Bu Blogda Ara
16 Haziran 2025 Pazartesi
Lut’un Kızları Kimdir?
6 Haziran 2025 Cuma
Bakara’daki “Dirilme” Teması 🧩
UYARI / HATIRLATMA
4 Mayıs 2025 Pazar
Bir Su, Bir Soy, Bir Başlangıç 👨👩👦👦
👨👩👦👦 Bir Su, Bir Soy, Bir Başlangıç
Kur’an ayetlerinden Târık 86/5-8 ve İnsan 76/2 ayetlerinin yorumuna dayanan bir analiz yapacağız. İnsanın nesilden nesile aktarılarak ve toprak kökenli bir yaratılışla var edilmesidir:
---
İnsanın Yaratılışı: Katışık Nutfe, Sulb ve Teraib Kavramlarının Kur’an Temelli Yorumu
Kur’an’da insanın yaratılışı üzerine birçok ayet yer alır. Bu ayetlerin bazılarında, yaratılışın biyolojik yönüne dikkat çekilirken, bazıları ise insanın özünü, kökenini ve sürekliliğini metaforik ve temsilî bir dille anlatır. İnsan Suresi 2. ayet şöyle der:
> “Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık.” (İnsan, 76/2)
Buradaki "nutfe" kelimesi, Kur’an’da çoğu zaman “az miktarda sıvı” anlamında geçer. “Emşâc” kelimesi ise “karışık, katışık” anlamındadır. Bu ifadenin, sadece biyolojik sperm ve yumurta birleşimine indirgenmesi, Kur’an’daki temsilî anlatımı sınırlamak olur. Çünkü Kur’an bütüncül bir varlık anlayışı sunar. Bu durumda “katışık nutfe”, sadece fizikî birleşmeyi değil, aynı zamanda insanın çeşitli boyutlardan (biyolojik, psikolojik, sosyal, tarihî) gelen unsurların bileşimi olduğunu da ima eder.
Benzer şekilde Târık Suresi 86/5-7 ayetlerinde şöyle buyrulur:
> “İnsan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir sudan yaratıldı. O su, erkeğin sulbü ile kadının teraib’i arasından çıkar.”
Burada geçen “mâin dâfik” (atılan, fışkıran su) ifadesi yaratılışın hareketli ve dinamik bir süreci olduğunu vurgular. "Sulb" kelimesi, sözlükte bel kemiği anlamına gelse de, Kur’an’da daha çok neslin devam ettiği köken ve süreklilik anlamında kullanılır (bkz. Nisa, 4/23). “Sulb” böylece nesli devam ettiren öz, yani soy hattı demektir.
"Teraib" ise göğüs kemiği veya göğüs bölgesinde yer alan yapılar anlamına gelir. Fakat bu da salt anatomik bir tanım değildir; kadınla ilişkilendirilen ön tarafın, yani doğurganlık ve şefkat gibi niteliklerin işaretçisi olarak değerlendirilebilir. Ayetteki "sulb ile teraib arası" ifadesi bu iki yönün birleşimini, yani erkek ve kadın katkısıyla oluşan neslin temsilini dile getirir.
Ayet, yaratılışı açıklarken ayrıntılı bir biyolojik rapor sunmaz; daha ziyade insanın yaratılışını düşünmeye, kendi kökenini ve zayıf başlangıcını hatırlamaya davet eder. Dolayısıyla bu ifadeler, insanın hem fizikî hem de manevî anlamda “nereden geldiğini” sorgulaması gerektiğine işaret eder.
Kur’an’ın birçok yerinde insanın aslen “topraktan yaratıldığı” vurgulanır:
> “Sizi bir topraktan yarattı, sonra bir nutfeden…” (Fâtır, 35/11)
> “Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık.” (Mü’minûn, 23/12)
Bu ayetler açıkça gösterir ki nutfe, yaratılışın ilk unsuru değildir. Nutfe, toprak kökenli yaratılışın soy boyunca aktarılmasıdır. Bu bağlamda “sulb”, sadece bir organ değil, geçmiş nesillerden süzülerek gelen yaratılış zincirinin, yani insanın maddî ve manevî soyunun sembolüdür.
Öyleyse insanın yaratılışı, şu şekilde özetlenebilir:
İnsan, topraktan başlatılan bir yaratılışın, nesilden nesile aktarılarak devam etmesiyle vücut bulur. Bu süreç, hem erkek hem kadın katkısıyla yürür. “Katışık nutfe” ifadesi bu iki yönlü katkının ve çok boyutlu özelliğin bir yansımasıdır. “Atılan su” ise, yaratılışın süreklilik içeren ama değersiz görünen bir maddeden başladığını hatırlatır.
Kur’an, insanın bu kökeni hatırlamasını, kendini tanıması ve sorumluluğunu anlaması için ister. Çünkü değersiz bir sıvıdan yaratılıp sonra düşünen, sorgulayan, tercih eden bir varlık haline gelmek, insanın kendi nefsini tanımasında anahtar bir rol oynar.
---
Karanlıkta Ateş Yakan ADAM Sahte Işıkların Aldatıcı Parıltısı 🔥
🔥 Karanlıkta Ateş Yakan ADAM Sahte Işıkların Aldatıcı Parıltısı
Bakara 2:17-20 — Temsili Anlatım
17. ayet:
> Onların durumu, bir ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş etrafını aydınlatınca, Allah onların nurunu giderir ve onları karanlıklar içinde, görmez bir halde bırakır.
18. ayet:
> Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden (hakikate) dönemezler.
19. ayet:
> Ya da onlar, gökten şimşek, gök gürültüsü ve yıldırımlarla dolu bir fırtınaya yakalanan kimselere benzer. Karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek içindedirler. Ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri kuşatmıştır.
20. ayet:
> Şimşek neredeyse gözlerini alacak. Onlara bir aydınlık verince orada yürürler; karanlık çökünce dururlar. Allah dileseydi onların işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
---
Kavramların Temsili Anlamları
1. Karanlıklar (ẓulumât):
Vahiyden uzaklık, bilgi, bilinç ve yön yoksunluğu anlamında kullanılır.
Kur’an’da “karanlıklar” genellikle çoğuldur: cehalet, şirk, heva, zulüm, sapkın ideolojiler gibi çok yönlü sapmayı simgeler.
2. Ateş (nâr):
Kişinin kendi aklıyla, ideolojilerle, felsefi görüşlerle veya geleneklerle bir “aydınlanma” çabasıdır.
Bu aydınlık geçicidir, sahte bir nurdur.
Gerçek nur (ışık), yalnızca Allah’tandır (bkz. Nur 24:35).
3. Nur (nūr):
Allah’tan gelen vahiy, hakikat bilgisi, doğru yön.
Allah bu nuru “giderir”, çünkü kişi bu nuru kendi tercihiyle reddetmiştir (bak: İbrahim 14:1, Hadid 57:28).
4. Sağır, dilsiz, kör (ṣumm, bukm, 'umy):
Gerçeği işitmeyen, söylemeyen ve göremeyen bir iç durumun mecazlarıdır.
Biyolojik değil, bilinçsel ve ahlaki bir kapanmışlığı ifade eder.
5. Şimşek ve gök gürültüsü (ṣawāʿiq, raʿd):
İlahi uyarıların (vahyin, ayetlerin) etkileyici ama korkutucu oluşunu simgeler.
İnsanlar bu karşılaşmada “kulaklarını tıkar”, yani hakikatten kaçar.
6. Yıldırım (ṣawāʿiq):
İlahi müdahale, cezalandırma ya da sarsıcı gerçekliktir.
İnsan, bununla yüzleşmemek için kulaklarını tıkar ama bundan kaçamaz.
7. Şimşek çakınca yürürler, karanlıkta dururlar:
Hakikat parlayınca faydalanmak isterler, fakat sürekli kılmadıkları için karanlıkta kalakalırlar.
Bu da tutarsız bir inanç ve davranış halini simgeler.
---
Sonuç (Kıssanın Mesajı):
Bu ayetler, vahiyden yoksun insanın kendince bir aydınlanma çabasının sahte ve geçici olduğunu ortaya koyar. Gerçek ışık, sadece Allah’ın nurudur. Kendi "ateşini" yakan insan, bir süreliğine çevresini görebilir ama bu ışık onu kurtuluşa götürmez; çünkü yönü yoktur, hakikat rehberi yoktur.
---