İnancın Çürüyüşü ve Dürüstlüğün Dirilişi
📖 Fıtratın Sessiz Şahitliği: İnancın Çürüyüşü ve Dürüstlüğün Dirilişi
İnsanlık tarihinin en çarpıcı paradokslarından biri şudur:
Dillere “iman” vurgusu yapan toplumlarda ahlaksızlık kol gezerken, hiçbir kitaba bağlı olmayan insanlar fıtratın çağrısına daha sadık kalabilmektedir.
Bu tezat, Kur’an’ın dilinde aslında şaşırtıcı değildir. Çünkü Kur’an’a göre ahlakın kaynağı, bir “etiketi taşımak” değil, **“fıtrata uygun yaşamak”**tır.
1. Fıtrat Dini: Etiket Değil, Yaratılışın Özü
Kur’an’ın “fıtrat” diye tanımladığı şey (Rum 30/30), insana yaratılışta yerleştirilen doğal yönelimdir: doğruya karşı duyarlılık, haksızlığa karşı içsel direnç ve hakikati tanıma kabiliyeti.
Bu doğal yönelim:
- Din değiştirenle değişmez.
- Ülke sınırlarıyla kayıtlanmaz.
- Kitapların sayfalarına değil, insanın özüne yazılmıştır.
Bu yüzden; şintoist bir Japon, tartıda hile yapmıyor, kimsenin malına göz dikmiyor ve komşusunu rahatsız etmiyorsa, bu onun “Müslüman” olduğu anlamına gelmez, ama fıtratının bozulmamış olduğunu gösterir.
Kur’an’ın evrensel ölçüsü nettir:
“Kim iyilik yaparsa kendi lehinedir, kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir.” (Fussilet 41/46)
Ahlak, önce dildir; ama asıl dindarlık, “ben inandım” demek değil, bu ahlakı yaşamaktır.
2. 💔 “İnandım” Diyenin Çöküşü: Fıtratla İddia Arasındaki Uçurum
Bir toplum, ısrarla “biz Müslümanız” dediği hâlde:
- Rüşvet normalleşmişse,
- Şatafat, dinin parçası yapılmışsa,
- Tartıda hile ayıp değil, “beceri” sayılıyorsa,
- Adalet yerine akrabalık geçiyorsa,
- Dindarlık görünür ama yürek kör ise,
orada sorun iman değil, zihin mimarisindedir.
Kur’an bu zihniyeti çok erken teşhis eder:
“Onlara: ‘Allah’a inanın’ dendiğinde, ‘Biz zaten inanıyoruz’ derler ama onlar iman etmiş değillerdir.” (Bakara 2/8)
Bu, sadece teolojik bir iddia değildir. Kur’an’a göre, ahlak üretmeyen bir iddia, iman olarak düşünülemez.
Eğer bir zihin:
- Hesap günü bilincinden kopuksa,
- Kendini ayrıcalıklı sanıyorsa,
- Toplumsal ahlakı dinin önüne koymuyorsa,
“inandım” demesi sadece şekilden ibarettir.
3. 🧭 Ahlakın Kaynağı: Fıtrat + Sorumluluk Bilinci
Kur’an’da ahlak, yaratılış kodları (fıtrat) ile ilahi rehberlik (vahy) arasındaki uyumdur.
Fıtrat pusuladır, vahiy harita.
Pusulaya sahip olan, haritasız da doğru yönü bulabilir; ama haritaya sahip olup pusulasını kıran, çöl ortasında kaybolur. Şintoist bir Japon’un dürüstlüğü bu yüzden şaşırtmaz: o, sadece pusulasını (fıtratını) kirletmemiştir.
Kur’an’ın, etiketli dindarlığa uyarısı keskindir:
“Onların çoğu Allah’a inanır fakat ortak koşmadan duramazlar.” (Yûsuf 12/106)
Etiketli dindarlığın en büyük tehlikesi şudur:
- Ahlakı terk edip ritüeli putlaştırmak,
- Fıtratı susturup kültürü dinle karıştırmak.
4. 🌍 Ahlakın Evrenselliği: İnsanlığın Ortak Dili
Hırsızlık yapmamak, adaletli olmak, ölçüye uymak... Bunlar Kur’an’a göre evrensel yasalardır (A’râf 7/33, Nahl 16/90).
- Bir toplum bunları yaşatıyorsa, bu, Kur’an’ın doğrulanmasıdır.
- Bir toplum bunları çiğniyorsa, Kur’an’ı okusa bile onu yalanlamış olur.
Kur’an, etiketi değil, sadece davranışı ölçer:
“En üstün olanınız, Allah’a karşı en duyarlı olanınızdır.” (Hucurât 49/13)
Bu ayet, “Müslüman doğmuş olmayı” değil, ahlaki bilinçle yaşamayı üstünlük sayar.
5. Fıtrat Dininin Sessiz Tanıkları
Bugün dünyanın çeşitli kültürlerinde — Japonya, İskandinav toplumları, bazı kabile kültürleri — adalet, dürüstlük, toplumsal düzen, hakka riayet gibi değerler, İslam’ın iddia ettiği ahlak ilkeleriyle birebir eşleşmektedir.
Öte yandan “Müslümanım” diyen bazı toplumlarda ise:
- Şatafat ibadet sayılmakta,
- İsraf olağanlaşmakta,
- Tartıda hile kurnazlık olarak sunulmakta,
- İman bir üstünlük zannına dönüşmektedir.
Bu tezat, Kur’an’ın şu ayetini daha da canlı kılar:
“Allah’ın dininde ayrılığa düşmeyin; dosdoğru fıtrata yönelin.” (Rum 30/30)
Fıtrattan uzaklaşan, ister Müslüman ister Japon olsun, yozlaşır. Fıtrata yaklaşan, ister Müslüman ister ateist olsun, ahlak bulur.
✨ Sonuç: Etiketten Kurtulan Din, Fıtrata Dönen İnsan
Bu yazının özü şudur:
- Dindarlığın ölçüsü, ritüel değil fıtrata sadakattir.
- İmanın kanıtı, kimlik değil ahlaktır.
Bir Japon’un fıtrat üzere yaşaması (adaletli, dürüst, hile yapmayan, kul hakkı gözeten olması), Kur’an’ın övdüğü ahlaka denk gelmektedir.
Bir Müslümanın fıtratı bozması ise, iman iddiasını anlamsızlaştırmaktadır.
Son söz Kur’an’ın olsun:
“Kim bir iyilik yaparsa, gerçekten Allah onu zayi etmez.” (Şûrâ 42/23)
Fıtrat, kimlik sormaz.
Ahlak, pasaport istemez.
Hakikat, dillerden değil, davranışlardan okunur.
UYARI / HATIRLATMA

Yorumlar
Yorum Gönder