Bu Blogda Ara

Anlam Derinliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anlam Derinliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2012 Pazartesi

KURANA GÖRE HAMD 📟


Kur’ân’da “Hamd” Kavramı: İlâhî Egemenliğin Lügavî ve Teolojik Tezahürü


Kur’ân, dili ve muhtevasıyla yalnızca bir ibadet metni değil, aynı zamanda bir ontolojik bildirim, epistemolojik yönlendirme ve ahlâkî inşa kitabıdır. Bu bütüncül yapının en dikkat çekici yönlerinden biri, sıkça karşılaşılan bazı kelimelerin, yüzeyde görünen anlamlarının ötesinde, çok katmanlı teolojik ve varlıkbilimsel boyutlar taşımasıdır. Bu kelimelerden biri de “hamd” kavramıdır.




Hamd, genellikle "övgü" yahut "şükür" şeklinde tercüme edilse de, Kur’ân bağlamında çok daha geniş bir muhtevaya sahiptir. Bu yazıda, “hamd” kavramının Kur’ân’daki semantik derinliği, yapısal işlevi ve kelâmî anlam katmanları analiz edilecektir.


---

Kur’ânî Bağlamda “Hamd”ın Temel Niteliği

Kur’ân’ın birçok âyetinde tekrar edilen şu ifade, söz konusu kavramın özünü verir:

> “El-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn”
“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” (Fâtiha 1:2)



Bu cümledeki “el-hamd”, başındaki “el” marife takısıyla birlikte yalnızca belirli bir övgüyü değil, tek, mutlak ve kapsayıcı olanı ifade eder. Bu durum, kelimenin çoğul olarak kullanılmamasıyla da teyit edilmektedir. “Hamd”, türsel değil, varlık düzleminde yalnızca Allah’a mahsus olan bir egemenlik beyanıdır.

Aynı minvalde Teğâbün 1. ayetinde şöyle buyrulur:

> “Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur ve hamd de O’nadır.”
(Teğâbün 64:1)



Bu ayet, hamd ile mülk arasındaki doğrudan ilişkiyi ortaya koymaktadır. Nasıl ki evrenin tüm varlık ve düzeni Allah’a aittir (mülk), aynı şekilde bu düzene ilişkin her türlü değerleme ve hüküm (hamd) de yalnız O’na aittir. Bu bağlamda hamd, yalnızca duygusal ya da lirik bir övgü değil; yaratma, yönetme, hükmetme ve düzen kurma gibi fiillerin semantik bir özetidir.


---

Hamd’in Gramer ve Semantik İnşası

Kur’ân’da “hamd” kelimesi 43 ayette doğrudan Allah’a nispet edilirken, “hamîd” (hamda layık olan) ismi 17 kez geçmektedir. Ayrıca aynı kökten türeyen “Muhammed” (övgüye değer) ismi 4, “Ahmed” ismi 1 ve “makâm-ı mahmûd” (övgüye mazhar makam) ifadesi de 1 kez zikredilmektedir. Böylece “ḥamd” kökünden türeyen terkiplerin Kur’ân’daki toplam kullanım sayısı 67’ye ulaşır.

Bu kullanım yoğunluğu, kavramın sadece bir his ya da temenni değil, Kur’ân’ın ontolojik omurgasını teşkil eden bir ilkeyi temsil ettiğini göstermektedir.


---

Tesbih ile Hamd Arasındaki İlişki

Kur’ân’da tesbih ile hamd arasında çoğu zaman eşzamanlı bir ilişki kurulur:

> “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamdiyle tesbih etmesin.”
(İsrâ 17:44)



Bu ayette geçen “hamdiyle tesbih” ifadesi, yüzeyde "övgüyle tesbih" olarak çevrilebilir; ancak bağlam derinlemesine incelendiğinde “hamd”, Allah’ın koyduğu düzenin, yasaların ve ontolojik programın bir ifadesi hâline gelir. Varlıkların tesbihi, onların Allah’ın belirlediği kozmik yasaya tam uyumu anlamına gelir. Dolayısıyla burada “hamd”, vahiysel kod, varlık yasası ve ilâhî emir ile eşanlamlı bir işlev kazanır.


---

Fesebbih Bi-ḥamdi Rabbike: Bir Tebliğ Emri

Kur’ân’da sıkça geçen şu emir cümlesi de genellikle eksik ya da yanlış çevrilmektedir:

> “Fesebbih bi-ḥamdi rabbike”
(Vâkia 56:74, 96:130, vs.)



Bu ifade çoğu zaman “Rabbinin hamdiyle tesbih et” şeklinde çevrilir. Oysa burada geçen “bi-ḥamdi” ifadesi, bâ harfiyle mef‘ûl-i bih konumundadır. Tıpkı Duha 11’deki:

> “Feḥaddis bi-nîmeti rabbike” (Rabbinin nimetiyle haber ver)
ifadesinde olduğu gibi.



Bu iki cümlede de “bâ” edatıyla gelen kelimeler, failin eylemine eşlik eden değil, doğrudan Rabbe ait olan bir “şeyi” ifade eder. Yani "nimet" ya da "hamd", burada anlatılacak, yaşanacak ve temsil edilecek olan ilâhî programdır.


---

“Hamd Olsun” mu, “Hamd O’nundur” mu?

Kur’ân’da geçen “el-hamdu lillâh” ifadesi, bir temenni ya da dua değil, doğrudan bir haber cümlesidir. Bu noktada çevirilerde sıkça karşılaşılan “Allah’a hamd olsun” ifadesi, yapısal olarak Kur’ân’daki bildirimi sığlaştırmaktadır. Bu yapı, aynı zamanda Kur’ân’ın söylem mantığını da bozmakta; zira Kur’ân, Allah’a ait olanı olması için dua etmekle değil, zaten ait olduğunu beyan etmekle başlar.

Bu, şu örnekle daha da berraklaşır:
“Allah’a selam olsun” demiyoruz; “Allah’ın selamı üzerine olsun” diyoruz. Çünkü selam da, hamd gibi, Allah’tan gelen ve yalnızca O’na ait olan bir şeydir.


---

Teolojik Yansımalar ve Kur’ânî Duruluk

Fâtiha suresi, sadece bir duanın değil, bir bildirimin metnidir. Kur’ân, Hz. Muhammed’e (sav) gelen ilk emirle (Alak 1–5) okumayı emretmiş; devamında Fâtiha ile vahyin tüm çerçevesini özetlemiştir. Burada “el-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn” cümlesi, hem bir kozmik hüküm, hem de bir dünyevî düzen beyanıdır. Allah’ın, tüm âlemlerin Rabbi olması, sadece yaratıcı değil; aynı zamanda düzen koyucu, yasama sahibi, yürütme otoritesi olduğunun vurgusudur.

> “Adaletle hükmolunmuş ve ‘hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a aittir’ denmiştir.”
(Zümer 39:75)




---

Sonuç: Hamd, Bir Teslimiyet Bildirisidir

Kur’ânî anlamda hamd, sadece bir övgü ya da şükür değil; her türlü varlık düzeninin ve ilâhî egemenliğin Allah’a ait olduğunun kabul ve ilanıdır. O, kozmik yasanın sahibi, hükmün kaynağı, kelamın menbaıdır. “Hamd Allah’ındır” demek, ontolojik ve epistemolojik bağlamda Allah’tan başkasına herhangi bir değer ölçüsü, yasa koyuculuk ya da övgü odağı atfetmemek demektir.

Dolayısıyla hamd, bir dua değil, bir bilinç beyanı, bir iman manifestosu, bir tebliğ yükümlülüğü ve en nihayetinde bir yaşama biçimidir.