Kayıtlar

tefsiri etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hakk’a Batılı Giydirmek

Resim
Hakk’ı Batılla Karıştırmak: Kur’an’da Gerçeğin Çarpıtılması ve Anlamı İslamî literatürde “hakk” ve “batıl” kavramları, dinî, ahlâkî ve epistemolojik açıdan temel iki karşıt kavramdır. Hakk; gerçek, doğru, adalet, hakikat ve Allah’ın vahyiyle mündemiçtir. Batıl ise yalan, yanlış, sapma, hurafe ve bâtıl inançları ifade eder. “Hakk’ı batılla karıştırmak” veya “hakk’a batılı giydirmek” deyimi doğrudan Kur’an-ı Kerim’de geçmese de Kur’an’ın temel mesajına tam olarak uygundur. Bu kavram, özellikle hakikatin saptırılması, doğruların içinin boşaltılması, gerçeklerin yanlış yorumlanması anlamında kullanılır. Bu makalede, “hakk’ı batılla karıştırmak” kavramının Kur’an’da nasıl ifade edildiği, hangi ayetlerle desteklendiği, bunun teolojik ve sosyolojik anlamları, modern hayata yansımaları ve sonuçları üzerinde durulacaktır. 1. Hakk ve Batıl Kavramları Kur’an’da Kur’an, hakkı ve batılı birbirinin zıddı olarak açıklar. Hakk, hem ontolojik (varlık açısından) hem de epistemolojik (bilgi ve inanç...

KURANDA DEMİR BAHŞEDİLMESİ 🔍

Resim
HADÎD: Keskin Sınır, İlahi Müdahale, Bilincin Uyanışı “Hadîd” (الحديد) kelimesi, “H-D-D” kökünden türeyen ve mübalağa ismi fail kalıbında olan bir isimdir. Bu kök ve ondan türeyen kelimeler, sadece fiziksel anlamlar değil, aynı zamanda güçlü mecazî anlamlar da içerir. Kelimenin Kur’an’daki yerini ve derinliğini anlayabilmek için önce bu kök anlamlarını irdelemek gerekir. 🔤 H-D-D Kökünün Anlam Alanları: Temel Arapça sözlüklerde “ḥadd” kelimesi çok katmanlı anlamlara sahiptir: “Bir şeyi başka bir şeyden ayıran sınır, çizgi” “Her şeyin son noktası, sınırı” “Engellemek, uzaklaştırmak, defetmek” “Edeplendirmek, cezalandırmak” “Öfke, şiddet, hiddet hali” “Keskin görüş, ince farkları ayırt etme yetisi” Bu kökten türeyen "ḥadîd" kelimesi de yalnızca “demir cevheri” anlamında değil, ayırt edici güç , keskinlik , sınır koyuculuk gibi anlamlar taşır. Aynı kökten gelen “ḥaddâd” ise demirci, kapıcı, gardiyan gibi engelleyici, sınırlayıcı ve düzenleyici işlevler...

Can Damarı Metaforu

Resim
Kaf Suresi 16-17. Ayetlerdeki “Habl-i Verid” Metaforu Üzerine Kur’an Çalışması “ Habl-i verîd ” ifadesi Arapça kökenli bir terimdir. Anlamı ve Kökeni: Habl (حبل): “İp, bağ, halat” anlamına gelir. Verîd (وريد): “Şah damar, boyun bölgesindeki önemli damar” demektir. Tıp literatüründe özellikle boyundaki ana toplardamarı ifade eder. Birlikte “ habl-i verîd ” ifadesi “şah damarı bağı”, “şah damarına bağlanan ip”, yani “en hassas, en hayati bağ” anlamını taşır. Kur’an Bağlantısı: Kur’an’da “habl” kelimesi “ip” veya “bağ” anlamında birkaç yerde geçer; Allah’a bağlanmak anlamında kullanılır: “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” (Âl-i İmrân, 3:103) “Verîd” kelimesi ise doğrudan tek başına Kur’an’da geçmez ama tıbbi ve mecazi olarak önemli bir damarı belirtir. 1. Ayetin Metni ve Temel Anlamı Kaf 16-17: “Andolsun ki Biz insanı yarattık; nefsinin kendisine ne fısıldadığını biliriz. Ve Biz ona, (can damarı) ‘habl-i verîd’den daha yakınız.” “Habl-i verîd” : Arapça’da...

 Her Grup Kendi Ateşini Yaktı 🔥

Resim
🔥 Her Grup Kendi Ateşini Yaktı: Kur’an’ın Işığı Yerine İdeolojik Aydınlıklar Hakikatin Işığını Taklit Eden Ateşler Kur’an, hakikatin yolunu arayıp bulanlarla, yalnızca kendi zannını parlatıp hakikatmiş gibi pazarlayanları kesin biçimde ayırır. Bakara Suresi 17. ayet bu ayrımı çarpıcı bir metaforla sunar: “Onların durumu, ateş yakan bir kimsenin hâline benzer; çevresini aydınlatınca, Allah onların nurunu giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır—artık göremezler.” (2:17) Burada söz konusu olan ateş, ışık sanılan ama nur olmayan bir ışıktır. Gerçek bir yol gösterici değil; sahte bir aydınlıktır.  Bugün kendini İslam’a nispet eden hiziplerin ve mezhepçi cemaatlerin çoğu da kendi ateşini yakmış, kendine çağırmakta, kendi yazdığı kitapları "hikmet", kendi liderini "hâdi", kendi yorumunu "vahiy" yerine koymaktadır. --- 🌑 Zannî Işıklara Sığınanlar: Mezhep, Cemaat ve Tarikatların Ateşleri Tarih boyunca “ümmet” olmakla övünen topluluklar, birliğini Kur’an’da ...

Esfel-i Safilin: Rezillik Seviyesi 🧩

Resim
Esfel-i Sâfilîn: İnsanın Ontolojik Rezilliği mi, Vahyin Terk Edilişinin Sonucu mu? Kur’an’ın kısa fakat muazzam mesajlarla dolu sûrelerinden biri olan Tîn Sûresi , insanın yaratılış gayesi, ontolojik yolculuğu ve nihai akıbeti hakkında sarsıcı bir özeti barındırır. Bu sûrede geçen şu ifade, sadece bir ahlâkî düşüşü değil, aynı zamanda bilinç düzeyinde bir kopuşu anlatır: “Sonra onu, ‘esfel-i sâfilîn’e döndürdük.” (Tîn 95:5) 🧩 "Esfel-i Sâfilîn" Ne Demektir? Bu tamlama, hem mekân zarfı (yerin en altı), hem de sıfat (ahlâkın en çürüğü) olarak işlev gören çok yönlü bir ifadedir. Türkçedeki en uygun karşılığı, “alçakların en alçağı” olabilir. Çünkü “alçak” sözcüğü, hem ahlaki çöküntüyü hem de ontolojik düşüklüğü birlikte dile getirir. Bu yönüyle “esfel-i sâfilîn” ifadesi, insanın sadece yaşlılıkla gelen bir düşkünlük hâlini değil; hakikate karşı bilinçli körleşmesini, anlamdan kopuşunu ve hayvanî dürtülere esir düşmesini anlatır. 🧨 Geleneksel Yorumlara Eleştire...

Tek Bir Kelimeye Çağrı 🔎🗣

Resim
Tek Bir Kelimeye Çağrı: Kur’an’da Din Üstü Teslimiyet, Nuhî Miras ve İbrahimî Duruş Kur’an, insanlığı dinî kimliklere değil, tevhid merkezli bir hakikate çağırır. Bu çağrı, tarihsel bir kimlik değil, evrensel bir ilkeyle temellenir: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak ve sadece O’na yönelmek.  Bu çalışmada, Kur’an’ın “tek kelimeye” çağrısı (Âl-i İmrân 3/64), İbrahim’in örnekliği (3/67) ve Nuhî miras (Saffât 37/83) üzerinden incelenerek, modern dünyada dinî kimliklerin neden ayrıştırıcı ve sınır çizici hale geldiği tartışılacaktır.  Makale, Kur’an’ın evrensel hitabının altını çizerken, vahyin tarihsel sürekliliğine dayalı bir tevhid öğretisini savunur. --- 1. Giriş: Kimliklerin Ötesine Geçen Bir Hitap Kur’an kendini “bütün âlemler için bir öğüt ve uyarı” (Furkân 25/1) olarak tanımlar.  Bu tanım, mesajın evrenselliğini, dil, kavim, coğrafya ve zamanla sınırlı olmadığını ortaya koyar.  Ancak tarih içinde bu mesaj, belirli kişi, kavim ya da mezheplerle özdeşleştirilmiş ve...

Onları Allah Gibi Severler 🧠

Resim
“Onları Allah Gibi Severler”: Bakara 165–167 Üzerinden Şirk, Sevgi ve Takipçilik Üzerine Kavramsal Bir İnceleme Kur’an’da şirk, sadece taş-heykel putlara tapmakla sınırlı olmayan, çok katmanlı bir sapmadır. Bakara Suresi 165–167. ayetleri, bu sapmanın duygusal bir boyuta sahip olduğunu, özellikle de sevgi yoluyla Allah’tan başkasına yönelmenin nasıl bir şirk biçimi olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyar. --- 1. Sevgi Yoluyla Şirk: “Allah’ı Sever Gibi Severler” “Onları Allah’ı sever gibi severler” (Bakara 165) Bu ifade, şirk tanımını klasik kalıpların dışına taşır: Allah’tan başkasına tanrısal değer atfetmek, bazen akıldan çok kalple, özellikle de sevgideki aşırılıkla gerçekleşir. 🔍 Kelime Analizi: يُحِبُّونَهُمْ (yuḥibbūnahum): “Onları severler” – kök: ḥ-b-b Bu kök, hem duygusal sevgiyi hem de sadakatle bağlılığı ifade eder. Kur’an’da bu kök, Allah’ın müminleri sevmesi (Maide 54), insanların malları sevmesi (Al-i Imran 14) gibi farklı düzeylerde kullanılır. 📌 Kavramsal Not: Burada ...

Kulak Tıkamak 🦻

Resim
Duyulmak İstenmeyenin Sessizliği: Kur’an Konuşuyor Ama Kim Duyuyor? 🎭 Giriş: Duymak İstemeyene Söylenen Söz Zaman zaman insan, en yüksek hakikati haykırsa da, bir karşılık göremez. Haykırışı duvarlara çarpar gibi yankılanır; ne içeri girer ne bir yankı bulur. Hele ki bu hakikat, Kur’an’dan geliyorsa… İnsanların büyük çoğunluğu onu dinliyormuş gibi yapar, ama duymak istedikleri üç-beş kelime dışında her şey kulaklarını tırmalar. Sözün değeri, bazen içeriğiyle değil, alıcısıyla ölçülür. Ve alıcı, çoğu zaman sadece kendine ait olanı ister: Onaylanmayı, avutulmayı, kabullenilmeyi. Oysa Kur’an çoğu zaman sarsar, sarsıntı ister. Ama modern insan sarsılmak değil, okşanmak ister. --- 👂 Seçici Duyuş: Göz Ucuyla Bakmak, Kulak Ucuyla Duymak Bugünün insanı artık hakikate yüzünü dönmüyor. En fazla göz ucuyla bakıyor. Kıyısından geçiyor ayetlerin. Duyar gibi yapıyor. Oysa duymakla işitmek farklıdır; kulak deliklerinin açık olması, kalp gözünün açık olduğu anlamına gelmez. “Ve onların kalpleri vard...

İbrahim Nebinin Şaşırtan Duası

Resim
 Bakara Suresi 129. ayet şöyle: "Rabbimiz! İçlerinden, onlara ayetlerini okuyacak, onlara Kitabı ve hikmeti öğretecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Şüphesiz üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi sensin." (Bakara 2:129) Bu dua, İbrahim ve İsmail’in birlikte Beyt’in (Kâbe'nin) temellerini yükseltirken yaptıkları dualardan biridir. Burada özellikle istenen şey: 🔹 Ayet okuyan, 🔹 Kitabı öğreten, 🔹 Hikmeti öğreten, 🔹 Nefisleri arındıran bir rasûl gönderilmesidir. 🔎 SORU: “İbrahim’de Kitap ve Hikmet yok muydu?” Kur’an’a göre İbrahim (as) vahiy almış, hatta bir "suhuf" sahibi (bkz: A'lâ 87:19) bir nebi ve rasuldür. Dolayısıyla “kitap”tan muradın ne olduğu, burada “yokluk” değil, başka bir anlam boyutu taşıyor olabilir. --- 🧭 Şimdi meseleyi derinlemesine inceleyelim: 1. “Kitap”tan kasıt ne? Kur’an’da “kitap” kelimesi: Bir vahiy metnini (örneğin Tevrat, İncil, Kur’an), İlahi yasa, ölçü ve hikmeti içeren vahiy külliyatını, Hatta bazı yerlerde ...

Mekke ve Bekke NEDİR ❓️

Resim
 "Mekke" ve "Bekke"  Kur’an’daki kullanımı, anlamları ve aralarındaki derinlikli fark üzerine bir analiz sunalım.  Öyle bir fark ki, bu sadece bir “harf farkı” değil, bir anlam evrimi, hatta bir bilinç sıçramasıdır. 📌 Kur’an’da “Bekke” mi, “Mekke” mi? Neden İki Farklı Kelime? Kur’an’da “Bekke” ifadesi yalnızca bir kez, Âl-i İmrân 3:96'da geçer:  "Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ev, Bekke'de olandır; âlemlere bir bereket ve doğru yol rehberi olarak." Aynı şehir için başka ayetlerde kullanılan isim ise **“Mekke”**dir. (Fetih 48:24) 😲 Şaşırtıcı Soru: Aynı şehir neden iki farklı adla anılır? Bu fark tesadüf mü? Hayır.  Kur’an’da her kelime bilinçli seçilmiş bir kavramsal işarettir.  Şimdi derinlere inelim. 🧠 Etimolojik Düzey: “Bekke” ve “Mekke” Arasındaki Fark Ne? 🔤 Bekke (بكة): Kökü: B-K-K Anlam: "Ezmek, bastırmak, itiş-kakış, sıkışıklık, göğüs göğüse gelmek" İbranice'deki karşılığı: “Baka” → Ağlamak, “Bakha” → Ağlayan vadiler Be...