😖 KONUŞMAMA 2 Psikolojik Perspektif
---
1. Psikolojik Perspektif: Sessizliğin Zihinsel Arınma İşlevi
Modern psikolojiye göre, konuşmama ve sessizlik, bireyin içsel dünyasıyla yüzleşmesini kolaylaştırır. Sürekli konuşmak, zihni dışa bağlar; sessizlik ise farkındalığı içe çeker. Özellikle “mindfulness” (bilinçli farkındalık) temelli terapilerde, sessizlik uygulamaları zihinsel arınma amacıyla önerilir.
Meryem örneğinde görülen konuşmama, doğum gibi fiziksel ve ruhsal olarak sarsıcı bir olaydan sonra travma sonrası içsel düzeni yeniden kurma girişimi olarak da yorumlanabilir.
Zekeriya örneği ise, beklenmedik bir mucize karşısında “düşünmeden konuşma” refleksini baskılamak ve tepkisel değil bilinçli bir duruş sergilemek açısından değerlidir.
Psikolojik çıkarım: Sessizlik, duygusal dengeyi yeniden kurmak için kullanılan doğal bir savunma ve uyum mekanizmasıdır.
---
2. Nörolojik Perspektif: Dilin Askıya Alınması ve Beyin Dinlenmesi
Nörolojik açıdan konuşmak, beynin prefrontal korteks, Broca ve Wernicke alanlarını etkin şekilde kullanmasını gerektirir. Ancak konuşma kesildiğinde, bu merkezlerin yükü azalır ve beyin, varsayılan mod ağı (default mode network) denen sistemle kendilik farkındalığına geçer.
Sessizlik dönemlerinde beyin, dış dünyadan ziyade içsel düşünce, geçmiş anılar, benlik ve anlam arayışı gibi süreçleri işler.
Meryem ve Zekeriya gibi peygamberî figürlerin, böyle bir suskunluk sürecinde ilahi mesajı içselleştirmeye daha hazır hâle gelmeleri mümkündür.
Nörolojik çıkarım: Konuşmama, beynin tefekkür ve yüksek bilişsel farkındalık moduna geçmesini kolaylaştırır.
---
3. Bilinç Kuramları: Sessizlik ve Öznel Farkındalık
Bilinç felsefesi açısından sessizlik, sadece dışsal bir eylemsizlik değil, öznel deneyimin yoğunlaşmasıdır. Konuştuğumuzda, anlam dışarı akar; sustuğumuzda, anlam içeri çöker.
Meryem’in susması, onun sadece toplumla değil, kendisiyle de yüzleştiği, benliğini ilahi mesajla hizaladığı bir bilinç sürecidir.
Bu durum, "içsel tanıklık" olarak bilinen metabilişsel bir konumlanmaya işaret eder.
Örneğin, Jean-Paul Sartre ve Martin Heidegger gibi filozoflar, sessizliği “varoluşun yankısı” olarak tanımlar. Meryem ve Zekeriya'nın suskunluğu, işte bu yankıyı dinlemeye benzer.
Felsefi çıkarım: Sessizlik, insanın kendi varoluşunu duyumsadığı bir farkındalık alanı açar.
---
4. Modern Terapötik Uygulamalar: “Sessizlik Detoksu”
Günümüzde birçok terapist ve eğitimci, “konuşmama inzivası” gibi pratiklerle bireylere içsel durgunluk kazandırmaya çalışır. Budist gelenekteki Vipassana meditasyonları, günlerce konuşmadan kalmayı esas alır ve bu süre zarfında zihinsel berraklık ve şefkat geliştiği gözlemlenir.
Kur’an’daki konuşmama orucu da bu anlamda bir “nübüvvet temelli sessizlik detoksu” olarak görülebilir: Allah’ın kelâmını içte yankılatan, dış kelimeleri susturan bir ruhsal hizalanma.
---
Sonuç: Kur’anî Sessizlik, Zihinsel Tevhiddir
Kur’an’da geçen konuşmama orucu, modern psikoloji ve nörobilimle uyumlu olarak:
Ruhsal dengeyi sağlar,
Düşünsel derinliği artırır,
Benlik farkındalığını yükseltir,
İlahi kelâmın yankısını netleştirir.
Bu yönüyle Kur’an’daki sessizlik, sadece bir davranış değil, zihinsel ve ontolojik bir tevhid pratiği olarak anlaşılabilir: Sözün sahibi Allah’tır; kul susarak bunu kabul eder.
---