Tat Veren Dil, Tat Kaçıran Kavramlar
Kavram Kargaşası
Yüz yüze konuşurken ne kadar rahatsızız değil mi? Ne kavramlar havada uçuşur, ne de modern sözlüğün tümünü yanımızda taşırız. Bilmediğimiz yığınla kelimeyi bir oturuşta karşımızdakinin yüzüne boca etmeyiz. Sonuçta üç beş yüz kelimeyle derdimizi de tasamızı da rahatlıkla anlatırız. Güncel lehçemiz vardır. Konuşamasak da alnımızdaki çizgiler içinde bulunduğumuz hâli gayet iyi anlatır. Bu, yüz yüze konuşmanın, hasbihalin ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Yüzünü hiç görmediğimiz insanlarla da iletişim kurabilelim diye Yüce Allah, kalemi öğretmiş insana. Konuşamazsak yazarız. Ama bugün yazışmak öyle bir hâl aldı ki; bir doğruyu anlatacağız derken yanına on kilo laf salatası doğrayıp özünü kaybediyoruz. Şu iletişim çağında iletişim kuramaz olduk. İnsanlar ceplerinde “BÜYÜK DÜNYA SÖZLÜĞÜ” taşır hale geldi. Ahmet’e başka, Mehmet’e başka üslupla yazıyoruz. Çünkü sözlüğün dibi yok.
Din adına üretilen yeni yazı dilleri ise büsbütün ürkütücü. Aynı dili konuştuğumuzu zannettiğimiz toplumda, elit kalem erbabıyla bir türlü iletişim kuramıyoruz. Yazı dilleri ayrı, konuşma dilleri ayrı. Eskiden TV’de bir kötülük görünce “vay ahlaksız” derdik. Şimdi ahlaksızlık “gayri ahlaki”, edepsizlik “yanlış davranış” yahut “davranış bozukluğu” oldu. Eskiden “muttaki” derdik, şimdi “erdemli birey”. Güzel davranışlara “takva” derdik, şimdi “pozitif bilinç”. Belki manaları yakın ama mesele “eşek ve semer” ilişkisi. Altın semer de vursanız, eşek eşektir.
Yazı dilimiz Batı’ya kayıyor. Doğunun lehçesi yavaş yavaş çekiliyor. İnsan bazen bu kalem sahiplerini okuyunca kendini “Almanya’ya yeni yerleşmiş Ankaralı” gibi yabancı hissediyor.
En kötüsü, bu kavram bataklığından nasibini almış bir Müslümanla sohbet etmek. Aman Allah’ım! Sanırsınız ki “Kirâmen Kâtibîn” ile yazışıyorsunuz. Ezberledikleri modern kavramları bir solukta önünüze yığıyorlar. Bu ağırlığı nasıl taşısın bünye? Hem ruhsuz, hem tatsız. İletişim kuramıyorsunuz.
Peki bu değişim iyiye mi işaret? Asla. Batı terimlerini İslam’a uyarlamak “tat” boyutunu yok ediyor. Bu dille yazan entel dantel kalemlerde ruh yok. Anlattığını özümseyemiyorsunuz. “İşte bu benim derdim” diyemiyorsunuz. Doğru şeyler söyleseler bile anlamakta zorlanıyorsunuz.
Belki sıradan görünmemek için bu dili seçiyorlar. Ama bize mâl olmuş Kur’anî kavramların modern karşılıklarla sunulması, insanı ezanın Türkçe okunması gibi yaralıyor. Ruhunu kaybediyor. Müslüman ahlakı üzerine yazılmış bir yazıyı okuduğunuzda, kendinizi AB müzakereleri raporu okuyor gibi hissediyorsunuz. İçinize işlemiyor, hissettirmiyor, yaşatmıyor.
Bu da gösteriyor ki kavramları değiştirmek kolay, ama kafa yapısını değiştirmek zor. Görünen köy kılavuz istemiyor. Bir yaralı parmağa işeyemeyenler entel ağabeylik taslıyor. Modern lehçeyi eskiyle kıyaslıyorsunuz, ataların anlattığını bunlar da anlatıyor aslında. Değişen sadece kavramlar. Asıl değişmesi gereken kafalar.
Ne acıdır ki bu kavram karmaşasına “modern Müslümanlık” diyorlar. Oysa Firavun döneminde yaşasalardı, Firavun bunlarla misket bile oynamazdı. Samiri döneminde olsalar, Samiri bunlara altından buzağı yapmaya bile üşenirdi; alüminyumdan yapar başından savardı.
Hep yazıyor, hep okuyoruz. Neden? Belki Kur’an’ı daha iyi anlarız diye. Kocaman bir yalan bu. Kapitalist dünyanın tuzağı, kitap satış politikası. Bu entel dantel yazılarla Kur’an’ı anlamak mümkün değil. Çünkü “tat” yok. Tadı kaybederseniz Kur’an’ı da anlayamazsınız.
O yüzden en iyisi: basit, saf, sade kalmak. Bu yazıların bahçesinin önünden bile geçmemek. Onların kavram çatlatmacasına aldırış etmemek. En layık olunan, dokununca tat alabildiğiniz, hissedebildiğiniz kaynağa yönelmek. Kur’an kavramlarına sahip çıkmak. Onlarla oynayanları azarlamak.
Bakmayın lehçelerinin değiştiğine; kafaları aynı, zihniyetleri aynı. Kur’an’ın önündeki engelleri modernleştiriyorlar. Çoğu farkında olmadan engel oluyor. Modernizmle İslam’ı harmanlayarak iyilik yaptığını sanan entel dantel ağabeylere tek söz yeter:
“Gölge etmeyin, başka ihsan istemez.”
Yorumlar
Yorum Gönder