Kur’an’a Ümmî Bir Bilinçle Bakmak
Kur’an’a Ümmî Bir Bilinçle Bakmak
Önkabullerin Dininden Vahyin İnşasına
Kur’an’ı anlamanın önündeki en büyük engel cehalet değil, taşınan bilgi yüküdür. Zihin, tarih boyunca birikmiş dini kabullerle, kutsallaştırılmış yorumlarla ve dokunulmaz ilan edilmiş geleneklerle doluysa; Kur’an o zihne girmez. Girse bile dönüştürmez. Bu nedenle Kur’an’ın muhataplarına yönelttiği temel çağrı, sanıldığı gibi “bilgilenin” değil; arınındır.
Kur’an’ın merkezinde yer alan “ümmî” kavramı, çoğu zaman yanlış anlaşılmıştır. Ümmîlik, okuma-yazma bilmemek değil; önceden yazılmış din senaryolarına sahip olmamaktır. Ümmî zihin, vahiy karşısında boş sayfadır. Bu boşluk bir eksiklik değil, bilakis hakikatin yazılabileceği tek zemindir.
Eski Dinin Kalıntılarıyla Kur’an Okunur mu?
Kur’an, kendisinden önceki dini gelenekleri bütünüyle reddetmez; fakat onları elekten geçirir. Sorun, bu elekten geçirilmiş olması gereken kalıntıların, tekrar Kur’an’ın önüne rehber diye konulmasıdır. İsrailiyyat, mezhep kabulleri, mitolojik anlatılar, fıkhî donukluklar ve şekilci ibadet tasavvurları; Kur’an’ın üzerine giydirilmiş tortulardır.
Bu tortularla okunan Kur’an:
Ayeti bağlamından koparır,
Kıssayı masala dönüştürür,
Tevhidi slogana indirger,
Salâtı bedensel rutine hapseder.
Böyle bir okuma, Kur’an’ı konuşturmaz; sadece susturur.
Kur’an’ın Reddettiği Otorite Sorunu
Kur’an, insanı yalnızca putlardan değil; aracı otoritelerden de özgürleştirmek ister. Bu yüzden sık sık şu soruyu yöneltir: “Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde, ‘Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ derler.”
Bu ayet, yalnızca tarihsel bir eleştiri değildir. Her çağda yeniden üretilen “atalar dini”ne karşı bir uyarıdır. Kur’an’a eski din kalıntılarıyla yaklaşmak, aslında ataların anlayışını vahyin önüne koymaktır.
Ümmî bakış ise şunu söyler:
“Ben bildiklerimi askıya alıyorum. Metin konuşsun.”
İşte bu noktada Kur’an, ilk defa gerçek anlamda özne olur.
Ümmî Bakışın İnşa Ettiği Din
Kur’an’a ümmî bir bilinçle bakıldığında:
Din, müze değil hayatın ortası olur,
İbadet, ritüel değil bilinç eylemine dönüşür,
Tevhid, teorik bir ilke değil otorite reddi halini alır,
Kıssalar geçmişin hikâyesi değil bugünün aynası olur.
Bu bakış, Kur’an’ı savunma ihtiyacı duymaz. Çünkü savunulan metin değil; yaşanan hakikattir.
Sonuç: Kur’an Yeni Bir Zihin İster
Kur’an, eski dinin restorasyonu için gelmemiştir. O, yeni bir zihin, yeni bir bakış ve yeni bir varoluş çağrısıdır. Bu çağrıya kulak verebilmek için yapılması gereken ilk şey, bilgi biriktirmek değil; yük atmaktır.
Ümmî olmak, geri kalmak değil; yeniden başlamaktır.
Ve Kur’an, ancak yeniden başlayanlara konuşur.
UYARI / HATIRLATMA

Yorumlar
Yorum Gönder