Bu Blogda Ara

HADİS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HADİS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2012 Pazartesi

BUHARİ HADİS KİTABI (tenkit) 📙

📙 BUHARİ HADİS KİTABI (tenkit)



Ehli sünnetçiler Kuranı terk ettiklerinden, alimlerine Kuran hakkında en temel soruları sorduğunuzda bile size aptal aptal baktıklarını göreceksiniz.  Düzinelerce ayet  referans verdiğimiz halde, bu ayetler ehli sünnetçiler çok yabancı gelmektedir. Neden? Çünkü bunlar hiç bir zaman bu ayetlerin gerçek anlamlarına dikkat etmemişlerdir.

Onun içindir ki Allah Resulü bir gün bu şikayette bulunacaktır.

Furkan 30Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terk ettiler.(elde tuttukları halde terk etmek.)

Furkan 30 Ve kale rasulü ya rabbi inne kavmit tehazu(ELDE TUTMAK) hazel kur'ane mehcura(TERK,HİCRET)

Alimlerin yaptıkları budur işte. Kuranı terk ettiler. Peki Bu ulema ne biliyor dersiniz ? Onların bilgileri sahte hadislere dayanan parçalı  bulutlu bilgidir. Hatta şunu açıkça diyebiliriz ki, hadisleri bile doğru dürüst bilmiyorlar. Bildikleri kuruntudan ve hocalarının birbirlerine kitaplar şeklinde aktarıp, kuranın deyimi ile atalar dinini nesillere aktarmaktan ibarettir. Dikkat etmez ise şu ayet bir uyarı verir..
  A’râf / 38"Sizden önce geçen İns-ü Cin topluluklarıyla birlikte ateşe girin," dedi. Her ne zaman bir topluluk girdiyse bir öncekine lanet etti. Hepsi oraya vardığında sonrakiler öncekiler için: "Rabbimiz, bizi bunlar saptırdı. Bunlara ateşten bir kat daha fazla azap ver," dediler. "Hepsi için iki kat vardır. Ancak bilmezsiniz," dedi.
Ehli sünnetçiler en büyük iddialarından biride  Buhari tarafından yazılan hadislerin Kurandan sonra ikinci kaynak olduğudur. Diğer iddiaları da Allah’ın anlaşılması için kolaylaştırdığı  Kuranın, hadisler olmadan Kuranın anlaşılmayacağıdır.

Bu ayet Kurana tam 4 defa tekrar edilmektedir.

54:17Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. öğüt alan yok mu?

Bu ayetin aynısı şu surelerde tekrar edilmektedir. 54:22, 54:32 ve 54:40.
 İnsanoğlunu  Kurandan ögüt almaları için Allah Kuranı kolaylaştırmıştır. Aslında bu gayet basit bir mantıktır. Eğer  Kuran insanlığa yol gösterici ise açık ve anlaşılır olması gerekir. Tekrar etmek gerekirse Ehl-i Sünnet alimleri Kuranın Buharinin hadisleri olmadan anlaşılamayacağını iddia ederek bu ayetleri red etmektedirler.

Bununla birlikde Bu ehl-i Sünnet alimleri Buharinin uydurma hadislerini  ilk sayfadan son sayfaya kuran karşılaştırarak ve düşünerek okumamışlardır. Eğer bunu yapmış olsalardı, Buharinin uydurma hadislerinin  Kurandaki ayetlerden  sadece 1/3 açıklamaya çalıştığının farkına varacaklardı. Bu basit bir dille şu demektir. Kuranın tamamını açıklayacak kadar yeterli Buhari hadisi yoktur.Medine Münevvere Üniversitesi tarafından yayınlanan Dr Muhammad Muhsin Khan yazdığı şu kitapta  SIK SIK şu sözler ile karşılaşırsınız. Bu konuda bir hadis yoktur diye. (Sahih Bukhari, Volume 6 - Tafsir of the Quran, translation by Dr Muhammad Muhsin Khan, University Medina Al Munawwara).

Başka bir deyiş ile Buhari Kurandaki 28 sure için herhangi bir hadis kayıt edemediğini kabul etmiştir. Bu basitce Kurandaki 114 surenin yuzde 25 denk gelmekdedir. Hatta geriye kalan hadilserde supheli. Bu sartlar altinda Buharinin hadislerini Kurandan sonra ikinci kaynak oldugunu iddia etmek kafadan hasta olanlarin bir tarifinden baska bir sey degildir. Zaten o hadislerin bir çoğu Tevrat ve o bölgenin eski dini zerdüşlük esinlenmelidir. Kuranı temiz(geçmiş bilgi ve dinlerden arınmış) olmayanlardan başkası, irtibata geçerek, gerçek ile ilişkilendirip anlayamaz zaten.
 Vakıa 75.Hayır! Necmlerin (ayet öbek grup) yerlerine yemin ederim ki, 76. Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.77.Şüphesiz bu, değerli bir Kur'an'dır, 78. Korunmuş bir kitaptır. 79. Ona ancak temizlenenler temasa geçer.

Genelde Buharinin Hadislerinin senedi konusunda gösterdiği titizlikden övunç ile bahsedilir. Bütün bu komik ve şahane övgülere rağmen  Sahih Buharinin İmam Buhari tarafindan yazıldığına dair hiç bir delil yokdur.
 Senet konusunda şu ayete dikkat edelim. Nebinin bilmediği münafıkları siz veya buhari mi bildi? Kuran münafık özelliklerini anlatır sadece.
 Tevbe 101  Hem etrafınızdaki a'râbîlerden Münafıklar var, hem de Medine ahalisinden nifakta idman edenler, sen onları bilemezsin, onları biz biliriz, biz onları iki kerre tazib edeceğiz, sonra da büyük bir azâba itilecekler.

Ehli Sünnet ulemasının kendi kabullerine göre, Buhari Kitapları bize tek bir kaynak olarak gelmemiştir. Onun yerine kabul gören  değişik rivayetlerden seçilen AL-Kushaymaninin (d.389) Buharinin ögrencilerinden Al Firabri dayanarak oluşturduğu kaynaktır.

Bunun adı: Ulema dansı yada iki yüzlülüktür. Bu ulemanın gönül rahatlığı ile İmam Buhari tarafindan yazılmıştır diyebilecekleri tek bir kaynak yoktur. Böyle bir şey yoktur. Aslında elimizde olan 600 senelik  bir zaman süreci içerisinde parçalardan derlenerek toplanan eserler var.

Aslında bu ulema içi boş yalanlar üzerinde durduklarının farkındadırlar.. Bu yalanlarını saklamak için daha fazla yalan uydurmaktadırlar. Buharinin bütün uydurma eserlerin yazarı olmadığı gerçeğini saklamak için,  buharinin Büyük Sahihi hakkında 70 civarı derleminin yazıldığını söylerler. Bu onlara aslında yardım etmiyor.

Bu ulemaya göre, bu derlemelerin en meşhuru İmam Ibn-i hacer El- Askalani tarafından yazılan Fetih El- Bari (Yaratıcının Zaferi) adli eserdir.  Yazarının ilgili Arapça bilimlerine olan hakimiyeti, incelediği hadislerden anlam çıkarabilme yeteneği ve değişik rivayetler arasındaki  farklılıkları düzeltme yeteneği yüzünden en güvenilir kaynak kabul edilmiştir. Buhari tarafından yazılmış bir Sahihi Buhari yoktur. Peki ne vardır. El- Kushmayhani (d.389) tarafından Buharinin öğrencilerinden  El Fabri dayanarak yazdığı derleme vardır. İbn-i hacer ve onun derlemesini su web sitelerinden google çeviri aracılığı ile okuyabilirsiniz. (http://www.central-mosque.com/biographies/asqalani2.htm  ve http:// www.thesaurus-islamicus.li)

Ehli Sünnet ulemasının açıkça kabul ettikleri gerçek şudur. Buharinin Uydurma hadisleri Ibn-i Hacer El Askalani(Ibnu Hajar Al Askalani) tarafından ortaya çıkarılmış bir derlemedir.

Ibn-i Hacer El Askalani Hicri 256 yılında ölen Buhariden 596 sene sonra olduğundan Buhariyi hiç görmemiştir. Bu ehli sunnet ulemasi Buharinin hiç bir zaman bütün bir kitap yazmadığını kabul etmektedirler. Unutmayalım ki, o zamanda ne matbaa nede fotokopi makinası vardı. Şimide en önemli ve can alıcı soru Şu: Nasıl olurda Ibn-i Hacer  hiç olmayan bir kitap hakkında derleme yapar ?

Şimdi bu garip sorunun farkında olan Ehli sünnet uleması bu boşluğu doldurmak için, İbn-i hacerin derlemesini diğer bir alim olan ve hicri 389 yılında ölen El Khushaymaninin derlemelerine dayanarak yazdığını söylerler. Böylece iki yazar arasındaki boşluğu  463 yıla düşürürler. Simdi İbn-i hacer ile El Khushaymani derlemeleri arasındaki yıl farkı 463 yıla düşmektedir. El- Khushaymani derlemeleri tek bir kaynak olarak hiç bir zaman var olmamıştır.

Khushaymani ile Buhari arasında  133 yıl fark vardır. Şimdi bu açığı kapatmak için araya El Firabri (Muhammed ibni Yusuf Ibni Matar el Firabri (231-320)  256 yılında ölen buhari ile 389 yılında ölen Khushaymani ve 852 yılında ölen Ibn-i hacer arasındaki kayıp bağlantıyı sağlamak için araya sokulur. Şimdi araya diğer isimleri soksak bile Buhari ile Ibni hacer arasında  596 yıl vardır. Ehli Sünnet ulemasının kendi kabulüne göre Ibni Hacerden önce hiç bir zaman tam bir Buhari hadis kitabi yoktur.
 “Hadis ravilerinin biyografilerini ele alan kitaplar, genellikle onların hadis öğrenimi, hocaları, öğrencileri, kitapları, rivayet ehliyeti (cerh ve ta’dil açısından durumu) gibi doğrudan hadis rivayetini etkileyen yönlerine öncelik verirlerBir ravinin medeni hali, çocuk sayısı vsgibi ailevi bilgileri, hadis rivayetiyle doğrudan ilgili olmadığı için üzerinde durulmazSadece Buhari, Müslim gibi hadisçiler değil, mezhep imamları gibi en çok tanınan âlimlerin bile hayatları bu yönüyle fazla bilinmezBuhari’nin ailesi hakkındaki bilgilerimiz bu yüzden yetersizdir ama hocaları (mesela İbn Mende (ö395/1005) Tesmiyetu Şuyuhi’l-Buhari’sinde, Buhari’nin 309 hocasını tanıtmıştır), hadis yolculukları, öğrencileri, kitapları, nisbesi, doğum ve ölüm tarihleri gibi hadis rivayetiyle ilgili yönleri ayrıntılı bir şekilde bilinir.el-Camiu’s-Sahih’in müellif nüshası günümüze ulaşmamıştırGünümüzde mevcut Sahih-i Buhari nüshaları, Ali bMuhammed el-Yunini (ö701/1301) tarafından Buhari’nin meşhur talebelerinden el-Firebri’nin nüshasına dayanılarak hazırlanan nüshaya dayanmaktadırFirebri’nin kendi nüshasını, hocası Buhari’den iki defa dinlediği rivayetedilir
DoçDrHüseyin Hansu  İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi”

216. yıllardan kalan el yazmaları günümüze ulaşırken din için çok önemli sayılan yazmaların olmaması çelişki değil midir.

Okuyucunun açıkça görebileceği gibi aralarında  463 yıl fark olan El Askalaninin derlemelerini Kushaymaninin derlemeleri üzerine yaptığını söylemek koca bir yalandan başka bir şey değildir.

Bu yorumu diğer 70 derleme içinde yapabiliriz. Kafa karıştıran diğer 70 derlemenin her bir kendi kaynaklarına sahip olduklarında birbirlerinden farklıdırlar. Bu 70 derlemin her biri kendi Kushaymani, Ibni hacerleri, Fiabrislerini ortaya çıkarmışlardır. Her birinin 400, 500, 300 yıllık açıkları vardır. Bu tahmine dayalı kaynaklar Ehli sünnetçilerin dininin kaynagidir. Hele şiilere bakarsanız durum daha da kötudur.
 (Tarihi bilgiler için Dr.Mehmet EREN Selçuk ünv. Yusuf Ağa Kütüphanesinde hadise dair önemli Eserler adlı yazı Sosyal Bilimler Enstitü dergisi )

Şimdi bu Ehli Sünnet ulemasının Ibn-i Hacer hakkında ne söylediklerine bir göz atalım.

"Ibni Hacer Askalani,  SIK SIK kaynak olarak kullanırken, neden yaptığını detaylı olarak anlatır ve neden kullandığını yazar. Bu yüzden onun aktardığı rivayetlerde icazet sahibi olduğunu gösterir.

Bir başka deyiş ile,  Buhari hadiserinin değişik rivayetleri olduğundan, Ibni Hacer Sahihi Buharinin nasıl olması gerektiğine karar vermiştir. Ibni Hacerin bir tahmin oyunu, bugün elimizde Sahihi Buhari olarak durmaktadır.

Bütün bulara rağmen ulema arasında karışık tartışmalar olmadan ancak  bir kaç hadisin anlaşılabileceğini iddia ederler..

Bu ulemaya göre hadis Kuranı açıklar, hatta gördüğünüz gibi karışık tartışmalar olmadan hadisin bile anlaşılamayacağıni iddia ederler.

Alemleri, gökyüzünü, hayvanları ve insani yaratan Allahın Kurandaki mesajını  anlamak için ulemanın kendi arasında  yapacağı tartışmalara dayanmanız gerektiğini söylüyorlar. Bunun takdirini sizlere bırakıyorum….
 Ta-ha 95. Musa: Ya senin zorun nedir, ey Samiri? dedi. 96.O da: Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp onu  attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.
 Günümüzde de samiri asıllı semerkant ve samara civarında yaşamışlar tarafından İslam bozulmuş ve bu bozulmuşluğu yine samiriler tarafından dünyaya yayılmaktadır. (bu benim şahsi görüşüm.)

HADİS VE SAMİRİ ZİHNİYET 👣

👣 HADİS VE SAMİRİ ZİHNİYET


SAMİRİLİK: NEBİNİN YOKLUĞUNDA ONUN ADIYLA DİN ÜRETMEKTİR


Deniz yarıldı da ne değişti? Onca mucizeye rağmen zihniyet aynı kaldı. Onlar, altına, birkaç söze ve ayak izine kapılıp, inançlarını bir anda terk ettiler. Üstelik bunu da, “Biz de dokunabileceğimiz bir ilah istiyorduk, hepsi bu” gibi gerekçelerle savundular.


Samiri ve yandaşlarının tutumu, cehaletin doruk noktasıydı. Peki bu anlayış çağlar boyu değişti mi? Hayır. Aksine, çoğalarak günümüze kadar geldi.


O gün buzağıya tapanlar, gerçekten Samiri'nin becerisine mi hayran kaldılar? Hayır. Sebep, sürü psikolojisiydi. Başkalarının heykellere taptığını görüp onlara özenmeleriydi. İçlerindeki bastırılmamış güdüler, onları buzağıya yöneltti. Samiri de bu fırsatı kaçırmadı. El yapımı bir ilah yaptı, sözüm ona onları “rahatlatacak” bir sembol sundu.


Ama her yapay rahatlık gibi bu da pahalıya patladı. Musa döndü ve gerçeği hatırlattı. Samiri ise yaptığının karşılığını buldu.


Günümüzde Samiri’nin takipçileri yok mu? Elbette var. “Her eve bir buzağı” kampanyası tam gaz devam ediyor. Hakikati unutturup, sahte ilahlar üreten atölyeler her köşebaşında. Üç kuruşa inanç, beş kuruşa kurtuluş satılıyor. Din, ticari bir metaya dönüştü.


Bugünün Samirileri, insanların aklını karıştırmakla meşgul. Herkes elinde ilmihal, hadis derlemeleri, sözlükler, kişisel kanaat kitapları, türlü türlü “dini rehber”lerle meşgul. Kur’an ise arka planda. Levhalar çoğaldıkça hakikat gölgeleniyor. İnsanlar yükün altında eziliyor; sonra yönlendirmeye açık, savunmasız hale geliyorlar.


Yeni nesil Samiriler bu sistemle büyüyor. Şekilciliği dinin özü zanneden, asıl levhayı yani Kur’an’ı tanımayan bir nesil yetişiyor. Kırk gün dayanamayan toplumun yerine bin yıldır dayandığını iddia eden bir toplum geldi. Ama ne kadar samimi?


Kur’an elimizde. Son Nebi, levhaları götürmedi. Onlar hâlâ aramızda. Ama toplum, Samiri’nin ürettiği yapay dinlere daha fazla kulak veriyor. Gerçek elçi dönmeyecek. Bu yüzden, “dokun, hisset, inan” mantığıyla yapılmış sahte ilahlara teslim oluyorlar.


Genç Samiriler, inancı tüketim nesnesine çevirdi. Her soruya “hadis var mıydı?” diye soruyorlar. Kaynağı sorgulamadan, her bilgiye teslim oluyorlar. Duymak istediklerini duyduklarında ikna oluyorlar. Sorgulamayan zihinler, putlara teslim oluyor.


Sonuç? Raks eden, seremonilere katılan, ama Kur’an’dan habersiz bir toplum. Kendi Samiri’sine tapan bireyler. Allah'ın vaadi göz ardı ediliyor, çünkü Samiri’lerin vaatleri daha cazip geliyor: bu dünyada rahatlık, o dünyada konfor.


Ama unutmayalım: Samirilik, peygamberin yokluğunda onun adına din üretmektir.

Ve Samiri’lerin ilahları, taharet musluğuna çevrilecek kadar değersizdir. Bu gerçek, belki toplumu sarsar da hakikate dönerler.


Ey millet! Kendinize gelin. El yapımı ilahlarınızdan kurtulun. Gerçek Rabb’inize yönelin. O sizi bağışlamaya hazır.


Çünkü asıl levha, yere düşüp kırılmadı. Hâlâ aramızda. Ve anlaşılmayı bekliyor.



---


DİNDE HADİS SORUNU 🛐

🛐 DİNDE HADİS SORUNU

Hadislerin Yazımı Tartışmasına Yeni Bir Perspektif

Peygamber sonrası dönemde gündeme gelen “hadislerin yazımı” meselesi, genellikle “Peygamber hadislerin yazılmasını yasakladı mı, teşvik etti mi?” şeklindeki sorular etrafında tartışılmıştır. Oysa bu tartışma, meselenin asıl yönünü göz ardı etmektedir. Sorulması gereken esas soru şudur: Hadislerin yazıya geçirilmesi, Allah’ın istediği bir şey midir? Bu soru, hadis yazımını yalnızca tarihsel bir mesele olmaktan çıkarır ve teolojik bir bağlama oturtur.

1. Kur’an’ın Yazımı Allah’ın Açık Emriyle Olmuştur

Kur’an’ın yazıya geçirilmesi doğrudan Allah’ın emriyle gerçekleşmiş bir süreçtir. Birçok ayet, bu gerçeği ortaya koyar:

  • “Sana okutacağız, unutmayacaksın.” (A’lâ, 87/6)

  • “Kâfirler dediler ki: ‘Kur’an ona tek seferde indirilseydi ya!’ Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böylece parça parça indirdik.” (Furkan, 25/32)

  • “Bu, ayetleri sağlamlaştırılmış ve sonra açıklanmış bir kitaptır.” (Hûd, 11/1)

Ayrıca, Kur’an’ın korunacağının bizzat Allah tarafından garanti altına alındığı bildirilmiştir:

“Şüphesiz o zikri biz indirdik ve elbette onu koruyacak olan da biziz.” (Hicr, 15/9)

Dolayısıyla Kur’an’ın hem indirilişi hem yazımı hem de korunması Allah’ın doğrudan kontrolündedir.

2. Hadislerin Yazımı İçin Benzer Bir İlahi Yönlendirme Var mı?

Hadislerin yazıya geçirilmesine dair Kur’an’da hiçbir yönlendirme bulunmamaktadır. Aynı şekilde hadislerin yazılması gerektiği yönünde Peygamber’den gelen kesin ve kapsamlı bir emir de yoktur. Elbette bazı bireysel uygulamalar vardır; ancak bunlar, hadis yazımının ilahî onayla gerçekleştiğini göstermeye yetmez.

Bu noktada temel soru yeniden hatırlanmalıdır:
Kur’an gibi bir dinî metin için yazım Allah’ın emriyle gerçekleşmişken, hadislerin yazımı için benzer bir ilahî plan söz konusu mudur?

Eğer hadisler, Kur’an gibi İslam’ın asli bir parçasıysa, neden benzer bir koruma süreci işletilmemiştir?

3. Peygamber Döneminde Hadis Yazımı Konusunda Rivayetler

Peygamber döneminde hadislerin yazılmasına dair bazı rivayetler mevcuttur:

  • Ebu Şah’ın talebi üzerine Peygamber’in ona hutbesini yazdırdığı rivayet edilir.

  • Abdullah b. Amr b. el-Âs, “es-Sahîfe” adlı bir hadis defteri tutmuştur.

  • Peygamber’in “Benden Kur’an dışında bir şey yazmayın” dediği; ama bazı durumlarda yazmaya izin verdiği rivayetleri de vardır.

Bu rivayetler, hadis yazımına karşı mutlak bir yasağın olmadığını, ancak bu konudaki yaklaşımın seçici ve ihtiyatlı olduğunu göstermektedir. Bazı sahabiler bireysel olarak hadisleri yazıya geçirmiş; fakat bu, yazımın kurumsal ve sistematik hale gelmesi için yeterli görülmemiştir.

4. Sahabe ve Tâbiîn Döneminde Hadis Yazımı

Peygamber sonrası dönemde sahabiler arasında hadis yazımına karşı farklı tutumlar sergilenmiştir. Bazı sahabiler hadisleri sözlü olarak aktarmayı tercih etmiş, bazılarıysa yazılı kayıtlar tutmuştur. Örnekler:

  • Ebu Hureyre’nin hadisleri yazdırdığına dair rivayetler mevcuttur.

  • İbn Abbas’ın yazılı metinlerle çalıştığı bilinir.

  • Tâbiîn dönemi âlimlerinden Atâ b. Ebî Rebâh’ın yazılı hadis sahifeleri vardır.

Bu örnekler, hadis yazımının bireysel inisiyatiflerle sürdürüldüğünü; ama bu sürecin vahiy gibi ilahî bir yönlendirme ile değil, insanî çabalarla yürütüldüğünü ortaya koymaktadır.

5. Peygamber’in İnsanlarla Olan İletişimi ve Hitabeti

Kur’an’ın tanıklığına göre Peygamber, insanlar üzerinde etkili bir konuşmacıdır. Onlarla sürekli temas halindedir ve söyledikleri dikkatle dinlenmektedir. Ayet şöyle der:

“Ey iman edenler! Peygamber’in evlerine izinsiz girmeyin. Ona bir şey sormak için beklerken konuşmaya dalmayın…” (Ahzâb, 33/53)

Peygamber’in bu derece sözü dinlenir ve etkili biri olması, sözlerinin yazıya geçirilmesinin doğal bir sonuç olduğuna işaret eder. Ancak bu yazım faaliyeti ilahî bir planın parçası değil, sahabenin gayretinin ürünüdür.

6. Sonradan Ortaya Çıkan Tahrif ve Uydurma Hadisler

Zamanla hadisler arasında sapmalar meydana gelmiş; sahte rivayetler, ideolojik ve siyasi amaçlarla uydurulmuştur. Bu durum, hadislerin yazıya geçirilmesinde ilahî bir koruma mekanizmasının bulunmadığını teyit eder. Kur’an’ın korunmasına dair Allah’ın vaadi, hadisler için geçerli değildir. Bu da aradaki farkı net bir şekilde ortaya koyar.


Sonuç

“Hadisler yazıldı mı?” sorusu önemlidir; ancak daha temel olan şudur: Hadislerin yazımı, Allah’ın planı dahilinde midir? Kur’an’ın yazımı, korunması ve iletimi tamamen Allah’ın kontrolünde gerçekleşmişken; hadislerin yazımı, insanlar tarafından, belli dönemlerde ve farklı amaçlarla yürütülmüştür.

Bu nedenle, hadislerin dinin ikinci temel kaynağı olarak Kur’an ile aynı seviyede konumlandırılması, Kur’an’ın kendi içindeki öğretileriyle çelişmektedir. Hadisler değerli bir tarihsel ve kültürel mirastır; ancak onların yazımı ve aktarımı ilahî değil, beşerî bir sürecin ürünüdür.

KURANA HADİS VE SÜNNET 🗞

🗞 KURANA HADİS VE SÜNNET


Kur’an ve sünnet arasındaki ilişki, İslam düşüncesinde tarih boyunca çeşitli boyutlarıyla ele alınmıştır. Ancak modern dönemde bu ilişki, özellikle epistemolojik bağlamda yeniden değerlendirilmek zorunda kalınmıştır. Geleneksel anlayış, sünneti Kur’an’la eş değer bir referans olarak konumlandırırken; çağdaş eleştiriler, dinin asli kaynağı olan Kur’an’ın merkeze alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çalışma, Kur’an’ın temel belirleyici olduğu bir yaklaşımla sünnet ve hadis kavramlarının sınırlarını tayin etmeyi amaçlamaktadır.

1. Kur’an’ın Merkezî Konumu ve Sünnetin Bağlamı

İslam inanç sisteminin temel kaynağı, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde Allah tarafından korunmuş olan Kur’an’dır (Hicr 15/9). Bu bağlamda, herhangi bir dini hüküm ya da inanç ilkesi, öncelikle Kur’an’ın açık ve muhkem beyanlarıyla temellendirilmelidir. Sünnet, bu asli kaynağa bağlı olarak, Hz. Peygamber’in vahyi yaşantıya dönüştürme sürecinde sergilediği uygulamaları ifade eder. Ancak burada önemli bir ayrım gözetilmelidir: Sünnet, vahiy doğrultusunda gerçekleşmiş ve toplumsal pratiğe dönüşmüş uygulamalardır. Bireysel tercihler, örfî davranışlar veya dönemin şartlarına dayalı uygulamalar bu tanımın dışında kalmaktadır.

2. Sünnetin Niteliği ve Bağlayıcılığı

Hz. Peygamber’in risalet görevi bağlamında gerçekleştirdiği fiiller, dinî açıdan elbette önemli bir örneklik arz etmektedir. Ancak bu örneklik, bağlayıcılık bakımından Kur’an’ın belirleyiciliğine tâbidir. Sahabe döneminde de bu ayrım açık biçimde görülmektedir. Sahabeler, zaman zaman Peygamberimize herhangi bir uygulamanın vahiy kaynaklı olup olmadığını sormuşlar; o da bu soruları doğal karşılamıştır. Bu durum, sünnetin dinî bağlayıcılığının, onun vahiy ile ilişkisine bağlı olarak şekillendiğini göstermektedir.

3. Hadislerin Değerlendirilmesi: Zan ve Kesinlik Ayrımı

Hadis, Hz. Peygamber’e atfedilen sözlü rivayetlerden oluşur. Ancak bu rivayetler, çoğu zaman tek bir kişi üzerinden nakledilmiş, anlamla aktarılmış ve bağlamsal tahrifata açık bilgiler içermektedir. Kur’an’ın “zanna dayalı bilgi”ye karşı uyarıları göz önünde bulundurulduğunda (Yûnus 10/36), hadislerin inanç esaslarını belirlemede referans alınamayacağı anlaşılır. Bu nedenle hadisler, “Peygamber’in sözleri” değil, “Peygamber’e atfedilen sözler” şeklinde değerlendirilmelidir.

4. Kur’an’ın Evrenselliği ve Peygamberin Tarihselliği

Kur’an, tarihsel bağlamda inmiş olsa da mesajı itibariyle evrenseldir. Buna karşın Hz. Peygamber’in uygulamaları, yaşadığı toplumun sosyo-kültürel gerçeklikleriyle iç içedir. Bu bağlamda, Kur’an’ın mesajı zamandan ve mekândan bağımsız olarak geçerliliğini korurken; sünnet, tarihsel ve bağlamsal olarak değerlendirilmelidir. Kur’an’ın sünnetten üstün konumda olması, onun evrensel nitelik taşımasından kaynaklanır.

5. Sünnetin Reddi Değil, Doğru Konumlandırılması

Bu yaklaşım, sünneti veya hadisleri toptan reddetmeyi değil; onların bağlamını, mahiyetini ve sınırlarını doğru belirlemeyi amaçlamaktadır. Nitekim Kur’an’da doğrudan hüküm bulunmayan meselelerde, Hz. Peygamber’in uygulamaları, sahabe örnekliği ve fıkhî birikim yol gösterici olabilir. Ancak bu yaklaşımda esas kriter Kur’an’dır. Kur’an’a aykırı hiçbir rivayet ya da uygulama, dinin bir parçası olarak kabul edilemez.

Sonuç

Hz. Muhammed’e duyulan saygı, onu Allah’ın belirlediği sınırlar içerisinde anlamakla mümkündür. Ona gereğinden fazla yetki atfetmek, bilinçsizce yüceltmek ve beşerî olanı ilahîleştirmek, dinin özüne zarar vermektedir. Kur’an, insanlığa yeterli olacak biçimde açıklanmış, korunmuş ve kolaylaştırılmış bir kitaptır. Dolayısıyla dinî referansların güvenilirliği de bu temel üzerine bina edilmelidir.

Bu çerçevede, dinî bilgi üretiminde temel kıstas Kur’an olmalı; sünnet ve hadis ise bu merkeze göre anlamlandırılmalıdır. Gerçek tevhid bilinci, ancak bu epistemolojik hassasiyetle inşa edilebilir.