezcilikten  temelden ayrılır. Bu çalışmanın temel tezi, Kur'an'ın evren tasavvurunun, rüzgârdan dağlara kadar her varlığa atfettiği aktif görev ve düzen ile, dünyayı insan merkezli değil, tüm varlıkları kapsayan ilahi bir düzene ( Sünnetullah ) bağlı, çok aktörlü bir sistem olarak tanımlaması ve böylece insanın yeryüzündeki yegâne yetkili varlık olduğu varsayımını kökten reddetmesidir. Kur'an'ın en devrimci ekolojik detayı, insana geniş sorumluluklar yüklemesinin yanı sıra, doğadaki diğer varlıklara da ontolojik anlamda failiyet ve görev atfetmesidir. İnsan, bu karmaşık düzenin sahibi değil, parçası ve koruyucusu olarak konumlandırılmıştır. 2. Görev ve Sorumluluk Atfedile...