Bu Nasıl Peygamber Çarşılarda Dolaşıyor
📚 Kitap Yüklü Eşekler ve Çarşıda Dolaşan Peygamber: Dinin Hayattan Kopuşuna Eleştirel Bir Bakış
Giriş: Hayatın İçindeki Peygamber
Peygamber, hayatın tam kalbinde yürüyen bir insandı. Onun elbisesi tozlanırdı, pazarda dolaşır, yoksulun evine misafir olurdu. Çocukların başını okşar, komşularına selam verirdi. Onun tebliğ ettiği din, fildişi kulelerde yankılanan soyut bir felsefe değil; hayatın tam merkezinde atan, ete kemiğe bürünmüş bir bilinçti.
Ancak bugün biz, o dini çarşılardan, sokaklardan, insanın günlük meşgalesinden çekip aldık. Onu kitapların arkasına, duvarların içine hapsettik. Din, artık insan kokusundan uzak, hayatla temassız, kuru bir bilgi yığınına dönüştü. Okuyoruz, ezberliyoruz, tartışıyoruz; ama ne yazık ki yaşamıyoruz ve anlamıyoruz.
I. Kitap Yüklü Eşekler: Bilginin Ağırlığı
Kur'an-ı Kerim, bu trajik hâli, tarihin en sarsıcı benzetmelerinden biriyle anlatır:
“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (Cuma, 62/5)
Bu ayet, sadece geçmiş bir topluluğa seslenmez; bilgiyi bir yük gibi taşıyan, ama o bilginin yüklediği sorumluluğu taşımayan herkesi acı bir dille eleştirir. Kitaplar dolusu ayet ve hadis biliyoruz, ama kaçımız o bilginin gerektirdiği adaleti, merhameti ve dürüstlüğü hayatımıza aktarıyoruz? Bilgi vicdanla buluşmadığında, ışık olmaktan çıkar, sadece ağırlık yapar.
II. Nebilerin Dini: Kitap Değil, Yürüyen Kitap
Nebiler, sadece "kitap taşıyanlar" değildi; onlar bizzat "kitap olanlardı." Vahiy, onların dilinde söze, elinde eyleme, hayatında ise en yüksek ahlaka dönüşürdü. Onlar, sokakta, pazarda, savaşta, evde; her yerde görülebilen yaşayan ayetlerdi.
Bugünün dini ise ne yazık ki:
- Evlerin duvarında asılı, dokunulmayan bir levha,
- Cuma hutbesinde birkaç dakikalık, etkisi geçici bir nasihat,
- Ramazan'da geçici bir duygu yoğunluğu haline geldi.
Oysa vahiy, hayatın içinde doğar, orada yaşar ve orada meyve verir. Dört duvar arasına sıkışan, teorik bir inanca indirgenen din, hayata yön veren güç olma özelliğini kaçınılmaz olarak kaybeder.
III. Çarşıda Dolaşan Peygamber Eleştirisi
Peygamber (s.a.v.), Kur’an’ı sadece tebliğ etmedi; o Kur’an’ı yürüyen bir insana dönüştürdü. Onun dini, fildişi kulelerde soyutça tartışılan bir fikir değil, sokakta karşılaşılan somut bir adalet ve merhamet pratiğiydi.
İşte bu yüzden, dönemin kibirli ve şekilci dindarları onu küçümsediler. Eleştirilerinin özü, dinin hayatın içinden çekilmesini arzuluyordu:
“Onlar, ‘Bu nasıl peygamber, çarşılarda dolaşıyor, yemek yiyor!’ dediler.” (Furkan, 25/7)
Bu söz, sadece geçmişi değil, bugünkü konforlu dindarlığın zihniyetini de ele verir. Yaşayan bir din, vicdanı rahatsız eder, sorumluluk yükler. Sadece konuşulan, ama dokunulmayan bir din ise statükoyu ve konforu korumaya yarar. Onlar, peygamberi hayatın içinden biri olarak görmek istemediler, zira o zaman kendi hayatlarını sorgulamak zorunda kalacaklardı.
Sonuç: Dini Hayata Döndürmek
Bugün her yerde dini bilgi var: İnternette, kitaplarda, her duvarda. Ama buna rağmen adalet yok, merhamet eksik, yetimlerin yüzü gülmüyor.
Din, kitap raflarında değil, insanın davranışında ve vicdanında anlam bulur. Eğer Peygamber bugün aramızda olsaydı, şüphesiz yine çarşılarda dolaşır, işçinin alın terine, yetimin gözyaşına, toplumun adalet terazisine bakardı.
Çünkü o, hayatı dönüştürmek için gelen bir elçiydi.
Bizler, onun izinden gitmek istiyorsak, kitap taşımayı değil, kitabı yaşamayı öğrenmeliyiz. Aksi halde, sahip olduğumuz bütün o muazzam bilgi, sadece sırtımızdaki ağır bir yüke dönüşecek ve bizler, Kur'an'ın o uyarıcı benzetmesinin gölgesine düşen "kitap yüklü eşekler" olmaktan öteye gidemeyeceğiz.
UYARI / HATIRLATMA

Yorumlar
Yorum Gönder