KUR’AN’IN KENDİ KENDİNİ İNŞASI
KUR’AN’IN KENDİ KENDİNİ İNŞASI
Kelime, Kavram ve Anlamın Vahiy İçi Serüveni
Kur’an’ın anlaşılması için dış bir otoriteye muhtaç olduğu iddiası, sadece teknik bir yöntem tartışması değil; bizzat Kur’an’ın kendi ontolojik beyanıyla çelişen bir tutumdur. Vahiy; kendisini Mübîn (apaçık), Mufassal (ayrıntılı) ve Tasrif (çeşitlendirilmiş) olarak tanımlayarak, anlamın merkezine insan zihnini değil, bizzat ilahî kelâmın kendi iç bütünlüğünü yerleştirir.
1. Kelime: Sözlük Nesnesi Değil, Vahiy İçi Bir Hakikat
Kur’an’daki kelimeler, dondurulmuş birer "sözlük maddesi" değildir. Kur’an kelimeleri, vahyin indiği toplumdaki sınırlı anlamlarından sıyrılıp vahiysel bir dönüşüm geçirirler.
Yaşayan Anlam: Kelime, Kur’an içinde bir serüven izler. Farklı bağlamlarda sınanır ve kıssalarla ete kemiğe bürünür.
Bağlamsal Öncelik: "Bu kelime sözlükte ne anlama gelir?" sorusundan önce, "Kur’an bu kelimeyi nerede, hangi zıtlık içinde ve hangi kavramın yerine kullanıyor?" sorusu sorulmalıdır. Kur’an, kendi sözlüğünü kendisi inşa eder.
2. Kavramın İnşası: Kıssalar Birer Anlam Laboratuvarıdır
Kur’an kıssaları birer kronolojik tarih anlatısı değil, kavramların pratik düzlemde nasıl karşılık bulduğunu gösteren hikmet sahneleridir.
Örneklem: Salât kavramı, sadece bir ritüel olarak değil; Hz. İbrahim’den itibaren toplumun tevhid üzere ayağa kaldırılması ve adaletin ikamesi olarak kıssalarda inşa edilir.
Fonksiyonel Tanım: İlim, bir bilgi biriktirme süreci değil; kıssalarda geçtiği üzere "Allah’ın öğretmesiyle" şekillenen, sorumluluk doğuran doğru eylemdir. Kıssa, kelimeyi hayata tercüme eder.
3. "Tasrîfu’l-Âyât": Kur’an’ın Kendi İç Tefsir Sistemi
Kur’an’ın anlamı tek bir ayette mühürlenmez. Bir yerde kapalı (mücmel) gibi duran bir ifade, bir başka ayette tasrif (çeşitlendirme) yoluyla açılır.
"Biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü örneği çeşitli şekillerde (tasrif) anlattık." (İsrâ, 17/89)
Bu ilke şunu söyler: Anlamadığında rivayete değil, Kur’an’ın diğer ayetlerine dön. Eğer anlam ilk okumada açılmadıysa, bu metnin kapalılığından değil, okuyucunun "tadabbur" (derinlemesine düşünme) eksikliğindendir.
4. Teolojik Risk: "Eksiklik" İsnadı ve Rivayet Tahakkümü
"Kur’an rivayet olmadan anlaşılamaz" iddiası, farkında olunmadan ağır bir teolojik ithamı beraberinde getirir: "Allah mesajını eksik indirmiştir ve haşa anlatamamıştır."
Hadis ve Vahiy: Kur’an kendisini "Ahsenü’l-Hadis" (Sözlerin en güzeli) olarak tanımlarken (Zümer, 39/23), ondan sonra hangi "hadise" (anlatıya/söze) inanılacağını bir iman problemi olarak ortaya koyar (Câsiye, 45/6).
Zann vs. Yakîn: Rivayet zincirleri doğası gereği "zan" üretirken; Kur’an "yakîn" (kesin bilgi) talep eder. Zannın, hakikatin yerini tutması imkansızdır (Yûnus, 10/36).
5. Üstte Olan (Vahiy) Altta Olanla (Yorum) Kuşatılamaz
Kur’an, beşerî üretimin, kültürün ve mezhebî kabullerin üzerindedir. Bugün yaygın olan "Önce rivayeti kabul edip, sonra ayeti ona göre yorumlama" yöntemi, metni tersinden okumaktır.
Yahudi Tefsir Mantığı Uyarısı: Metnin değil yorumun (şerhin) kutsallaşması, vahyin sesini boğar. Kur’an "atalar dini" (Bakara, 2/170) eleştirisiyle, geleneğin vahyin önüne geçmesini açıkça yasaklamıştır.
Hüküm Mercii: Vahiy, insanın ve geleneğin ölçüsüdür; beşerî yorumlar vahyin ölçüsü olamaz.
6. Sonuç: Kur’an’dan Razı Olmak
Kur’an’ın kendi kendini açıkladığına inanmak, bir slogan değil, ayetlerin doğal ve zorunlu bir sonucudur. Bizim duruşumuz şudur:
Eksiksizlik: Bu kitapta hiçbir şey eksik bırakılmamıştır (En‘âm, 6/38).
Yeterlilik: Kur’an, ulaştığı herkesi uyarmak için yeterli bir hidayet rehberidir.
Otorite: Kur’an’ın anlatısı; hiçbir mezhebin, rivayet zincirinin veya kişisel görüşün (hevâ) tahakkümü altına girmez.
Kur’an’dan razıyız, çünkü o kendini anlatacak kadar Mübîn, bizi hidayete erdirecek kadar Kâfi'dir.
UYARI / HATIRLATMA
.jpg)
Yorumlar
Yorum Gönder