DUA -2 "Alçalışın Adı" 🧭
DUA: Kur’an’da Alçalışın Adı – Tazarru ile Yaklaşmak
Dua, Bir Çağrıdan Daha Fazlası
“Dua” kelimesi Arapçada دعاء köküyle “çağırmak, seslenmek” anlamına gelir. Aynı kökten gelen da've (iddia) ve da'vet (davet) kelimeleriyle aynı semantik çerçeveyi paylaşır. Bu köken, duayı sadece bir istek değil, aynı zamanda bir çağrının yönü ve içeriğiyle ilgili ontolojik bir tavır olarak anlamamıza imkân tanır.
Fakat Kur’an, duayı sadece “istemek” ya da “seslenmek” olarak bırakmaz. Onu, bir kulluk biçimi, bir varoluş duruşu ve hatta bir yaşam tarzı olarak sunar. Özellikle A'râf 55. ayet, duayı tarif etmez; onu inşa eder.
A’râf 55 ve 56: Duanın "Namaz"laşması
“Rabbinize alçala alçala ve gizlice dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Şüphesiz Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır.”(A’râf 7:55–56)
Bu ayet, Kur’an’daki bütün dua ayetlerinin özeti gibidir. Zira burada:
Dua, alçalış (tezarru) halinde yapılmalıdır.
Dua, gizli/deruni olmalıdır.
Dua, ahlaki sorumluluk bilinciyle (ifsat etmeden) yapılmalıdır.
Dua, hem korku hem umutla olmalıdır.
Ve dua, salih eylemle tamamlanmalıdır.
Ayetin orijinalinde geçen تضرعاً (tezarru‘an) ifadesi, kelime kalıbı bakımından alçala alçala, yani “zilletin sürekli hâli”ni tanımlar. Bu durum, duayı yalnızca dilsel bir eylem olmaktan çıkarır; bir varoluş biçimi haline getirir. Bu yönüyle Kur’an’daki dua, modern anlamda “içten bir dilek” değil, bilinçli bir boyun eğiştir.
Dua = Namaz mı?
Yukarıdaki bağlamda dua, artık sadece "ey Rabbim!" demek değildir. A’râf 55–56 ayeti, Kur’an’daki namazın özünü ve tarifini verir:
Dua alçalarak yapılır → rükû ve secde
Dua gizlidir → huşû ve içtenlik
Dua sürekli yönelmedir → salât’ın özü
Bu bağlamda “namaz”ın Kur’an’daki özgün adı “salât” olmayabilir. Çünkü salât kelimesi Kur’an’da sosyal destek, ilgi, yöneliş gibi anlamlarda kullanılır. Ancak A’râf 55’teki tezarru ile dua, klasik anlamdaki “namaz”ı daha doğru tanımlar. Hatta Arapça’daki bu tür dua anlayışı, Farsçadan gelen namaz kelimesiyle (saygıyla eğilmek, selam vermek) örtüşür hale gelir.
Furkân 77: Duasız İnsan Değersizdir
“De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?”(Furkân 25:77)
Bu ayet çarpıcı bir gerçeği yüzümüze vurur. İnsan, dua sayesinde değerlidir. Ancak buradaki dua:
Bilinçli,
Tezarrulu,
Gönülden,
Yönelerek yapılan bir yakarıştır.
Yani ya dua eden bir varlıksın, ya da boşsun.
Kur’an’da Dua Edenler ve Reddedilenler
Kur’an’da hem kabul edilen hem de reddedilen dualar vardır. Bu da duanın şartlı bir ilişki olduğunu gösterir:
Kişi | Duası | Sonuç |
---|---|---|
İbrahim | Oğlunun kurtuluşu | Kabul |
Nuh | Oğlu için ettiği dua | Red |
Şeytan | Süre istemesi | Kabul |
Musa | Kalpten ettiği dua | Kabul |
“O senin ehlin değildir. O, salih iş işlememiştir.” (Hûd 46)
Demek ki dua yakınlık değil, bağlılık ister.
Şaşırtıcı Gerçek: Şeytanın Duası Kabul Oldu!
“Bana kıyamet gününe kadar mühlet ver.” Dedi ki: “Sen süre verilenlerdensin.”(A’râf 14–15)
Şeytan dua etti ve duası kabul edildi! Bu, Kur’an’ın dua anlayışını tamamen dönüştürür:
Her dua duyulur.
Her dua kabul edilir mi? Hayır.
Kabul, yaratıcı plan içinde anlamlıysa olur.
Dolayısıyla dua bir arzu gerçekleştirme sistemi değil, Allah’la anlamlı bir bağ kurma biçimidir.
Sonuç: Dua, En Yüksek İbadettir
Dua, kulluğun zirvesidir çünkü acziyetin itirafıdır.
Dua, namazın özüdür çünkü tezarrunun şeklidir.
Dua, insanın değeridir çünkü yakınlığı ifade eder.
“Sadece Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım isteriz.” (Fâtiha 5)
Yorumlar
Yorum Gönder