Asa ile Denizin Yarılması
Zuhruf Suresi 51. Ayet:
“Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?’”
UYARI / HATIRLATMA
Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.
Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.
Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.
Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.
Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz
Yazımıza devam edelim.
Bu ayette Firavun, kendini tanrısal bir güç sahibi sanarak kavmine seslenir. Nehirleri ve mülkü sahiplenir, oysa kendisini “sahibi” sandığı bu sular, ileride onun sonunu getirecektir. Tarihsel süreçte, Mısırlılar Nil Nehri üzerinde yaptıkları barajlar sayesinde taşkınları kontrol altına almışlardır. Özellikle Nasır Gölü, bu kapsamda oluşturulmuş ve 5.180 km²’lik bir alanı sulama amacıyla kullanıma açılmıştır.
Nil’in taşkınları antik çağda olduğu gibi bugün de Mısır için önemli bir sorun teşkil eder. Firavun döneminde de bu su gücünün kontrol altına alındığı, taş ve toprakla inşa edilen baraj sistemleriyle desteklenmiştir. Bu yapılar, "el ile yapılan su bendleri" anlamında “yemm” olarak isimlendirilmiştir. Bu terim, aynı kökten gelen “teyemmüm” (su bulunmadığında yapılan abdest) kelimesiyle de anlam bağı kurar.
Barajların tarihi yaklaşık 5.000 yıl öncesine kadar uzanır. İlk bentler Mısır’daki Kayır bölgesinde yapılmıştır. Bu bentlerde, Nil’in taşkın dönemlerinde su biriktirilmiştir. Yunan tarihçi Herodot, Nil Nehri kıyısında inşa edilen 12 metre yüksekliğindeki ve 108 metre uzunluğundaki bir barajı dünya harikalarından biri olarak nitelendirir. Sadd-el-Kafara barajının ise M.Ö. 2950–2750 yılları arasında inşa edildiği bilinmektedir.
Kavramsal Arka Plan
BAHR (بَحْر):
Kara karşıtı olan, içinde balık ve diğer canlıların bulunduğu, gemilerin yüzebildiği tüm su kütlelerini ifade eder. Nehir, gölet, baraj, deniz ve okyanus gibi tatlı ve tuzlu suların tümü “bahr” kelimesiyle tanımlanabilir. Sözcük kökeni “yarmak” anlamına gelir. Kur’an’da tatlı sudan oluşan “bahr”dan da bahsedilmektedir (Furkan 53). Eski Arap şiirlerinde Fırat Nehri de “bahr” kelimesiyle anılmıştır.
YEMM (يَمّ):
El ile oluşturulan birikinti su ya da sahil oluşturan yapı anlamına gelir. "Yönelmek, kastetmek" anlamındaki “teyemmüm” masdarından türemiştir. Bu kelime, özellikle suya yönelme anlamında kullanılmaktadır.
---
Ta-Ha Suresi 77-79:
"Andolsun, Musa’ya: 'Kullarımı geceleyin yola çıkar. Onlar için denizde (bahr) kuru bir yol aç!' diye vahyettik. Firavun ordusuyla onları takip etti, fakat 'yemm' onları kapladı. Firavun kavmini saptırdı, doğru yolu göstermedi."
Bu ayette geçen "kuru yol" ifadesi, aslında “kurumuş deniz yatağı” anlamındadır. Ayetin bağlamı, Musa’nın topluluğu gece vakti baraj yatakları boyunca yola çıkardığını ve bu sürecin doğal bir su kontrol sistemi (baraj) üzerinden işlediğini düşündürmektedir.
Şuara Suresi 63:
“Musa’ya: ‘Asanı denize vur’ diye vahyettik. Deniz hemen infilak etti; her bir parça, büyük bir kütle (كَالطَّوْدِ) gibi oldu.”
Buradaki “infilak” kelimesi, bir şeyin parçalanarak dağılması anlamına gelir. Ayette denizin ikiye yarıldığı ve her bir kısmın büyük birer su kütlesi haline geldiği vurgulanır. Çoğu mealde “koca dağ gibi” diye çevrilen “كَالطَّوْدِ” kelimesi, aslında Hûd 42'deki “dağlar gibi (كَالْجِبَالِ)” ifadesiyle çelişen bir anlam taşır. Bu durum, birçok çevirmenin detayı gözden kaçırdığını göstermektedir.
---
Duhan Suresi 23-24:
"Kullarımı gece yürüt. Şüphesiz siz izlenenlersiniz. Suyu, rehven bırak. Onlar boğulmuş bir ordudur."
Buradaki “rehven” kelimesi Ezdat kapsamındadır; hem “sükûnet” hem de “hızlı hareket” anlamlarını taşır. Bu bağlamda “suyu akıt, taşır” şeklinde çevrilmesi daha anlamlı görünmektedir.
---
Kur’an’da Musa ve Firavun Hikâyesinin Zaman Boyutu
Kur’an’daki ifadelerden anlaşıldığına göre, Musa ile Firavun arasındaki mücadele bir gecede değil, uzun yıllar süren bir toplumsal mücadele ve davet sürecidir. Kasas 14’te Musa’nın “olgunluk çağına” eriştiğinde risaletle görevlendirildiği belirtilir. Ahkaf 15’te ise bu olgunluk yaşı "kırk yaş" olarak tanımlanır.
Şuara Suresi 18-19:
“(Firavun) dedi ki: ‘Biz seni çocukken aramızda terbiye etmedik mi? Yıllarını içimizde geçirmedin mi? Sonunda o işi yapıp nankörlük ettin!’”
Firavun’un Musa’ya yönelttiği bu sözler, onun Musa’yı bir “hain” olarak damgalamak istediğini gösterir. Ancak Allah’ın Musa’ya olan vahyi, onun bu mücadelesinde korkuya kapılmaması, yaptıklarını bir nankörlük olarak görmemesi yönündedir.
---
Sonuç
Kur’an’daki ayetler, Musa’nın kavmini barajlar ve taşkın sistemleri üzerinden Firavun’un elinden kurtardığını, bu sistemlerin Firavun’un sonunu getirdiğini gösterir. “Bahr” kelimesinin anlam genişliği, “yemm”in yapay su kütlesi anlamı ve “infilak” ile parçalanan su kütleleri ifadeleri, bu olayın doğaüstü bir mucize kadar doğal afet benzeri bir sahnede de gerçekleşmiş olabileceğini ortaya koymaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder