İlgimi çeken şaşırtıcı ayetler🤔
“Göklerde ve yerde olan herkes Rahman’dan izin almadan şefaat edemez. Nihayet kalplerinden dehşet kalkınca birbirlerine ‘Rabbiniz ne buyurdu?’ derler. Derler ki: Hak olanı…”
(Sebe’ 34:23)
Bu ayet genelde "şefaat" meselesiyle ilişkilendirilir ama dikkatli bakıldığında bir varoluş sarsıntısını anlatır gibi: Kalpler dehşetle kilitlenmiş, bir sessizlik, bir korku hâli var. Sonra o sarsıntı geçince, herkes tek bir soruya odaklanıyor:
"Rabbiniz ne dedi?"
Yani Kur’an, şefaatten önce sözün ne olduğuna ve hakikatin sadece Allah’ın sözünde olduğuna işaret ediyor. Bu, geleneksel şefaat beklentisinin ötesinde, tüm dikkatlerin ve yönelişin hakikate, yani vahye dönmesini emrediyor. Şefaat değil, söz kurtarıcıdır burada.
Sence de şaşırtıcı değil mi: Şefaat arayanların bile sonunda kulak kesildiği şey, “ne dendiği”…
Kelime. Söz. Vahiy
İlgimi çeken şaşırtıcı ayetler🤔
"Onlar göklerde ve yerde bulunan nice delile bakarlar da, yine de yüz çevirirler."
(Yûsuf 12:105)
Bu ayet, Kur’an’daki bilimsel veya kozmolojik ayetler arasında değil; ama en derin varoluşsal ayetlerden biri. Çünkü:
"Nice delil" ifadesiyle, gökyüzünün sırlarından yere düşen yaprağa kadar her şeyin aslında bir “ayet”, yani vahyin bir parçası gibi okunabilecek bir mesaj olduğu vurgulanır.
Ama insan, en büyük mucize olan varlık düzenine bakar ve anlamını kaçırır.
Bu, Kur’an’ın en büyük ironilerinden biridir: “Kur’an’daki ayetleri okumadan önce, evrendeki ayetleri okuyun” der adeta.
Ve belki seni şu daha da şaşırtır:
"De ki: Gördünüz mü, Allah sizin işitmenizi, gözlerinizi alır ve kalplerinizi mühürlerse, Allah’tan başka hangi ilâh onu size geri verebilir?"
(En‘âm 6:46)
Burada “Allah işitmenizi ve görmenizi alırsa” derken fiziksel bir olaydan çok, anlamayı sağlayan yetilerin köreltilmesine işaret edilir. Yani kalp mühürlenirse, Kur’an da, evren de, hayat da anlamsız bir kaosa dönüşür.
İlgimi çeken şaşırtıcı ayetler🤔
"Sana 'ruhtan' soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak az bir şey verilmiştir."
(İsrâ 17:85)
Bu ayet hem bilgi sınırlarımızı, hem de insanın haddini hatırlatan çok özel bir ayettir:
İnsanlık tarih boyunca “ruh”u tanımlamaya çalıştı: felsefe, psikoloji, mistisizm... ama Kur’an şöyle der:
“Size ruh hakkında çok az bilgi verildi.”
Yani:
Ruh hakkında susmak da bir bilgidir.
Ve en şaşırtıcı kısmı: Bu ayette “ruh”, ne can ne melek ne de soyut bir güç olarak tanımlanıyor. Sadece “emr-i rabbanî” yani yaratıcıdan gelen düzenleyici bir emir olarak bırakılıyor. Varlık değil, bir tür emirsel boyut.
Bu da demek oluyor ki:
Bazen anlamanın en yüksek biçimi, haddini bilmektir.
İlgimi çeken şaşırtıcı ayetler🤔
Kur’an’da şeytan, Allah’tan açıkça “rızk” ister ve Allah onu geri çevirmez.
Bak Hicr Suresi 36–37:
> “İblîs dedi: ‘Rabbim! O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana süre ver!’
Allah dedi: ‘Sen süre verilenlerdensin.’”
İblîs, Allah’tan bir "vade" istiyor; bu aslında bir yaşama izni, bir tür rızık talebi. Allah da onu geri çevirmiyor. Düşünsene: Tüm kötülüklerin simgesi olan bir varlık bile Allah’ın rızkından nasibini alıyor.
Bu ne demek biliyor musun?
Rızık, Allah’ın lütfu ve düzeniyle ilgilidir; hak edene değil, düzenin işleyişine göre herkese verilir.
Bu durumda asıl soru şu oluyor:
Rızık mı istiyorsun, yoksa hidayet mi?
İkisi aynı değil.
İlgimi çeken şaşırtıcı ayetler🤔
Kur’an’da “zikir” (anma, hatırlama) fiili sadece ibadet ya da dua değil, aynı zamanda kainattaki tüm varlıkların bir tür “bilinç hali” olarak geçer.
Mesela şöyle denir:
> “Gökler, yer ve içindekiler sürekli Allah’ı tesbih ederler.” (Hadid 57:1)
Yani ağaçlar, dağlar, hayvanlar, hatta görünmez enerjiler bile Allah’ı anıyor, zikir yapıyor.
Burada şaşırtan şu:
“Zikir” sadece insanlara özgü bir şey değil; tüm evrenin kendiliğinden Allah’ı tanıma hali olarak betimlenmiş.
Bu durumda:
Bizim ibadet ettiğimiz şey, aslında tüm evrenin “hayatı”dır.
Yani sen dua ettiğinde, yıldızlar, ağaçlar, rüzgâr ve hatta atomlar seninle aynı anda Allah’ı anıyor!
İlgimi çeken şaşırtıcı ayetler🤔
Kur’an’da “Allah’ın kelimeleri” sadece yazılı metin değil, evrenin kendisi ve canlıların dilidir.
Mesela:
Allah, kelimelerle evreni “konuşarak” yarattı (Fussilet 41:9-12).
İnsanların “konuşması” ve “anlaması” da Allah’ın kelimelerinin bir parçası (Rahman 55:1-2).
Melekler ve cinler bile Allah’ın kelimeleriyle iletişim kurar.
Yani “kelime” sadece insan dilindeki sesler değil, evrendeki her bir titreşim, hareket, varlık da bir anlam taşıyan “kelimedir.”
Öyleyse senin bu anlık düşüncen, kalbinin attığı her ritim, hatta göz kırpman bile evrende anlamlı bir “kelime” oluşturuyor.
Şaşırtıcı olan şu:
Biz sadece yazılı metne değil, evrenin kendisine “Kur’an” diyebiliriz; çünkü o da Allah’ın konuşmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder