🐮 Samirinin Buzağısı ve Kapitalizm
Kur’an, insanlık tecrübesine yön verecek biçimde, hayatın her alanına dair çeşitli örneklerin farklı biçimlerde sunulduğunu bildirmektedir. Bu çerçevede, anlatılan kıssalar arasında en çok zikredilen şahsiyetlerden biri Hz. Musa’dır. Onun kıssası, yalnızca tarihsel bir olgunun aktarımı değil, aynı zamanda her döneme hitap eden evrensel mesajlar içeren bir sembolizmi barındırır. Ne var ki bu kıssaların çoğu zaman salt tarihsel anlatılar olarak okunması, içerdiği evrensel ve çağlar üstü ilkelerin göz ardı edilmesine neden olmaktadır.
Bu çalışmada, Hz. Musa kıssasının bir bölümü olan Sâmirî ve buzağı hadisesi ekseninde, din, mal, güç ve kitle psikolojisi arasındaki ilişkiler ele alınacak; kıssanın tarihsel bağlamından soyutlanarak çağdaş sosyoekonomik ve ideolojik yapılarla analojik bir karşılaştırması yapılacaktır. Bu analizle, Kur’an kıssalarının güncelliği ve yaşamsal gerçeklikle kurduğu bağ vurgulanacaktır.
1. Kur’an’da Hz. Musa ve İsrailoğulları’nın Temsilî Konumu
Hz. Musa'nın kıssası Kur’an’da sadece tarihsel bir peygamber anlatısı olarak yer almaz. Aynı zamanda iman, teslimiyet, toplumsal dönüşüm ve liderlik gibi temaların örneklendiği bir öğretidir. Nitekim İsrailoğulları’nın tutarsızlıkları ve imanlarındaki zaaflar sıkça vurgulanır:
“Ve bir zaman demiştiniz ki: 'Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız.' Derken sizi yıldırım yakaladı, siz de bakıp duruyordunuz.” (Bakara, 2/55)
Bu ayet, İsrailoğulları’nın vahyi doğrudan tecrübe etme ve mutlak güven duyma yerine, sürekli görünür mucizeler talep eden ve bu nedenle imanlarında istikrarsızlık yaşayan bir topluluk olduğunu ortaya koyar.
2. Sâmirî Hadisesi ve Buzağı Sembolizmi
Hz. Musa’nın Tur Dağı’na çekilişi sırasında kavminin başına geçen Harun’un ikazlarına rağmen, Sâmirî’nin öncülüğünde buzağıya yöneliş, iman ile sermaye ve güç arasındaki tehlikeli ilişkinin sembolik bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Kur’an’da bu hadise şöyle anlatılır:
“Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli yaptı. ‘İşte sizin de, Musa’nın da tanrısı budur. Ama Musa unuttu.’ dediler.” (Tâhâ, 20/88)
Buzağının altından yapılması ve “ses çıkarması” meselesi, sembolik bir anlatım biçimidir. Burada, altın (sermaye) ve buzağının çıkardığı ses (cazibe, çekim gücü, propaganda aracı) aracılığıyla insanları etkileme ve yönlendirme mecazı kurulmuştur. Nitekim Kur’an buzağının, sıradan bir nesne değil, içinde “böğürme sesi” olan bir varlık olduğuna özellikle dikkat çeker. Bu, modern dünyada medya, reklam, ekonomik göstergeler ve semboller yoluyla yapılan yönlendirme pratiklerini çağrıştırmaktadır. Nitekim günümüz finans sisteminde yükselişin sembolü olarak kullanılan “boğa” figürüyle olan benzerlik oldukça dikkat çekicidir.
3. Sâmirî’nin Söylemi ve Tevhid Düşüncesine Karşı İtirazı
Sâmirî’nin Hz. Musa tarafından sorgulanması üzerine verdiği cevap, onun Tevhid düşüncesine karşı alternatif bir sistem önerisi getirdiğini gösterir:
“Ben onların göremediği bir şeyi gördüm; Elçi’nin izinden bir tutam aldım, onu attım. Beni nefsim böyle yapmaya sevk etti.” (Tâhâ, 20/96)
Buradaki “görme” (بَصُرْتُ) fiili yalnızca fiziksel bir gözlem değil, bir öngörü, bir sezgi, bir içgörü anlamında kullanılmıştır. Sâmirî, Tevhid düşüncesinin toplumu nasıl dönüştüreceğini fark etmiş ve bu değişimin kendi çıkarları açısından tehdit oluşturduğunu anlamıştır. Bu nedenle peygamberin mesajından bir parçayı alıp onu “fırlatması” (yani dışlaması), Tanrısal olanın yerine insan merkezli bir sistem koyma teşebbüsüdür.
4. Kıssanın Çağdaş Yorumlanışı: Modern Buzağılar
Sâmirî hadisesi, yalnızca tarihsel bir sapma örneği değil, aynı zamanda her dönemin “buzağı”larını tanımlama açısından da işlevseldir. Bugün sermaye, medya, moda, şehvet, teknolojik hegemonyalar vb. yapılar; insanları hakikatin sesi yerine çıkarın sesine kulak vermeye çağırmaktadır. Buzağının “böğürmesi”, günümüzde reklamların, ideolojik söylemlerin, ekonomik göstergelerin gürültüsünde yeniden yankılanmaktadır.
Bu bağlamda kapitalizm, modern dünyanın buzağısı olarak okunabilir. Sermayeyi kutsayan, üretim-tüketim ilişkilerini mutlaklaştıran, insanı araçsallaştıran yapılar, Sâmirî’nin tevhid karşısındaki söylemini sistematikleştirmiştir. Bu nedenle:
“Sâmirî onların göremediğini gördü…” (Tâhâ, 20/96)
ayeti, sadece bir bireysel gözlem değil; geleceğin toplumsal dinamiklerini öngörme, alternatif bir yaşama biçimi tasarlama ve ilahi düzenin yerine beşeri bir sistem kurma arzusunun ifadesi olarak okunabilir.
5. Sonuç: Sâmirî’nin Söyleminin Evrensel Mesajı
Sâmirî kıssası, dinin araçsallaştırılması, sermayenin kutsanması, halkın zaaflarının kullanılması ve hakikatin üzerinin cazibe unsurlarıyla örtülmesinin tarihsel bir örneğidir. Aynı zamanda bu kıssa, çağımızın ideolojik ve ekonomik düzenlerinin dinle ve değerle kurduğu ilişkiye dair eleştirel bir perspektif sunar. Sâmirî, modern dünyanın her çağda yeniden ürettiği bir zihniyetin temsilidir. Kur’an’ın bu kıssayı anlatmadaki temel amacı, sadece geçmiş bir halkı eleştirmek değil, her dönem ve toplum için ibret alınacak evrensel ilkeleri ortaya koymaktır.