Tezekkür Yolculuğu: Ademoğullarının Kurban ile Yüzleşmesi 🐏
Kurban, tarihsel bir ritüel olmaktan çok daha derin bir çağrıdır. Kur’an, kurbanı yalnızca bir hayvan kesme töreni olarak değil, insanın içsel bir yüzleşmeye, bilinçli bir adanmaya yöneldiği bir tezekkür yolculuğu olarak sunar. Bu yolculuk, sadece belli bir mekânda yapılan fiziksel ibadet değil; aynı zamanda zihinsel, ahlaki ve toplumsal bir farkındalık eylemidir.
UYARI / HATIRLATMA
Kur’an’da kurban anlatısının merkezinde, Âdem’in iki oğlunun kıssası yer alır (Mâide 5/27-31). Bu anlatı, bireysel bir kıskançlık hikâyesi değil, kurban kavramının özünü açıklayan bir sembolik anlatıdır. Her iki oğul da Rablerine birer “kurban” sunar; ama yalnızca takvâ ile sunulan kabul edilir. Kur’an burada fiziki kurbanın değil, takvâ ile yapılan adanmanın esas olduğunu bildirir:
> “Allah, ancak muttakîlerden kabul eder.” (Mâide 5/27)
Bu bağlamda kurban, maddi bir hayvandan önce, içsel bir yönelişin, bir bilinç durumunun adıdır.
Tezekkür Yolculuğu ve Beyt’in Hatırlanması
Hac Suresi 22/26-37 ayetlerinde kurban, Allah’ın beytine saygı, nimetlere şükür ve ihtiyaç sahiplerine paylaşım üzerinden bir bilinç inşasına dönüşür. Kur’an, kurban edilen hayvanların ne etinin ne de kanının Allah’a ulaşacağını vurgular:
> “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşan sadece sizin takvânızdır...” (Hac 22/37)
Buradaki vurgu, bir et veya kan sunumu değil; Allah’a yönelmiş bilinçli bir teslimiyettir. Bu nedenle, kurban süreci bir “tezekkür yolculuğu” olarak yeniden inşa edilmelidir. Bu yolculuk, kurbanın etrafındaki ritüellerin ötesine geçip insanı şunlarla yüzleştirir:
- Varlıkla olan ilişkisi
- Nimetin kaynağını unutma tehlikesi
- Adalet, merhamet ve paylaşım sorumluluğu
---
Şehirde Emeği Sunmak: Kurbanın Sosyo-Ekonomik Boyutu
Kur’an’ın kurban anlayışı, yalnızca bireysel takvâyı değil, toplumsal adaleti de önceleyen bir anlayıştır. Toplayıcı insandan tarım toplumuna geçişle birlikte, insan şehirde ürün üretmeye başlamış; artık yalnızca doğadan değil, kendi emeğinden de sorumlu hale gelmiştir. Kur’an, bu yeni durumla birlikte, insanın çalışmasını ve emeğini Allah adına sunmasını emreder.
Bu minvalde kurban, sadece hayvansal değil; insanın üretimiyle ilişkilidir. Zira Allah adına verilen kurban, aslında fakirin ve yoksulun hakkıdır. Emeği kutsayan bu anlayışta, kurban şunları içerir:
- Üretilen nimetlerin paylaşımı,
- Helal kazancın takvâ ile buluşması,
- Malın ve mülkün yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk olduğu bilinci.
Dolayısıyla kurban, şehirde yaşayan müminin yalnızca hayvan değil, aynı zamanda ürün, emek ve değer paylaşımı üzerinden bir yüzleşmeye çağrılmasıdır. Allah’a sunulan, aslında mahrumun hakkı olan nimetlerdir.
Şehirlerde Kurban: Beytü’l-Mahrûm’un Tezekkürü
Günümüzde şehirler, devasa yapılarıyla adeta yeni çağın “kâbeleri”ne dönüşmüşken, kurban gibi sembolik eylemler de bireysel gösterilere indirgenmektedir. Kur’an ise, kurbanın yönünü “mahrumlara” çevirir. Zâriyât 51/19’da, toplumun hakkı olarak tanımlanan bir paylaşım çağrısı yapılır:
> “Malları içinde muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.”
Bu ayet, kurbanın asıl yönünün “Beytü’l-Mahrûm”a, yani sistemden dışlanmışlara, yoksullara ve ötekileştirilmişlere dönük olduğunu hatırlatır.
Bu çerçevede kurban, şehirde başlatılabilecek bir tezekkür yolculuğuna dönüşmelidir. Her sokak, birer Safâ-Merve gibi; her mahrum ev, birer “şeâir” gibi görülerek şu sorularla yürünebilir:
- Bu nimet kimindir?
- Bu beden, bu can, bu mal ne içindir?
- Bu şehirde kim dışlanmıştır?
- Benim kurbanım, kime ne fayda sağladı?
- Kurbanı Yeniden İnşa Etmek
Kurban, bir canı akıtmak değil; o can üzerinden kendi nefsimizi sorgulamak, nimetin sahibini hatırlamak, toplumun en zayıf halkalarıyla bağ kurmaktır. Kur’an’da Hac suresi 22/36-37 bağlamında “kurbanlık hayvanlar”ın Allah’a yaklaşmanın aracı olduğu vurgulanır ama sonuçta yaklaştıran şeyin takvâ olduğu bildirilir.
Bu bilinçle, her birey kendi yaşadığı şehirde bir tezekkür yolculuğuna çıkabilir:
- Kurban etlerini sadece dağıtmak değil;
- Varlığın emanet olduğunu hatırlamak,
- Mahrumları ziyaret etmek,
- Paylaşımı sadece maddi değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel bir ortaklık haline getirmek...
Ancak bu bilinçten uzaklaşıldığında, kurban yalnızca bir tüketim nesnesine dönüşür. Bugün birçok yerde kurban, buzdolaplarını bir yıl boyunca etle doldurmak için yapılan etlik kesime indirgenmektedir. Bu durum, kurbanın Kur’an’daki tezekkür, takvâ ve paylaşım boyutunu silikleştirmekte; onu bireysel stokçuluğa ve lüks tüketim alışkanlıklarına hizmet eden bir gösteriye çevirmektedir. Oysa Kur’anî bakış açısı, etin değil bilincin ve sorumluluğun Allah’a sunulmasını emreder.
Sonuç
Kurban, artık sadece taşra geleneklerinin şehirdeki uzantısı değil; Kur’anî anlamıyla bir tezekkür yolculuğu olmalıdır. Bu yolculuk, yalnızca hayvan kesmekle sınırlı kalmayan; bireyi, toplumu ve şehri dönüştüren bir hatırlama ve yüzleşme eylemidir.
İbrahim’in oğlu ile çıktığı yürüyüş nasıl ki bir bilinç, bir imtihan ve bir adanma idiyse; biz de her kurbanla yeni bir tezekkür yolculuğuna çıkmalıyız.
Çünkü Allah’a ulaşan ne ettir ne kandır. Ona ulaşan, yalnızca bilinçtir. (Hac 22/37)
İLGİLİ YAZILAR 🔻
· SURELER "şaşırtan tespitler"
· ADEM
: İlk İnsan Değil, İlk Vahye Muhatap Halife 👤
· Adem
ve BEYTÜL MAL🔥
"Bizim sınavımız" 🍃
· Ademoğullarının
Kurban ile Yüzleşmesi 🐏
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder