Din, Ekonomiye Dokunmadan Etkili Olamaz



Din, Ekonomiye Dokunmadan Etkili Olamaz

Din, hayatın yalnızca özel alanına, camiye, mezarlığa ya da dua saatlerine hapsedildiğinde; toplumu dönüştürme gücünü kaybeder. Gerçek bir dinî mesaj, hayatın her alanını kuşatır: adaleti, ahlâkı, siyaseti, ticareti ve özellikle de ekonomiyi. Çünkü insanı şekillendiren en temel alan, onun geçim derdiyle, kazancı ve harcamasıyla ilgilidir. İşte bu yüzden din, ekonomik alana dokunmadan toplumu dönüştüremez.

Nebîlerin Hedefinde Ekonomik Ahlâk Vardı

Kur’an’ın bize tanıttığı peygamber profili; yalnızca ahiret inancı çağrısı yapan değil, aynı zamanda toplumun adaletsiz ekonomik yapısına meydan okuyan bir örnektir. Özellikle Şuayb Peygamber’in mesajı bunun en açık delilidir:

“Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.”
(A’râf 7/85)

Şuayb’a karşı çıkanların cevabı ise, dinin ekonomiyle temasına gösterilen tipik bir tepkiyi yansıtır:

“Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarını terk etmemizi ya da mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmamamızı mı emrediyorsun?”
(Hûd 11/87)

Bu ayette açıkça görülüyor ki, dinin ekonomik düzeni sorgulaması, her zaman için statükoyu rahatsız etmiştir. Ama Şuayb, bu baskıya boyun eğmemiş; çünkü gerçek bir din, insanların servetle kurduğu ilişkileri sorgulamak zorundadır.

“Hüküm Allah’ındır” Sözünün Ekonomideki Yansıması

Kur’an’da geçen “hüküm yalnız Allah’ındır” (Yûsuf 12/40) ifadesi, sadece inançla ilgili değil, aynı zamanda değerler sistemiyle ilgilidir. Hüküm Allah’a aitse; hangi malın helal, hangi kazancın haram, hangi ölçünün adil olduğuna da O karar verir. Bu bağlamda, ekonomik adaleti belirlemek de Allah’ın hükmü dâhilindedir.

Bu hükmün en kritik alanlarından biri de riba meselesidir.

Riba: Kur’an’ın Ekonomik Zulme Karşı En Sert Tavrı

Kur’an, riba (kazançsız borçtan doğan haksız artış) sistemine karşı sadece ahlâkî değil, ilâhî bir savaş diliyle tepki gösterir:

“Eğer (riba uygulamasını) terk etmezseniz, Allah ve Resulü’yle savaşa girdiğinizi bilin.”
(Bakara 2/279)

Bu ifade, Kur’an’daki en sert uyarılardan biridir. Çünkü riba, güçlülerin zayıfları ezdiği, borçla çaresizleri esir aldığı bir düzenin temelidir. Böyle bir düzen, dinin getirdiği adalet anlayışını doğrudan yok eder.

“Allah ribayı yok eder, sadakaları bereketlendirir.”
(Bakara 2/276)

Burada “yok etmek” anlamında kullanılan fiil, bir sistemin çökertilmesi anlamına gelir. Riba sistemi, bireyin ruhunu çürütmekle kalmaz, toplumun yapısını da bozar.

Zekât ve İnfak: Servetin Temizlenmesi ve Dengeye Gelmesi

Din, sadece riba gibi sömürü mekanizmalarını yasaklamakla kalmaz, servetin yeniden dağıtımını da emreder. Bu dağıtımın iki temel aracı vardır: zekât ve infak. Kur’an, zenginlerin mallarında yoksulların da hakkı olduğunu vurgular:

“Onların mallarında isteyen ve mahrum olan için bir hak vardır.”
(Zâriyât 51/19)

Bu ayet, servet üzerinde bireysel tasarrufun mutlak olmadığını ilan eder. Zekât ve infak, hem malı temizler hem toplumsal dengeyi sağlar. Çünkü dindarlık, sadece bireysel vicdanda değil, kolektif adalette anlam kazanır.

Modern Dönemde Ekonomiden Kopuk Din: İşlevsiz Bir Ritüel

Bugün din çoğu zaman camiye, mezarlığa, cuma hutbesine sıkıştırılmış; piyasaya, bankaya, ticaret alanına, işveren-işçi ilişkisine giremez hâle getirilmiştir. Bu yüzden de toplumda ne yoksulluk azalmakta ne adalet yaygınlaşmaktadır. Zira dinin vicdanlara hitap ettiği ama sofralara, maaşlara, borçlara dokunmadığı bir yerde, inanç sadece törensel bir alışkanlığa dönüşür.

Böyle bir ortamda:

  • İnsan, namaz kılar ama işçisini sömürür.

  • İnsan, oruç tutar ama borçluya riba uygular.

  • İnsan, hacdan döner ama haksız kazancı bırakmaz.

Bu çelişkilerin nedeni, dinin ekonomik alanla ilişkisinin koparılmış olmasıdır.

Peygamberler Çarşıda Dolaşıyordu

Kur’an, peygamberlere yöneltilen şu tuhaf eleştiriyi aktarır:

“Bu nasıl peygamber! Yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor...”
(Furkân 25/7)

Oysa bu ifade, aslında peygamberlerin halkın içinden biri olduğunu, çarşıda dolaşarak doğrudan ekonomik ve toplumsal hayatın içine müdahil olduklarını gösterir. Peygamberler çarşıda dolaşıyordu çünkü orası hayatın döndüğü yerdi. İbadetin, ahlâkın, adaletin, zulmün ve fırsatçılığın en yoğun yaşandığı yer çarşıydı.

Bugün de tebliğin yeri, sadece cami kürsüsü değil; pazar yeri, iş yeri, banka sırası, esnaf dükkânı olmalıdır. Din, ekonomik alana geri dönmelidir.

Sonuç: Din, Hayatın Ekonomik Temellerine Müdahale Etmeden Eksiktir

Kur’an’ın anlattığı din; sadece inanç esasları değil, yaşamın adaletle örgülenmesi için bir çağrıdır. Bu adaletin en çetin sınavı da servetle olur. Eğer din riba düzenini sorgulamıyor, zekât ve infakı bir kültüre dönüştüremiyor, emeği korumuyor, zenginliği dengelemiyor ve toplumsal dayanışmayı kuramıyorsa; o din, adalet üretmez.

Adalet üretmeyen bir din ise yalnızca düzenin meşrulaştırıcısı olur.

İşte bu yüzden;

Din, ekonomik alana dokunmadan etkili olamaz.

Yorumlar

Öne çıkan Makaleler

Kurana göre Sevgi ile Aşk ❤

YASAK MEYVE ? 🍎

Habibullah demek ŞİRKTİR 📣