Bu Blogda Ara
30 Haziran 2025 Pazartesi
Güzel Örneklik olan Nebîler 📖✨
22 Haziran 2025 Pazar
Kıyamet Günü Ortaklar ve İddiaları: Gerçek Şirk Nerede Başlar?
UYARI / HATIRLATMA
19 Haziran 2025 Perşembe
Kur’an’dan Dersler Çıkarmak -1 💫
UYARI / HATIRLATMA
Kur’an’dan Dersler Çıkarmak -2 💫
UYARI / HATIRLATMA
11 Haziran 2025 Çarşamba
Allah’ın Açıklamadıklarından Din Üretmek: Sınırı Aşmak”
UYARI / HATIRLATMA
Kur’an’da Ders ve İbret: Düşünen Kalplere Mesaj
UYARI / HATIRLATMA
3 Mayıs 2025 Cumartesi
Samiri ve "Rasul İzi" 👣
👣 Samiri ve "Rasul İzi"
Samiri ve Günümüzde "Rasul İzi" Üzerinden Yapılan Saptırmalar
Kur'an'da Samiri, İsrailoğulları'nın Hz. Musa'ya karşı isyan etmesine ve doğru yoldan sapmalarına sebep olan bir figür olarak karşımıza çıkar. Samiri, halkın imanını bozan, onları yanlış bir yola sürükleyen ve bu süreçte bir tür sembolik "rasul izi" oluşturmuş bir kişidir. Peki, Samiri'nin yaptığı bu yanlışlık ve sapkınlık, günümüzde de benzer şekilde "rasul izi" üzerinden nasıl devam etmektedir?
Samiri'nin Saptırma Yöntemi
Samiri'nin yaptığı ilk saptırma, halkın Hz. Musa'dan ayrılıp bir tür heykel veya put inancına kaymasına sebep olmasıdır. Samiri, halkı doğru yoldan saptırırken, görünür bir "rasul izi" bırakmıştı. Hz. Musa'ya ait bir iz olduğunu iddia ettiği toprak parçası veya nesneye, halkı inandırmak ve onları doğru yoldan saptırmak amacıyla başvurmuştu. Bu, samiri’nin manevi bir iz bırakması değil, tersine halkı kendi sahte yoluna çekmek için kullandığı bir aldatmacaydı. Samiri'nin yaptığı saptırma, zayıf ve cahil kalpleri etkileme ve onlara yanlış bir iz bırakma çabasıydı. O, sahte bir iz yaratarak insanları aldatmaya çalıştı.
Günümüzde Samiri'nin İzleri
Bugün, Samiri’nin yarattığı sahte "rasul izi" örneği çok daha karmaşık ve sofistike bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Özellikle dini öğretiler ve ritüeller üzerinden yapılan manipülasyonlar, insanları doğru yoldan saptıran modern bir Samiri anlayışını yansıtmaktadır. Bu tür manipülasyonlar, özellikle sosyal medya, popüler kültür ve bazı dini liderlerin açıklamaları aracılığıyla yayılmaktadır.
Samiri’nin halkı aldattığı gibi, günümüzde de benzer şekilde bazı kişiler, halkı yanıltmak için sahte "rasul izi" bırakmaya çalışmaktadır. Bu, dinin özünden sapma, batıl inançlara dayanma ve yanlış bir dini anlayışın halk arasında yayılması şeklinde gerçekleşir. Modern Samiriler, insanlara "doğru yol" olarak sundukları sapkın öğretileri, bazen geçmişte yaşanmış bir olayla veya kutsal kabul edilen bir figürle ilişkilendirerek, kendi amaçlarına hizmet eden bir "rasul izi" yaratmaktadırlar.
Sünnet ve Hadislerin Yanlış Yorumlanması
Bunun en belirgin örneklerinden biri, sünnet ve hadislerin yanlış yorumlanarak halk arasında yayılmasında görülmektedir. Samiri, halkına doğru yolu göstermek yerine, onlara bir tür "put" ya da sembol sunmuştu. Günümüzde de benzer bir süreç yaşanmakta, bazı kişiler, Hz. Peygamber'in söz ve davranışlarını, gerçek anlamlarından saparak, kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yorumlamakta ve bu yanlış yorumlarla halkı yönlendirmektedir.
Hadislerin ve sünnetin doğru anlaşılmaması, bazı dini figürlerin yanlış bilgi ve öğretileri halk arasında yayılarak, onları Kur'an'ın özünden sapmalarına sebep olabilmektedir. İşte bu noktada, "rasul izi" olarak sunulan yanlış bilgiler, toplumsal anlamda büyük bir sapmaya neden olabilmektedir. Böylece, halk doğru yolu kaybedebilir ve dini anlayışları saptırılmış olur.
İman ve İnançta Kirli İzler
Bir başka önemli nokta, Samiri'nin halkı saptırırken kullandığı enstrümanlardır. Samiri, halka güvendiği ve onlara inandırdığı bir "iz" sunarak onları kötü yola sürükledi. Günümüzde de benzer şekilde, iman ve inançta insanların zihninde yanlış izler bırakılmakta, doğru dinî bilgi ve anlayış bulanıklaştırılmaktadır. Bu izler bazen kültürel bir pratik, bazen de yanlış öğretiler aracılığıyla kendini gösterir.
Günümüz Samirileri, dini inançların özünden sapmalarını, bazen dinin kutsal öğretileri gibi sunmakta; bazen de eski veya geleneksel olan uygulamaları, daha çağdaş ve popüler yorumlarla insanlara sunmaktadır. Bu tür sapmalar, zamanla halk arasında yerleşik hale gelmekte, toplumsal bir algı yaratılmaktadır. İşte burada da Samiri’nin "rasul izi" benzeri yanlış izler, insanları doğru yoldan saptırmak için kullanılan yöntemler haline gelmektedir.
Sonuç: Gerçek "Rasul İzi" ve Doğru Yön
Sonuç olarak, Samiri’nin halkı saptırırken oluşturduğu sahte "rasul izi", günümüzde de benzer şekilde varlığını sürdürmektedir. Bugün de doğru yolu kaybeden insanlar, kendilerine birer "rasul izi" olarak yanlış izler bırakmakta, dini anlayışlarını sapkın yollara kaydırmaktadırlar. Ancak, asıl "rasul izi", Hz. Muhammed'in (sav) takip ettiği Kur’an’a dayalı öğretilerle ve onun hayatına dair doğru anlayışla ortaya çıkar. Bu da yalnızca doğru bilgi ve sadakatle mümkündür.
21 Haziran 2012 Perşembe
Ehli sünnet UYDURMASI nedir ? 🔏
🔏 Ehli sünnet UYDURMASI nedir ?
18 Haziran 2012 Pazartesi
KURANA HADİS VE SÜNNET 🗞
🗞 KURANA HADİS VE SÜNNET
Kur’an ve sünnet arasındaki ilişki, İslam düşüncesinde tarih boyunca çeşitli boyutlarıyla ele alınmıştır. Ancak modern dönemde bu ilişki, özellikle epistemolojik bağlamda yeniden değerlendirilmek zorunda kalınmıştır. Geleneksel anlayış, sünneti Kur’an’la eş değer bir referans olarak konumlandırırken; çağdaş eleştiriler, dinin asli kaynağı olan Kur’an’ın merkeze alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çalışma, Kur’an’ın temel belirleyici olduğu bir yaklaşımla sünnet ve hadis kavramlarının sınırlarını tayin etmeyi amaçlamaktadır.
1. Kur’an’ın Merkezî Konumu ve Sünnetin Bağlamı
İslam inanç sisteminin temel kaynağı, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde Allah tarafından korunmuş olan Kur’an’dır (Hicr 15/9). Bu bağlamda, herhangi bir dini hüküm ya da inanç ilkesi, öncelikle Kur’an’ın açık ve muhkem beyanlarıyla temellendirilmelidir. Sünnet, bu asli kaynağa bağlı olarak, Hz. Peygamber’in vahyi yaşantıya dönüştürme sürecinde sergilediği uygulamaları ifade eder. Ancak burada önemli bir ayrım gözetilmelidir: Sünnet, vahiy doğrultusunda gerçekleşmiş ve toplumsal pratiğe dönüşmüş uygulamalardır. Bireysel tercihler, örfî davranışlar veya dönemin şartlarına dayalı uygulamalar bu tanımın dışında kalmaktadır.
2. Sünnetin Niteliği ve Bağlayıcılığı
Hz. Peygamber’in risalet görevi bağlamında gerçekleştirdiği fiiller, dinî açıdan elbette önemli bir örneklik arz etmektedir. Ancak bu örneklik, bağlayıcılık bakımından Kur’an’ın belirleyiciliğine tâbidir. Sahabe döneminde de bu ayrım açık biçimde görülmektedir. Sahabeler, zaman zaman Peygamberimize herhangi bir uygulamanın vahiy kaynaklı olup olmadığını sormuşlar; o da bu soruları doğal karşılamıştır. Bu durum, sünnetin dinî bağlayıcılığının, onun vahiy ile ilişkisine bağlı olarak şekillendiğini göstermektedir.
3. Hadislerin Değerlendirilmesi: Zan ve Kesinlik Ayrımı
Hadis, Hz. Peygamber’e atfedilen sözlü rivayetlerden oluşur. Ancak bu rivayetler, çoğu zaman tek bir kişi üzerinden nakledilmiş, anlamla aktarılmış ve bağlamsal tahrifata açık bilgiler içermektedir. Kur’an’ın “zanna dayalı bilgi”ye karşı uyarıları göz önünde bulundurulduğunda (Yûnus 10/36), hadislerin inanç esaslarını belirlemede referans alınamayacağı anlaşılır. Bu nedenle hadisler, “Peygamber’in sözleri” değil, “Peygamber’e atfedilen sözler” şeklinde değerlendirilmelidir.
4. Kur’an’ın Evrenselliği ve Peygamberin Tarihselliği
Kur’an, tarihsel bağlamda inmiş olsa da mesajı itibariyle evrenseldir. Buna karşın Hz. Peygamber’in uygulamaları, yaşadığı toplumun sosyo-kültürel gerçeklikleriyle iç içedir. Bu bağlamda, Kur’an’ın mesajı zamandan ve mekândan bağımsız olarak geçerliliğini korurken; sünnet, tarihsel ve bağlamsal olarak değerlendirilmelidir. Kur’an’ın sünnetten üstün konumda olması, onun evrensel nitelik taşımasından kaynaklanır.
5. Sünnetin Reddi Değil, Doğru Konumlandırılması
Bu yaklaşım, sünneti veya hadisleri toptan reddetmeyi değil; onların bağlamını, mahiyetini ve sınırlarını doğru belirlemeyi amaçlamaktadır. Nitekim Kur’an’da doğrudan hüküm bulunmayan meselelerde, Hz. Peygamber’in uygulamaları, sahabe örnekliği ve fıkhî birikim yol gösterici olabilir. Ancak bu yaklaşımda esas kriter Kur’an’dır. Kur’an’a aykırı hiçbir rivayet ya da uygulama, dinin bir parçası olarak kabul edilemez.
Sonuç
Hz. Muhammed’e duyulan saygı, onu Allah’ın belirlediği sınırlar içerisinde anlamakla mümkündür. Ona gereğinden fazla yetki atfetmek, bilinçsizce yüceltmek ve beşerî olanı ilahîleştirmek, dinin özüne zarar vermektedir. Kur’an, insanlığa yeterli olacak biçimde açıklanmış, korunmuş ve kolaylaştırılmış bir kitaptır. Dolayısıyla dinî referansların güvenilirliği de bu temel üzerine bina edilmelidir.
Bu çerçevede, dinî bilgi üretiminde temel kıstas Kur’an olmalı; sünnet ve hadis ise bu merkeze göre anlamlandırılmalıdır. Gerçek tevhid bilinci, ancak bu epistemolojik hassasiyetle inşa edilebilir.