Ben Peygamberlerin İlki Değilim ⚡
⚡ “Ben Peygamberlerin İlki Değilim…”
(Ahkâf 9): Kur’an Işığında Peygamber Algısının Anatomisi
I. Giriş: Hakikatle Yüzleşmeyi Engelleyen En Büyük Bariyer
Din adına konuşan kalabalıklar, yüzyıllardır bir şeyin etrafında birleşti: Peygamberi olağanüstüleştirerek, mesajı görünmez kılmak. Oysa Kur’an’ın merkezindeki hakikat, insanın sorumluluğunu vurgular ve Peygamber'in rolünü sadece taşıyıcı olarak belirler.
Bu radikal yaklaşımın en net ifade edildiği âyetlerden biri Ahkâf 9’dur:
“De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim; bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım; ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim.” (Ahkâf, 46:9)
Bu âyet, gelenek tarafından oluşturulmuş kutsal yanılgıları, zihin konforunu ve peygamber algısındaki mitolojik fazlalığı kökünden sarsar.
II. Peygamber Değil, Mesaj Merkezde: Kur’an’ın Radikal Çıkışı
Ahkâf 9, Peygamber'in insanüstü bir varlık olmadığını, sadece vahyin taşıyıcısı olduğunu netleştirir. Bu mesajı diğer âyetler de destekler:
1. "Sadece Bir İnsanım": Beşeriyetin Vurgulanması
Peygamber, ilahlaştırılmaya karşı bizzat uyarılmıştır. Peygamber’in kendi ağzından gelen bu ifade, onun üst-insan olmadığını belirtir:
“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana vahyediliyor ki, ilâhınız sadece bir tek ilâhtır…” (Kehf, 18:110)
Bu, Peygamber üzerinden yeni bir din üretme veya onu vahye eşitleme çabasına karşı Kur'anî bir settir. Peygamberi kutsallaştırmak insanı rahatlatırken, mesaja uymak ise sorumluluk yükler. Ahkâf 9 ve Kehf 110, işte bu konforu yıkar.
III. “İlki Değilim”: Evrensel Mesaj ve Ortak Akıl
Peygamberin, "Ben peygamberlerin ilki değilim" ifadesi, sunduğu hakikatin yeni veya dar bir kültüre mahkûm olmadığını vurgular.
“Biz her ümmete, ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan (bâtıl otoritelerden) kaçının’ diye bir elçi gönderdik…” (Nahl, 16:36)
Bu, ilahi mesajın evrensel bir akıl ve insanlığın ortak mirası olduğu anlamına gelir. Ahkâf 9, dar mezhep ve gelenek kibrine meydan okur: "Benim dinim en üstün, benim geleneğim en sahih" diyen anlayışa karşı, "Bu, senin malın değil; insanlığın ortak mirasıdır" der. Hakikat, toplumların ürettiği ritüellerin ve kutsal alışkanlıkların çok ötesindedir.
IV. “Ben Bilmem”: Bilinmezlik Karşısında Tevazu ve Sorumluluk
Ahkâf 9’daki en sarsıcı ifade şudur: "Bana ve size ne yapılacağını bilmem."
Bu ifade, din adına her şeyi bildiğini iddia edenlerin üzerine bir gök taşı gibi düşer. Kur'an, Peygamber'in bile geleceği veya akıbetleri bilmediğini, gaybın sadece Allah’a ait olduğunu kesinleştirir:
“De ki: Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı bilmez…” (Neml, 27:65)
Bu âyet, o günün Mekke'sindeki kâhinlik algısını yıktığı gibi, bugün de "Kim cennete gider?", "Kim sapık, kim hidayette?", "Hangi ameller kesin kurtarır?" gibi soruların cevabını kendi adına ilan etme kibrini yerle bir eder. Peygamber bile kendi hakkında hüküm vermezken, bir insanın başkalarının akıbetini belirlemesi tevhid dışı bir iddiadır.
V. “Ben Vahyedilene Uyarım”: İnsanüstü Rol Reddi ve Sınırların Korunması
Peygamberin kendi diliyle koyduğu son nokta, dinin sınırlarını netleştirir: "Ben sadece bana vahyedilene uyarım."
Kur'an, Peygamber'i vahiy dışına çıkmaması konusunda kesin bir dille uyarır:
“Eğer (Peygamber) bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı, elbette onu sağ elinden (kuvvetle) yakalardık, sonra da onun şah damarını keserdik.” (Hâkka, 69:44-46)
Bu, Peygamber'in Kur'an dışında bir otorite olmadığı, hüküm koymadığı, yeni ritüel üretmediği ve dini genişletmediği anlamına gelir. Din, vahyin sınırları dışına taşamaz.
Bugün geleneksel dinlerde peygamber adına oluşturulan tüm ikinci dini katmanlar (hadis külliyatları, yorumlar, kültürel uygulamalar, halk inanışları) bu ayetlerin sert eleştirisine doğrudan hedeftir.
VI. Sonuç: Ahkâf 9, Din Anlayışını Temelden Sarsan Bir Manifestodur
Ahkâf 9 ve benzeri âyetler bize şunu anlatır:
- Din, insanlaştırılmış bir kültür değil; vahiydir. Otorite, sadece Allah’ındır.
- Peygamber, mesajın önüne geçirilmemelidir. O sadece bir elçi ve uyarıcıdır.
- Herkes kendi sorumluluğunu taşır; kimse kimsenin kaderini belirleyemez.
- Hakikat, tarihin, mezheplerin ve rivayetlerin üzerindedir.
- Tevhid, insan otoritesine alan bırakmaz.
Bu âyetin mesajını gerçekten anlayabilen biri için din, kalabalıkların dayattığı değil; vahyin arındırdığıdır.
Ve bu âyet hâlâ bugünün Müslümanına en sert soruyu soruyor:
Peygamberin kendisine yüklemediği bir rolü, sen nasıl ona giydirdin?
UYARI / HATIRLATMA

Yorumlar
Yorum Gönder