ALLAH’a Bağlılık

 


ALLAH’a Bağlılık (Salât)

Allah’a bağlılık; menâsık/nusuk yani tekrarlanan ritüel hareketleri harfiyen yerine getirmekle değil, insanlar arası ilişkilerde belli olur.

Hz. İsa’nın (as) ümmetinden olup gerçekten İncil’e bağlı olanlar, “Biz Tanrı’yı gökte değil, komşularımızın davranışlarında görmek isteriz” derler.

İslâm dünyasında ise insanlar Rabbin cemalini görmek için önce ölmeyi, sonra kıyameti, daha sonra da cennete girmeyi beklerler. Açıkça söyleyelim: Bu beklentilerin, ölüm hariç, hiçbirinin garantisi yoktur. Ne acıdır ki bunun böyle olduğunu bilmeyenler çoktur.

Ahiret İnancının İstismarı

Ahiret inancı da yeniden dikkatle gözden geçirilmelidir. Tarihin her döneminde toplumlara egemen olmak isteyen zorba kişiler olmuştur. Bunların ortak özelliği, toplumun kültürel yapısını çok iyi bilmeleridir. Çıkarlarını korumak ve insanları kandırmak için zanlarına dayalı sistemler üretmişlerdir. Bu sistemlerle hem dünyalarını kurmuş hem de insanlara kendi çıkarlarına hizmet edecek bir ahiret anlayışı dayatmışlardır. En çok istismar edilen alan ise dindir.

İşte bu nedenle Müslüman çok uyanık olmak zorundadır. Basiret yalnızca bireysel bir bilinç değil; aynı zamanda toplumsal bir görevdir. Müslüman, Allah’ın zikri (vahyi) üzerinde bulunurken başkalarını da buna çağırmalı; Zikir’den dönenlerle ve başkalarını da saptıranlarla mücadele etmelidir. Zikir’den dönmek ille de dini inkâr ederek olmaz. Dinin içinde görünüp hatta dindarlığıyla övünenler, hayatın düşük zevkleri uğruna Zikir’den dönebilmektedir.

Tevhidî Yapının Önemi

Asabiyet (kabilecilik, etnik köken, ideoloji) veya ganimet için değil; itikat (adalet, eşitlik, özgürlük gibi insanı onurlandıran değerler) uğruna mücadele etmeyi göze alan Müslümanlar, sağlam bir tevhidî toplumsal yapı kurmak zorundadır. Aksi hâlde günahlardan kurtuluş mümkün değildir. Müslüman, yaşadığı toplumun her alanını günahsız yaşanabilir bir yapıya kavuşturmak için çabalayan insandır.

Allah şöyle buyurur:
“Bizim Zikrimizden geri dönüp başkalarını da döndürmeye çalışanlara ve sadece yaşamın düşük zevklerini isteyenlere karşı dur, onlara fırsat verme.” (Necm 53:29)

Eğer bir beldede zanlara dayalı bir düzen varsa, orada zalim bir güç de vardır. Bu güç insanları sürekli Zikir’den uzaklaştırmaya çalışır. Buna karşı tevhidî bir güç oluşturulursa ve şer güçlere galip gelinirse, Allah ufak tefek kusurları affeder:
“Onlar ki, büyük günahlardan ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Ancak daha önce işlemek zorunda kaldıkları ufak tefek kusurlar başka… Rabbin geniş mağfiretlidir. O, sizi topraktan yarattığında ve analarınızın karnında cenin hâlinde bulunduğunuzda hâlinizi en iyi bilendir. Kendinizi temize çıkarmaya kalkışmayın; Allah’a karşı sorumluluk bilincine ulaşanı en iyi O bilir.” (Necm 53:32)

Din Tüccarlarına Karşı Uyanıklık

Hiçbir suç cezasız, hiçbir iyilik de ödülsüz kalmaz. Bu hem insanlar arası ilişkilerde hem de Allah’a karşı sorumlulukta geçerlidir. Zikr’e bağlı kalanlar mükâfatlandırılır, Zikr’den dönüp başkalarını da saptıranlar ise cezalandırılır.

Bugün İslamî düşünce toplumsal hayatta yer etmeye başlayınca birçok kurum (başta diyanet ve ilahiyat çevreleri) bundan rahatsız olmakta, çeşitli yöntemlerle insanları bu yeni yönelişten alıkoymaya çalışmaktadır. Önce inanmış gibi görünüp sonra dönenler, başkalarını da beraberlerinde sürüklemek isterler. “Günah yüklenme, şefaat etme” gibi vaatlerle insanları kandırırlar. Oysa Kur’an açıkça bildirir: Hiç kimse kimsenin günahını yüklenemez, hiç kimsenin Allah katında torpil hakkı yoktur.

Aile ve Eşitlik

İnsan erkek ve kadın olarak, fakat eş olarak yaratılmıştır. Eşlerin Allah’a bağlılıkları, birbirlerine karşı davranışlarında belli olur. Adalet, eşitlik, huzur ve güven içinde yürüyen evlilikler Kur’an’ın istediğidir. Buna göre çok eşlilik meselesi de yeniden gözden geçirilmelidir. Nisa 4:3’teki adalet vurgusu dikkat çekicidir. Adaletin tesis edilemediği yerde çok eşlilik Kur’an’ın ruhuna aykırıdır.

Helak Gerçeği

Toplumlar her dönemde uyarılmıştır. Günümüz dünyasında da insanların çoğu helakı hak etmiştir. Allah mühlet vererek topluca helakı ertelemiştir. Fakat çağdaş insan kendi kendini helak etmiştir. Dünyada zulüm, adaletsizlik ve bunalım hâkimdir. Bir azınlık arzularını tatmin ederken çoğunluk sefalet içinde kıvranmaktadır.

Muhammed A. el-Câbirî’nin dediği gibi:
Kabile (şecere) ve ganimet (secer) peşinde koşanlara karşı, inanç (itikad), adalet, eşitlik ve özgürlük gibi değerler için mücadele edenlerden olmak gerekir. İşte böylesine salât etmek, yani onları desteklemek, Allah’a bağlılığımızın en büyük göstergesidir.

Allah şöyle buyurur:

“Göklerdekiler ve yerdekiler Allah’ındır. Sonunda kötülük yapanları yaptıklarından dolayı cezalandırır, iyilik yapanları da daha iyisiyle mükâfatlandırır. Şimdi siz bu söze mi şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz? Kibirlenip başkaldırıyorsunuz! Haydi, Allah’ın kanunlarına boyun eğin ve O’nun için çalışın, üretin.” (Necm 53:31, 59-62)

Yorumlar

Öne çıkan Makaleler

Kurana göre Sevgi ile Aşk ❤

YASAK MEYVE ? 🍎

Habibullah demek ŞİRKTİR 📣