Bu Blogda Ara

ilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haziran 2025 Perşembe

MİM HARFİ "Dönüşüm" م




"Mîm" Harfi: Dönüşümün, Vahyin ve Mahiyetin Anahtarı – Ahmet’ten Muhammed’e

Mîm (م) harfi, Arap alfabesinde dudakların kapanmasıyla oluşan, nefesin burundan hafifçe çıktığı eşsiz bir sestir. Bu kapanış, bir koruma ve muhafaza halini işaret eder. Bu harfi, Ahmet'ten Muhammed'e olan dönüşümün, ilahi mesajın başlangıcından kemale eriştiği noktanın sembolü olarak ele alabiliriz:

"Ahmet": Vahyin ilk tecellisi, insanın yaratılışındaki başlangıç hali, ilk ilahi nefes. "Muhammed": İlahi mesajın tamamlanışı, kemal noktası, son ve nihai tezahürü.

"Mîm" harfi, bu iki kutup arasında adeta bir kanal, kutsal bir bağlantı noktası, bir köprü görevi üstlenir. Arap alfabesinde hem başta, hem ortada, hem de sonda yer alabilme özelliğiyle, bu geçişkenliği ve her aşamada varoluşu sembolik olarak güçlendirir.


Mahiyet Kavramı ve Mîm'in Derinliği

"Mîm", "mahiyet" (öz, hakikat) kelimesinin ilk harfidir. Bu, "Mîm"in yalnızca bir ses ya da şekil olmaktan öte, varlığın özüne, şeylerin içsel hakikatine işaret eden derin bir kapı olduğunu gösterir. "Mîm", görünürdeki perdenin ardına geçerek, varoluşun hakiki cevherini keşfetmeye davet eder.

Bu bağlantıyı "Mîm" ile başlayan diğer kavramlarla da genişletebiliriz:

  • Melek: İlahi iradenin taşıyıcısı, görünmeyen âlemle olan bağlantı.
  • Mevcudiyet: Varoluşun kendisi, ilahi varlığın her yerde hazır ve nazır olması.
  • Mekân: Varlığın konumlandığı yer, ilahi düzenin tecelli alanı.
  • Mertebe: Varlık basamakları, yükselişin aşamaları.

Bu kelimeler, "Mîm"in sadece "mahiyet"le değil, evrenin ve varlığın katmanlarıyla olan derin bağını ortaya koyar.


Vahyin İçsel Tezahürü ve Kalbin Mîm'i

"Mîm", aynı zamanda vahyin içe dönük tezahürüdür. Bu harf, dış dünyaya açılan bir "kapı" olmakla birlikte, bir o kadar da "kalp"in (kalb) ve "ruh"un kapısıdır. Bu açıdan, "Mîm", "kalp" ile "vahiy" arasındaki kutsal ve gizli bağdır.

Biz "Mîm"i, insanın içinde vahyin özünü tutan, koruyan ve dönüştüren ilahi bir işaret olarak görürüz. Kutsal metinlerde "Tâ Sîn Mîm" ve "Hâ Mîm" gibi harflerle başlayan bölümler, bu içsel tezahürün ve vahyin dıştan gelip içte yankılanan doğasının izlerini taşır. Bu, vahyin sadece lafzi bir indirme değil, aynı zamanda insanın içinde deneyimlenen derin bir dönüşüm süreci olduğunu vurgular.


Ahmet’ten Muhammed’e: Bir Seyir

"Mîm" harfi, Ahmet ile Muhammed arasındaki zinciri, aktarım ve dönüşüm hattını temsil eder. Bu, biyolojik bir soyağacından ziyade, bir seyir ve bilinç dönüşümüdür.

  • Ahmet: İlk kelime, ilk ilahi haber, yaratılışın başlangıcı, bir nevi "başlangıç" konumu. Bu bağlamda Ahmet, ilahi âlemdeki hakikat iken;
  • Muhammed: Son peygamber, son ve tamamlayıcı halka. Muhammed ise Ahmet hakikatinin somut tezahürüdür.

"Mîm" harfi, bu iki mutlak kutup arasında hem 'mezkur' (söz konusu olan) hem de 'yol gösterici' rolündedir. Bu dönüşüm, ilahi bir projenin adım adım tamamlanışını ve insan varlığının bu ilahi seyre nasıl katıldığını gösterir.


Mîm ve Zamanın Döngüsü: Süreklilik ve Yenilenme

"Mîm" harfinin telaffuzu sırasında dudakların kapanması, aynı zamanda zamanın döngüsünü ve yaratılışın sürekliliğini simgeler. Harf, bir bütünün hem başlangıcı hem de sonu olabilir. Görsel olarak da "Mîm" harfinin kavisli, daireye benzeyen yapısı, zamanın çevrimsel doğasını, sürekli yenilenmeyi ve varoluşun kesintisiz akışını akla getirir.

Böylece "Mîm", insan varlığının, yaratılışın ve vahyin süreklilik ve dönüşüm harfi haline gelir. Her an yeniden yaratılan bir evrende, "Mîm" bize döngüsel varoluşun ve kesintisiz ilahi akışın sırrını fısıldar.


Mem Harfi (מ): Su, Akışkanlık ve Yaratılışın Kökeni

İbrani alfabesindeki Mem (מ) harfi, Arapça'daki Mîm ile benzer köken ve sembolizme sahiptir ve özellikle su ile onun tüm niteliklerini temsil eder. Bu sistemde su yaşamın kaynağıdır, saflaştırıcıdır, hayat verir. Bu nedenle Mem, hayat enerjisi ve arınmanın güçlü bir sembolüdür. Su gibi esnek, akışkan ve hayat veren bir enerjiyi temsil eder.

İki Tür Mem: Açık ve Kapalı (Mem Soffit)

İbrani alfabesinde "Mem" harfi iki farklı şekilde bulunur:

  • Açık Mem (מ): Kelimenin başında veya ortasında kullanılır ve akışkanlığı, açıklığı, potansiyeli temsil eder. Suyun serbest akışı gibi, varoluşun sürekli yenilenen yönünü ifade eder.
  • Kapalı Mem (ם): Kelimenin sonunda kullanılır ve tamamlanmayı, sınırlandırmayı ve olgunlaşmayı ifade eder. Suyun bir kapta toplanması gibi, bir sürecin nihai halini veya bir bilginin özünü simgeler.

Bu iki şekil arasında derin bir denge vardır: açılım ve kapanış, başlangıç ve sonuç, potansiyel ve tamamlanma. Bu, yaratılışın döngüsel doğasını ve her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğu kadar, bir sonraki döngü için potansiyel barındırdığını gösterir.

Yaratılış ve Yaratıcı Enerjiyle Bağlantısı

Mem, yaratılışın su unsurunu sembolize ettiği için, varoluş ve oluş sürecinde suyun rolüne işaret eder. Yaratılışın ve hayatın sürekli akışını, dönüşümünü anlatır. Bu, ilahi enerjinin tüm varoluşta kesintisiz bir şekilde aktığını ve her şeyi beslediğini vurgular.

Bilginin Taşınması ve Vahyin Sembolü

Mem, kutsal metinlerde bilgeliğin, kutsal vahyin su gibi yayılmasıyla bağdaştırılır. Bilgi ve ilahi kelamın insan zihnine ve kalbine ulaşması, suyun akışıyla metaforik olarak ifade edilir. Bu, vahyin sadece dışsal bir metin değil, aynı zamanda varlıkları canlandıran ve arındıran bir yaşam suyu olduğunu belirtir.

Dönüşüm ve Arınma

Su elementi gibi Mem de, uygulamalarda varlığın temizlenmesi, arınması ve dönüşüm sürecini simgeler. Varlığın ham durumdan olgunluğa geçişi için suyun hayati rolünü yansıtır. Bu, içsel bir temizlik ve dönüşüm yolculuğunun, varoluşsal bir arınmanın vazgeçilmez bir parçası olduğunu gösterir.


Genel Sonuç: Ahmet’ten Muhammed’e – Elif’ten Mîm’e

"Mîm" harfi, sadece bir yazı birimi değil, dönüştürücü bir anahtar, gizli bir kapı, ilahi bilgiye açılan bir kanal ve Ahmet'ten Muhammed'e akan bir ilahi akışın simgesidir. O, varlığın özüne, vahyin kalbine ve zamanın döngüsüne dair derin sırları barındırır. Bu harf, bizi sadece okumaya değil, aynı zamanda "okunmaya" ve içsel bir dönüşüme davet eder. İbranice'deki karşılığı Mem ile birlikte, ilahi akışkanlığın, yaratılışın özündeki su elementinin ve arınmanın evrensel sembolü olarak karşımıza çıkar.

Elif-Lâm-Mîm gibi kutsal metinlerin başındaki harfler, sadece ses değil, vahyin iniş sürecinin metafizik ve varoluşsal boyutunu temsil eder:

  • Elif, aşkın ve sorgulanamaz kudreti, başlangıcı ve birliği.
  • Lâm, bu kudretin hitap ve hikmete, ilahi iletişime dönüşümünü.
  • Mîm, bu hikmetin oluş, rahmet ve insani forma bürünmesini, yani vahyin somutlaşmasını temsil eder.

Tıpkı "Ahmet" isminin yukarıdan gelen övgü anlamının, tarihsel ve fiili bir varlık olan "Muhammed" isminde cisimleşmesi gibi, bu üç harf de vahyin soyuttan somuta, mutlak olandan yaşantıya inişini sembolize eder.

Bu harfler kutsal metinlerin başında birer şifre gibi görünse de, aslında onun kalbinde saklıdır. Her bir harf, bir varlık sürecine kapı aralar: Elif ile başlar, Lâm ile şekillenir, Mîm ile tamamlanır. Vahiy, bu üç aşamayla insanı hem birey hem toplum olarak dönüştürür; surelerin girişinde değil, insanın iç dünyasında zuhur eder.

Kutsal metinlerin bu eşsiz harfleriyle başlayan bölümleri ve kelimeleri, bize varoluşun her katmanında tecelli eden ilahi zikri hatırlatır. Tıpkı şu ayetin işaret ettiği gibi: "Bu, Rabbinin indirdiği bir zikirdir." (Al-i İmran 3:58) "Mîm", bu zikrin özüne açılan bir pencere gibidir; sessiz ama sonsuz anlamlarla dolu bir harftir.


HARF GRUPLARI

 

   HARFLER

 

·                 AYN HARFİ "idrak ve anlayışعَ

·                 ELİF HARFİ "Vahyin Kaynağıا

·                 HA HARFİ "İlahi nefes" هـ

·                 KAF HARFİ "Bilincin son sınırıقا

·                 LAM HARFİ "geçiş, bağ kurma" ل

·                 MİM HARFİ "Dönüşüm" م

·                 NUN HARFİ "derin içsel bunalım" ن

·                 RA HARFİ "uyanışر

·                 SAD HARFİ "parçalanma " ص

·                 SİN HARFİ "akış, süreklilik" س

·                 TA HARFİ "istikamet" ط

·                 HURUFU MUKATTA "Harflerin Anlamları ve Sembolik İş...

 

NUN HARFİ "derin içsel bunalım" ن




"Nûn" Harfinin Sembolik Anlamları: İçsel Derinlik ve Dönüşüm

"Nûn" (ن) harfi, hem İbrani hem de Arap alfabelerinde köklü anlamlar taşır. İbranice'de "balık" anlamına gelmesiyle birlikte, Arapçada "mürekkep hokkası," "çember," "kapsayıcı hat," veya "kara delik gibi bir çekim noktası" gibi çağrışımlara sahiptir. Bu anlamlar, bir tebliğcinin yaşadığı içsel süreci ve sorumluluklarını derinlemesine yansıtır:

  • Derinlik ve Bilinçaltı: "Nûn," suyun ve balığın sembolize ettiği gibi, tebliğcinin iç dünyasındaki derinlikleri, şüpheleri, korkuları ve bilinçaltı süreçlerini ifade eder. Görevini yerine getirirken karşılaştığı zorluklar, onun ruhsal derinliklerine bir dalışı gerektirir.
  • Dönüşüm ve Arınma: Balığın sürekli hareket ve dönüşüm sembolü olması, tebliğcinin yaşadığı sıkıntılarla manevi bir arınma ve yeniden doğuş sürecine girdiğini gösterir. Bu, görevinin ağırlığı altında ezilirken, ilahi iradeye teslimiyetle yeniden güç kazanmasını temsil eder.
  • Manevi Mücadele: "Nûn," "neshama" (ruh) ile ilişkili olarak, tebliğcinin dünyevi sınavlarını ve ruhunun karşılaştığı engelleri simgeler. Tebliğ, çoğu zaman yalnız bir mücadele ve ruhsal bir çileye dönüşebilir.

Arapçada "Nûn" harfinin biçimi, üstünde bir nokta bulunan bir yayı andırır. Bu şekil, bir kap ve içindeki öz gibi, tebliğcinin kendi içindeki hakikati ve ilahi mesajın özünü taşıma sorumluluğunu düşündürür.


"Zünnûn": Görev Sıkıntısı ve İlahi Terbiye

"Zünnûn" (ذو النون) tabiri, "Balığın sahibi" anlamına gelmekle birlikte, Kur'an'da Hz. Yunus'un lakabı olarak, onun tebliğ görevi sırasında karşılaştığı büyük bir sınava ve ilahi bir terbiyeye işaret eder. Hz. Yunus'un aceleci davranması ve görevini terk etme eğilimi, onu balığın karnında sıkıntılı bir sürece sokmuştur. Bu durum, tebliğcinin görevini bırakması durumunda karşılaşacağı olası zorlukları ve ilahi müdahaleyi sembolize eder.

"Zünnûn" bağlamında şu yorumlar yapılabilir:

  • Görev Sorumluluğundan Kaçışın Sonucu: Hz. Yunus'un balığın karnına düşmesi, tebliğ sorumluluğunu tam olarak yerine getirememesi veya sabırsızlık göstermesi nedeniyle yaşadığı bir sıkıntıdır. Bu, bir tebliğcinin görevinin ağırlığı altında ezildiğinde veya imtihanlarla karşılaştığında hissedebileceği çaresizliği ifade eder.
  • İlahi Terbiye ve Arınma: Balığın karnı, Hz. Yunus için bir inziva ve tefekkür mekânı olmuştur. Burada yaptığı tevbe, onun ruhsal arınmasını ve ilahi iradeye tam teslimiyetini sağlamıştır. Bu, tebliğcinin yaşadığı her zorluğun, aslında ilahi bir terbiye aracı olduğunu ve daha büyük bir olgunluğa ulaşmasını sağladığını gösterir.
  • Karanlıklardan Çıkış: Yunus Peygamber'in "karanlıklar içindeki nidası" (Enbiyâ 21:87), tebliğcinin en zor anında bile Allah'a sığınarak çözüm bulma potansiyelini simgeler. Bu, görevinin getirdiği sıkıntılar içinde bunaldığında dahi ilahi rahmetin ve yardımın her zaman var olduğunu hatırlatır.

Kalem Suresi ve Tebliğcinin Yazgısı: "Sen Bir Yazıya Dönüşüyorsun"

Kalem Suresi'nin başlangıcındaki "Nûn. Kaleme ve yazdıklarına andolsun." (Kalem 68:1) yemini, bir tebliğcinin hayatının da ilahi bir kaleme ve yazgıya tabi olduğunu vurgular. Bu, tebliğcinin sadece bir mesaj taşıyıcısı olmadığını, aynı zamanda kendi varlığının da ilahi bir planın parçası olarak yazıldığını ifade eder.

  • Nûn: İlahi bilginin henüz yazılmamış potansiyeli, tebliğcinin ruhunda taşıdığı ilahi mesajın ham hali.
  • Kalem: İlahi iradenin kayda geçirilme aracı, tebliğcinin ağzından dökülen kelimeler ve eylemler.
  • Yazılanlar: Kâinatta işleyen yasalar, peygamberlerin vahiyleri ve tebliğcinin görevi sırasında bıraktığı etki.

Bu bağlamda "Nûn", tebliğcinin yaşadığı her zorluğun, her sıkıntının, ilahi planın bir parçası olduğunu ve bu sürecin onun daha büyük bir hakikate ulaşmasını sağladığını gösterir. Hz. Yunus'un tecrübesi, bir tebliğcinin görevini terk etse bile ilahi iradenin onu tekrar doğru yola yönlendireceğini ve bu sürecin bir arınma vesilesi olacağını öğretir.


Sonuç: Tebliğcinin Kalemi ve Nûn'un Derinliği

"Nûn" harfi, tebliğcinin içsel derinliklerini ve görevinin getirdiği manevi yükümlülüğü simgelerken; "Zünnûn" ise bu sürecin bir "kimliği", yani bir tebliğcinin görev sıkıntısı içinde yaşadığı buhranı ve Allah'a yönelerek arınmasını ifade eder. Bu iki kavram, manevi yolculukta "gizli derinlikler," "yeniden doğuş" ve "ilahi terbiye" temalarını paylaşır.

Kur'an, insana bu zincirin en sonunda seslenir; ama onu anlayanlar, sesin geldiği kaynağa, yani Nûn'un derinliğine kulak verenlerdir.

Tebliğciler için "Nûn" ve "Zünnûn" kavramları, görevlerinin sadece dışsal bir aktarım değil, aynı zamanda derin bir içsel dönüşüm ve sürekli bir teslimiyet süreci olduğunu hatırlatır.


29 Nisan 2025 Salı

SÜLEYMAN NEBİ VE MELİKENİN TAHTI 👑

👑 SÜLEYMAN NEBİ VE MELİKENİN TAHTI


Neml 38–44 pasajını ele alalım. 











🔍 Ayet meali

> 38. (Süleyman) dedi ki:

"Ey ileri gelenler! Ona teslim olmadan önce, onun tahtını bana kim getirebilir?"


> 39. Cinlerden bir ifrit dedi:

"Sen yerinden kalkmadan önce onu sana getiririm. Ve gerçekten buna gücüm yeter, güvenilirim.


> 40. Kitaptan ilim sahibi olan kişi dedi:

"Ben onu gözünü kırpmadan sana getiririm."

(Süleyman) onu kendi yanında yerleşmiş görünce dedi ki:

"Bu, Rabbimin lütfundandır; beni denemek için. Şükredecek miyim, yoksa nankörlük mü edeceğim?

Süleyman burada tahtı yani ülkenin fethini istiyor — ama amacı sadece güç gösterisi değil.


İlk teklif eden kim?

Cinlerden bir ifrit:


> "Sen yerinden kalkmadan getiririm."

Burada "ifrit", ham kuvveti, ham enerjiyi temsil ediyor.

Güçlü ama ham, yani kaba bir yöntemle işi bitirecek.


Sonra ikinci biri konuşuyor:


> "Kitaptan bir ilim sahibi."

Bu kişi ise bilgiyle, ilahi sistematikle,

belki de doğanın sırlarını anlayarak tahtı "göz kırpması gibi kısa bir anda" getiriyor.


🔍 Simgeler

Burada şunu görüyoruz:


Ham güç → uzun sürüyor, zahmetli.


İlahi ilim ve hikmet → çok kısa ve etkili sonuç veriyor.


Süleyman da ülkenin hızlıca ele geçirildiğini görünce hemen diyor ki:


> "Bu Rabbimin lütfundandır; beni deniyor."


Yani mülk ve kudret, insanı kibire de götürebilir;

ama hakiki kul, bu nimeti imtihan olarak görür.


---


Taht: İnsanların güç ve egemenlik arzularının simgesi.


İfrit: Ham enerji — kaba kuvvetle iş yapmak.


İlim sahibi: Bilgi ve hikmet — bilinçli, hızlı ve zarif çözüm.


Göz kırpması: İlahi sistemin mükemmelliği — evrende bilinçle hareket edersen işler kolaylaşır.


Gerçek güç, kas gücünde değil, ilim ve hikmette saklıdır.


Bu yaklaşımda özellikle şunlara dikkat edeceğiz:

  1. Kıssanın mecazî ve sembolik boyutu,

  2. Bilgi, kudret ve ilâhî irade arasındaki ilişki,

  3. Melike’nin dönüşümünün bireysel ve kolektif boyutu,

  4. Kur’an’ın evrensel mesaj dili içinde kıssanın aktardığı hakikat.


🔍 Kıssanın Özeti ve Önceki Analizden Temel Noktalar

Önceki analizimizde Süleyman kıssasının üç ana eksen üzerinde ilerlediğini tespit etmiştik:

  • İlim ve kudretin tevhide hizmet ettirilmesi: Süleyman Nebî, cinleri, rüzgârı, hayvanları ve insanları yöneten bir kral değil, bu güçleri Allah’ın rızası doğrultusunda hizmete sokan bir peygamberdir.

  • Vahyin belirleyici rolü: Gerçek bilgi, yalnızca mülk (saltanat) değil, Allah’tan gelen hidayettir.

  • Hakikatin şeffaflaşması: Gerçek, dış görünüşlerin ardındaki sahih bilgidir.


🔁 Neml 38–44 Ayetlerinin Bu Çerçevede Değerlendirilmesi

1. Süleyman’ın tahtı getirtmesi – Bilgi kudretin önündedir

Ayet 38–40 arasında, cinlerden bir ifrit tahtı “yerinden kalkmadan” getireceğini söylerken, “kitaptan ilim sahibi” olan biri tahtı “göz açıp kapama süresinde” getiriyor.

Bu detay bize şunu gösteriyor:

Gerçek güç, kaba kuvvet ya da teknik yetenek değil, ilâhî bilgiyle donanmış hikmettir.
Süleyman bu sahneyi, nefsine değil Rabbine atfeder: “Bu, Rabbimin bir lütfudur.”

Bu noktada Süleyman kıssasının genelinde gördüğümüz gibi, ilmi kudrete tercih etme ilkesi bir kez daha vurgulanır.


2. Melike’nin tahtı tanıma sahnesi – Bilinç uyanışı

Melike tahtı tanıyamayacak kadar değiştirilmiş görünce, “Sanki bu o” der.


Bu tepki, onun kararsızlık ile uyanış arasında bir geçiş hâlinde olduğunu gösterir.

Bu, bâtıl ile hakikatin ayrımına dair içsel bir sınavdır.

Süleyman’ın amacı onu küçümsemek değil, yüzleşmeye hazırlamaktır.


Burada Süleyman, karşısındakinin ruhsal uyanışını tetikleyen bir murşid (irşad edici) konumundadır.


3. Camdan zemin – Hakikatin şeffaflığı ve görünür olması

Melike camdan yapılmış zemini su zanneder ve bacaklarını açar.


Bu sahne mecazî anlamda şunları ima eder:

  • Yanılsamaların kırılması: Dış görünüşle iç gerçeklik arasındaki perde kalkar.

  • Kendini açma/teslim olma: Melike hem fiziksel hem ruhsal olarak açılır, yani iç dünyasını ifşa eder.

  • Bâtıl inançlardan arınma: Suya basma zannı, eski inançlarının, büyünün ve geleneksel gücün etkisidir. Cam zemin, bunun aslında sahte olduğunu gösterir.

Bu noktada cam zemin, daha önce analiz ettiğimiz kıssadaki gerçeklik perdesinin kalkması, “tecelli” ve “açığa çıkma” metaforuyla örtüşür.


4. İlâhî hitap: “Gir!” emri – Onay ve irade beyanı

قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ” yani “Ona denildi ki: Saraya (veya bu şeffaflığa) gir!” ifadesi, doğrudan Allah’ın hükmü olan “gavl” ile verilmiştir.

Bu emir, hem bir teklif hem de bir kabuldür.
Melike’nin imanının ve teslimiyetinin ilâhî tasdikidir.

Bu da kıssanın önceki aşamalarındaki gibi, insanın özgür iradesiyle hakikati bulduğu zaman, Allah tarafından hidayete erdirilmesi ilkesini yansıtır.


5. Melike’nin teslimiyeti – Zihin ve kalp devrimi

“Gerçekten ben kendime zulmetmişim. Artık Süleymân ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.”

Bu söz, onun yalnızca bireysel imanını değil, bir kavmin inkârdan tevhide geçişini simgeler. Çünkü Melike, yalnız bir birey değil, halkı adına da karar veren bir temsilcidir.

Burada Süleyman kıssasının önceki analizine göre bu noktalar öne çıkar:

  • Hakikat, zorla değil ikna ile kabul ettirilmiştir.

  • İlahi bilgiyle aydınlanan bir kalp, hükümranlığı bırakıp teslimiyeti seçmiştir.

  • Süleyman Nebî, gücüyle değil hikmetiyle kalpleri fethetmiştir.


📌 Sonuç: Bu Kıssa, İki Yönlü Bir Dönüşüm Hikâyesidir

  1. Süleyman, kudreti bilgiye boyun eğdirerek hakikatin yolunu açar.

  2. Melike, hakikatle yüzleşip benliğini bırakır, tevhide teslim olur.

Ve tüm bu süreç, “mülk” (saltanat) ve “ilim” (hakikat bilgisi) dengesini tebliğ ve irşad yoluyla kurar.


İLGİLİ YAZILAR 🔻

 

·           SURELER "şaşırtan tespitler"

·           KISSALAR 🌀

·           Süleyman Hükümranlığının Sarsılışı

·           Süleyman Nebi Kıssası Kelimeleri 👑

·           SÜLEYMAN NEBİ VE MELİKENİN TAHTI 👑

·           SÜLEYMAN NEBİNİN CİNLERİ 👑

·           SÜLEYMAN NEBÎ HEYKEL YAPTIRDI.

·           Sessizlerin Konuşması: Kur’an’da İntak Sanatı 🗣