Gönlü İslâm’a Isındırmak: Sadece İman Yetmez mi?
Kur’ân-ı Kerîm, insanların yalnızca iman etmelerini değil, aynı zamanda gönülden teslim olmalarını da hedefler. Bu bağlamda "gönlü İslâm’a ısındırmak" tabiri, yüzeydeki bir inanç beyanının ötesinde, kalbin İslâm’a açılmasını, yani imanın bilinçle ve içtenlikle kabulünü ifade eder. Kur’ân’daki tabiriyle bu kişiler "muallafetu kulûbihim" olarak adlandırılır.
Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.
Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.
İman Etmek Yeterli Değil mi?
Bu sorunun cevabı, imanın mahiyetiyle doğrudan ilişkilidir. Kur’an’a göre iman:
-
Sadece bir dil beyanı değil,
-
Kalpte yakîn derecesine ulaşan bir tasdik,
-
Davranışlara yansıyan bir bilinç durumudur.
Kur’ân şöyle buyurur:
“Bedevîler: 'İman ettik' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz, ama 'İslâm olduk' deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.” (Hucurât, 49/14)
Bu ayette açıkça görülüyor ki iman etmek, sadece bir sözle değil, kalbin derinliklerinde yer bulmakla tamam olur. O hâlde, gönlün İslâm’a ısınması, imanın kemale erme sürecinin önemli bir parçasıdır.
Muallafetu Kulûbihim Ne Anlama Gelir?
Tevbe Sûresi 60. ayette geçen “muallafetu kulûbihim” ifadesi, zekâtın verilebileceği sekiz sınıftan biridir. Bunlar, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimselerdir. Bu grup için yapılan harcamalar, sadece maddî yardım değil, aynı zamanda bir gönül kazanma ve bilinç inşası aracıdır. Bu kavram bize şunu gösterir: İslâm, yalnızca fıkhî statüye (Müslüman oldum demek) değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel yakınlığa da önem verir.
Neden Gönül?
Çünkü İslâm bir gönül dinidir. Kalbin onaylamadığı bir inanç, dışarıdan ne kadar kusursuz görünse de, Kur’ân nazarında eksiktir:
“Allah, iman edenlerin kalplerine güven indirir ki, onlar imanlarına iman katsınlar.” (Fetih, 48/4)
Demek ki iman, sabit bir hâl değil; sürekli bir derinleşme sürecidir. Gönül bu sürece girmemişse, kişi sadece “İslâm dairesinde” sayılabilir ama imanın içselleşme düzeyinde geridedir.
Sonuç: Gönül Isınmadan İslâm Tamamlanmaz
Kur’ân, inanan bireylerin kalben de teslim olmalarını, yani sadece "iman ettik" demekle yetinmeyip, bu imanı anlayarak, severek ve yaşayarak içselleştirmelerini ister. Bu yüzden gönlü İslâm’a ısındırmak, sadece bireysel bir kazanım değil, aynı zamanda toplumsal barışı, vicdanî adaleti ve ahlakî olgunluğu tesis eden bir ilkedir.
İman bir kapıdır, ama o kapıdan içeriye gönülle girilir. Çünkü gönülsüz bir iman, şekilsel bir aidiyetten öteye geçemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder