🧭 ÜCRET Almayanlara Uyun Kur’an’da Nebevî Duruş
Kur’an’da nebîlerin tebliğ sürecinde ücret talep etmemeleri, onların mesajlarının güvenilirliğini ve bağımsızlığını pekiştiren temel bir ilkedir. Bu yazıda, “ücret almamak” tutumunun, vahiy bilgisinin ticari bir metaya indirgenmesini engellediği, hakikatle menfaat arasındaki sınırı netleştirdiği ve birey-toplum ilişkisinde özgürlük alanı oluşturduğu savunulmaktadır. Yâsîn 21. ayet üzerinden şekillenen bu yaklaşım, vahiy temsilcilerinin epistemolojik meşruiyetini tanımada anahtar ölçütlerden biri olarak ele alınmaktadır.
---
Kur’an’da nebîlerin ortak beyanı olarak birçok kez tekrar edilen bir ifade vardır:
“Ben sizden bir ücret istemiyorum.”
Bu tekrar, yalnızca bir tevazu ya da nezaket beyanı değildir; bilakis bu, hakikatin bağımsızlıkla ilişkisini kuran temel bir ilkedir. Bu çalışmada, “ücret almamak” ilkesinin nebevî temsiliyet, etik duruş ve toplumsal güven bağlamında nasıl konumlandığı Kur’an ayetleri üzerinden analiz edilmektedir.
---
Nebevî Pratikte “Ücret Almamak” İlkesi
Kur’an’da Nûh, Hûd, Sâlih, Lût ve Şuayb peygamberlerin mesajlarında ortaklaşa vurguladıkları şu cümle dikkat çekicidir:
> “Ben sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
(Şuarâ 26:109, 127, 145, 164, 180)
Bu cümle, vahyin tebliğini ticari bir faaliyet olmaktan ayırır ve mesajın içkin değeriyle ilgilenilmesini sağlar. Nebî, insanlardan maddi ya da sosyal bir karşılık istemediğini beyan ederek muhataplarını özgürleştirir; onları minnet altına sokmaz. Böylece hakikat ile çıkar arasındaki sınır çizilmiş olur.
---
Yâsîn 21 Bağlamında “Uyulacak Olanlar”
Yâsîn suresinde, uzak bir şehirden gelen “bir adam” şöyle der:
> “Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun; onlar doğru yoldadır.”
(Yâsîn 36:21)
Bu ayette ücret talep etmeyen kişi ya da gruba uymanın hakikate götüreceği ifade edilir. Bu, vahyin temsilcilerine yönelik bir kriter sunar: Onların hak üzere olduğunu anlamak için maddî beklenti içinde olup olmadıklarına bakmak yeterlidir. Kur’an, epistemolojik olarak “hakikati temsil eden” kişiyi ayırt etmek için maddi bağımsızlığı ölçüt kılar.
---
Vahiy Bilgisinin Metalaştırılamazlığı
Kur’an’da bilgi, özellikle de vahiy bilgisi, “serbesttir” (tebşîrîdir) ve bir metaya dönüştürülmesi asla onaylanmaz:
> “Onların elleriyle kitabı yazıp sonra ‘Bu Allah katındandır’ derler ki, onunla az bir bedel kazansınlar. Vay elleriyle yazdıklarından dolayı onlara!”
(Bakara 2:79)
Bu ayet, dinin bir gelir kapısına dönüştürülmesinin çok erken dönemlerden itibaren bir sapma olarak değerlendirildiğini gösterir. Kur’an, bu tür bir tahrifi “hakikatin ticarileştirilmesi” olarak tanımlar ve şiddetle eleştirir. Bu sebeple ücret almamak, sadece etik değil aynı zamanda ontolojik bir zorunluluktur.
---
Modern Yansımalar ve Eleştiriler
Günümüzde dinî söylem büyük ölçüde kurumsallaşmış, profesyonelleşmiş ve ücretlendirilmiştir. Bu durum, Kur’an’daki “ücret almamak” ilkesinin karşısında duran bir yapıya işaret eder. Din görevlilerinin maaşlı olması, Kur’an öğretiminin ücretli kurslara dönüşmesi ve tebliğin ticarileştirilmesi, vahyin temsil biçimini değiştirmiştir. Oysa nebî örnekliği, tebliği bağımsız bireyler üzerinden yürütmeyi önerir.
---
Sonuç
Kur’an’ın sunduğu “ücretsiz tebliğ” ilkesi, sadece bir ahlakî tavır değil; hakikat bilgisinin meşruiyetini koruma altına alan ontolojik bir sınırdır. Tebliğde ücret talep edilmemesi, mesajın safiyetini korur, muhatabı özgürleştirir ve temsilcinin samimiyetini teyit eder. Bu nedenle Kur’an, insanları “ücret istemeyenlere uymaya” çağırırken, hakikat temsilinin temel ölçütünü sunmaktadır. Nebevî çizgide yürümek, bu ölçüye riayet etmekle mümkündür.