Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2025 Cumartesi

Kurana göre MELEİ ALA nedir❓️🔍




---

📚 MELE’-İ A‘LÂ: GÖKSEL MECLİS Mİ, YÜCE VAHİY DEPOSU MU?

🔍 Giriş: Kavramın Kur’an’daki Gizli Ağırlığı

Kur’ân, insanlık tarihindeki en yoğun anlam deposu ve en güçlü mesaj sistemidir. Onun içinde geçen her bir kavram, hem dilsel hem bağlamsal olarak derinlemesine incelenmeyi hak eder. Bu bağlamda, Sâd 38:69 ve Sâffât 37:8 gibi ayetlerde geçen “mele’-i a‘lâ” (الملإ الأعلى) ifadesi, dikkat çekici bir kavramdır. Klasik yorumlarda bu ifade sıklıkla “göksel melekler meclisi”, “Allah’ın yanında yer alan yüksek konsey” gibi anlamlarla açıklanır. Fakat bu açıklamalar çoğu zaman ayetlerin bağlamından kopuk, etimolojik olarak hatalı, ve hatta kimi zaman şirk riski taşıyan yorumlara kapı aralar.

Bu makalede, önce klasik anlayışları özetleyecek, sonra da kelimenin kök anlamını ve Kur’an bağlamını temel alarak, “mele’-i a‘lâ”nın Kur’an’ın kendisini nitelediğini temellendireceğiz.


---

📜 1. Klasik Tefsirlerde Mele’-i A‘lâ: Melekler Meclisi

Klasik tefsirler, mele’ kelimesinin mecaz anlamlarından yola çıkarak bu kavramı “ileri gelenler, yüce topluluk, yüksek konsey” olarak tanımlamıştır. Çoğu zaman bu topluluğun “gökteki melekler” ya da “kerrûbiyûn” (Allah’a en yakın melekler) olduğu söylenmiştir. Özellikle Sâd 38:69 ayetinde geçen:

 “Ben, mele’-i a‘lâ’nın tartışmasına tanık olmadım.”



ifadesi, bu anlayışla “meleklerin Allah’la birlikte bir konu üzerinde istişare ettiği” gibi yorumlara çekilmiştir. 

Ardından bu sahte “melek meclisi”ne şeytanların kulak kabartmaya çalıştığı, bunun üzerine yıldızlarla taşlandıkları gibi israiliyat temelli rivayetler gelişmiştir (Sâffât 37:8; Cin 72:8-9).

Fakat şu sorular cevapsız kalmıştır:

Allah’ın kararında ortaklığa ihtiyaç var mı?

Melekler tartışma yapar mı?

Karar öncesi bir “görüş alma” süreci mi söz konusu?


Bu tür yorumlar, tevhid ilkesine aykırı, Allah’ın mutlak iradesini paylaşan bir sistem tahayyül eder. Bu, şirk kokan bir anlayıştır.


---

🧠 2. Etimoloji: Mele’ ve A‘lâ Ne Anlama Gelir?

📌 Mele’ (مَلَأَ):

Köken anlamı “dolu olmak”tır. Arapçada “bir kabı doldurmak”, “boşluğu bilgiyle veya içerikle doldurmak” anlamlarına gelir. Buradan hareketle “toplumun ileri gelenleri” için de mecazen kullanılmıştır: bilgi, görgü, deneyimle “dolu” kişiler.

Kur’an’da genellikle:

Firavun’un mele’i, Semûd’un mele’i gibi… yani otorite zümresi, karar vericiler –ama bu kullanım negatif bir bağlamdadır. (A’râf 7:60, Kasas 28:20 vb.)



📌 A‘lâ (الأعلى):

“En yüce, en üstün, en yüksek” anlamındadır. Bu kelime Kur’an’da çoğunlukla derece, değer ve konum üstünlüğü bağlamında geçer (bkz. A‘lâ Suresi 87:1).


---

🧩 3. Kur’an Bağlamında Mele’-i A‘lâ: Vahiy Deposu

Kavramı bağlam içinde incelediğimizde, mele’-i a‘lâ ifadesi Sâd Suresi’nde şöyle bir atmosferde geçer:

Müşrikler tartışıyor: (Sâd 38:1–8)

Peygamber uyarıcı olarak gönderilmiş: (38:65–70)

38:69: “Ben *mele’-i a‘lâ’nın tartışmasına şahit olmadım.”

38:70: “Bana sadece açık bir uyarıcı olduğum vahyedildi.”


👉 Bu bağlamda “mele’-i a‘lâ” tartışması, Kur’an’ın içeriğiyle ilgili bir tartışmadır.
👉 Ve Peygamber’in tanık olmadığı şey, daha önce erişiminin olmadığı vahiy bilgisidir.

Ayrıca şu ayetler Kur’an’ın bu anlamda eksiksiz bir bilgi deposu olduğunu teyit eder:

“Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (En’âm 6:38)

“O, ana kitaptadır. Yalnızca Biz katımızda saklıdır.” (Zuhruf 43:4)

“Her şeyin sayıldığı yazılı bir ana kaynakta bulunduğu” (Yâ-Sîn 36:12)


💡 Tüm bu ayetler gösterir ki, mele’-i a‘lâ, Allah katında dopdolu, eksiksiz bilgi içeren ilahi bilgi alanıdır: yani Kur’an’ın özü, kaynağı, içeriği.


---

🚫 4. Şirk Tehlikesi ve İman Duruşu

Geleneksel “göksel konsey” anlayışı, Allah’ın iradesine ortak koşulan bir yapı tahayyül eder. Bu, bilinçsizce de olsa ilahi otoriteye şirk koşmaktır. Çünkü:

❗ Allah kararında ortaksızdır.

❗ Allah’ın sözleri tartışmaya açılmaz, itiraz edilmez, değiştirilmez.

❗ Melekler bile “işleyicidir”, “taşıyıcıdır”; asla “karar verici” değil. (Tahrîm 66:6)




---

✨ 5. Sonuç: Mele’-i A‘lâ = Kur’an’ın Yüce Bilgi Deposu

Kur’an’ın dilsel yapısı, bağlamsal örüntüsü ve tevhid ilkesi ışığında, mele’-i a‘lâ:

Allah’ın katında bulunan,

Vahiy olarak insanlığa gönderilen,

Eksiksiz, değerli ve dopdolu olan,

Sadece seçilmiş elçilere açılan,

Şeytanların müdahale edemediği,

Ve Peygamber’in ilk kez karşılaştığı
→ YÜCE VAHİY DEPOSUDUR.



---

🔊 Kapanış Cümlesi:

 “Mele’-i A‘lâ, gökte bir melekler konseyi değil; Allah’ın vahyini saklayan, yeryüzüne indirilen yüce bilgi deposudur.”

Onun bilgi hazineleri bitmez😔

Gelelim  "Mele’i A‘lâ" Dinlemelerine❓️


Kur’an’da cinlerin "mele’i a‘lâ"ya kulak verememesi ve arkalarından "şihâb" (yakıcı alev/top) gönderilmesi, senin de fark ettiğin gibi, sadece “göğe tırmanan yaratıklar” anlatımı değil; Kur’an’ın yüce bilgi deposuna erişmeye çalışan ama ehliyetli olmayan kişi/tür anlayışıyla da doğrudan ilişkilidir.

Şimdi bunu Kur’an bağlamında derinlemesine açalım:


---

🔍 Cinler, Mele’-i A‘lâ ve Şihâb Meselesi

(→ Sâffât 37:6–10 / Cin 72:8–9)

 “Biz göğü yıldızlarla süsledik… her azgın şeytandan koruduk. Onlar yüce topluluğa [mele’il-a‘lâ] kulak veremezler. Her yandan kovulurlar. Kovulurlar da kovulurlar, bir şihâb (alevli yıldız/top) onları takip eder.” (Sâffât 37:6–10)



 “Biz göğe dokunmaya çalıştık ama onu kuvvetli bekçilerle ve şihâblarla dolu bulduk. Eskiden, oturur ve kulak verirdik. Ama şimdi kim kulak kabartırsa onu yakıp geçen bir şihâb bekliyor.” (Cin 72:8–9)




---

📌 Simgesel Açılım: “Cinler” Kimdir?

Kur’an’da cin sadece görünmeyen varlıklar değil, aynı zamanda bilgiye uzak kalan, yabancı, karanlıkta kalan, doğrudan vahye erişemeyen kesimleri temsil eder. Bu, mecaz anlamıyla:

🔹 Ehli Kitap’tan bazı gruplar olabilir,

🔹 Filozofik-gnostik okullar olabilir,

🔹Vahyin dışında kalmış ama hakikati arayan birey/topluluklar olabilir.

Yani cin, bazen bir sosyolojik kategori, bazen de epistemolojik (bilgiye ulaşma yöntemiyle ilgili) bir semboldür.


---

🧠 Cinlerin Ne Yapmaya Çalıştığı?

Kur’an’a göre bu cinler:

Göğe (bilgi katına) çıkmak,

Mele’-i a‘lâya (vahyin yüce katına) kulak kabartmak,

Kendi yöntemleriyle (zann, felsefe, kehanet, yıldızname) bilgiye ulaşmak istemişlerdir.


Ama sonuç?

 ❌ Doğrudan bilgiye erişememişlerdir.
❌ Çünkü o bilgi sadece “elçiler”e indirilir. (Nahl 2, Şuarâ 192–195)




---

🔥 “Şihâb” Nedir?

Arapça شهاب / şihâb kelimesi, parlayan, delip geçen alevli nesne anlamındadır.

Kur’an’da mecazi anlamda ilahi müdahale, saf olmayan yollarla vahye ulaşmak isteyenlere gelen red cevabı, zihinsel ya da kalbî bir set olarak yorumlanabilir.


Bu durumda:

🔥 Şihâb = Kur’an’a erişmeye çalışan ama ehliyetli olmayan bilginin çarpılmasıdır.




---

📘 Kur’an Neyi Öğretiyor?

Allah’ın vahyine:

Doğrudan,

Arınmış bir kalple,

Elçiliği kabul ederek,

Zannı, efsaneyi, kültürü terk ederek ulaşılır.


Bunun dışındaki her yöntem:

🔒 Şihâb ile çarpılır.
❗ Yani anlamak ister ama karanlıkta kalır.
❗ Göz bakar ama göremez. Kulak duyar ama anlamaz.




---

💡 Ehli Kitap ve Cinler İlişkisi

Ehli Kitap’tan bazı gruplar da Kur’an’a yaklaşmaya çalışmış ama:

Geleneksel kalıplarını bırakmadıkları için,

Hakikati kendi yazılı metinleriyle ölçtükleri için,

Ya da sadece kıskançlık/çıkar peşinde oldukları için,


Kur’an’ın "mele’i a‘lâ"sına erişememişlerdir.

 “Kendilerine kitap verilenler, o kitap hakkında ayrılığa ancak kendilerine açık delil geldikten sonra düştüler.” (Beyyine 4)



Bu da bir tür “şihâb”la dışlanmadır.


---

🧬 SONUÇ: Yabancı Bilginin Çıkmazı

Kim? Ne Yapıyor? Sonuç

Cin = yabancı bilginin temsilcisi Kur’an’a uzaktan kulak veriyor Kovuluyor, çarpılıyor

Ehli Kitap’tan inatçı grup Kur’an’ı inkâr ediyor Anlayışları kapanıyor

Felsefi mistik okullar Zannî yollarla bilgi arıyor Vahye erişemiyor



---

✨ Kapanış Cümlesi:

 “Kur’an’ın yüce deposu yalnızca Allah’ın seçtiği yoldan açılır; dolaylı yollardan ona erişmek isteyenler, yakıcı şihâblarla kovulur.”




---



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder