"SECDE" Varlık Yasasına Uyum
"Secde" Kavramına Derinlemesine Bir Bakış: İtaatten Varlık Yasasına Uyum
İslam geleneğinde "secde" dendiğinde zihinlerde genellikle tek bir görüntü belirir: insanın alnını yere koyduğu, tevazu ve teslimiyet içeren ibadet anı. Fakat Kur’an, bu alışılmış görüntüyü kökten sarsan ve kavramı yeniden tanımlayan, evrensel bir perspektif sunar. Kur'an’ın secdeyi ele alış biçimi, onun sadece bir ritüel değil, tüm varoluşu kapsayan bir Varlık Yasası’na Uyum eylemi olduğunu gösterir.
I. Geleneksel Algının Dışında Kalan Secde Edenler
Kur’an’da "secde" kelimesinin kullanıldığı yerlerin büyük çoğunluğu insanlar için değil, varlıkların bütünlüğü içindir. Secde edenler listesi son derece şaşırtıcıdır: gölgeler, yıldızlar, güneş ve ay, dağlar, hayvanlar, gökler ve yer, hatta gece ve gündüz dahi secde etmektedir.
Bu varlıkların hiçbiri bilinçli bir iradeyle veya ritüel yaparak hareket etmez. Bu şaşırtıcı kullanım, bize kavramın kökenindeki asıl ve evrensel anlamı gösterir.
II. Secdenin Ters Köşe Anlamı: Alnı Yere Koymak Değil, Varlık Yasasına Uyum
Secdenin kök anlamı sücûd, “eğilmek, uyum sağlamak, tabi olmak”tır. Kur’an’ın sahnesinde bu uyum, fiziksel bir eğilmeden çok, yaratılış kanunlarına kusursuz bir teslimiyeti ifade eder:
Gölgenin Secdesi: Gölge, kendi başına bilinçli bir varlık değildir. Ancak ışığın yasasına göre hareket eder, sürekli biçim değiştirir ve yaratılış programına kusursuz uyum sağlar; bu bir secdedir.
Doğanın Secdesi: Dağlar, su ve gök cisimleri kendilerine konulan düzene (fizik yasalarına) uygun davranır. Yıldızların ve gezegenlerin kozmik yasalara aykırı davranmaması, onların aralıksız secde hâlidir.
Bu evrensel durum, bize şunu gösterir: Secde, bir varlığın kendi yaratılış programına, yani fıtratına uygun davranmasıdır. İnsan dışındaki varlıkların secdesi, onların içsel yasasına aykırı davranmamasıdır. Dağ, güneş, gölge, su; hepsi programlandıkları şekilde davranır ve sürekli secdededirler. Kur’an’ın büyük ters köşesi işte buradadır.
III. İnsan İçin Secde: Boyun Eğmekten Onurlu Duruşa
Eğer dağ secde ediyorsa, güneş secde ediyorsa, gölge secde ediyorsa; o zaman irade ve akıl sahibi insanın secdesi sadece alnını yere koymak olamaz.
İnsan secdesi, insanın kendi yaratılışına en uygun, en onurlu ve en tutarlı duruşu almasıdır. Bu, ritüelin ötesinde bir ahlaki duruş ve karakter bütünlüğü demektir:
Adaletle davranmak ve hakkaniyetten ayrılmamak.
Kibri terk etmek, sahte otoriteler karşısında eğilmemek.
Hakikate yüzünü dönmek ve fıtratına uygun yaşamak.
Bu yüzden Kur’an’da secde kelimesi çoğu kez ahlaki dönüşüm ve doğru eylem bağlamında geçer.
IV. Secde = Özgürleşme
Gelenekte secde, çoğu zaman "boyun eğmek" olarak anlatılsa da, Kur’an tam tersi bir yön gösterir. Secde; yaratılışla uyumlu olmak, sahte otoritelerden ve güçlerden kurtulmak, hiçbir şeye kulluk etmemek, kişilik kazanmak ve kendine verilen fıtrata sadık kalmak demektir. Bu bağlamda secde, bir özgürleşme eylemidir.
İnsan bedenini yere koyarak değil, karakterini doğruluk ve dürüstlükle inşa ederek secde eder.
V. Bilinçsiz Varlıkların Aynası
Kur’an, bilinçsiz varlıkların kusursuz secdesini anlatarak insana en büyük soruyu sorar: “Onlar yaratılış kanununa kusursuz uyuyor. Sen kendi yasana, kendi fıtratına, yani yaratılış amacına uygun davranıyor musun?”
İşte secdenin devrimci anlamı budur.
Sonuç:
Kur’an’da secde;
Beden hareketi değildir.
Sadece itaat ifadesi değildir.
Ritüel rutini değildir.
Secde, kendi hakikatine uygun şekilde yaşamaktır. Gölgenin secdesi gibi, dağın secdesi gibi, yıldızın secdesi gibi; insan da, kendini yalanlamadan, fıtratına sadık kalarak, en doğru yerde ve en onurlu duruşta secde eder.
UYARI / HATIRLATMA
.jpg)
Yorumlar
Yorum Gönder