Bu Blogda Ara

sayısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sayısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2025 Pazartesi

Müddessir Suresindeki "19" BÖLÜM 2






"Sekar: Ateşte Peki̇şen Tablet ve Müddessir Suresi’nin Gizli Hafızası"


---

Saygıdeğer Okuyucular,

Bugün sizlerle, Kur’an’ın gizemli ve bir o kadar derinlikli bir suresi olan Müddessir Suresi üzerinden, tarihsel, yazınsal ve vahyî bir iz sürmeye çalışacağız.

Kur’an’da geçen “üzerinde on dokuz vardır” ifadesi, çoğu zaman mistik ya da matematiksel bir diziyle ilişkilendirilmiştir. Ancak biz bu ifadeyi, Mezopotamya uygarlıkları bağlamında yeniden yorumluyoruz. Zira, bu coğrafyada yazı, kil tabletler üzerine yazılırdı. Tabletler önce kurutulur, ardından ateşte fırınlanarak kalıcılaştırılırdı.

Bu süreç, Kur’an’da Sekar olarak geçen, yakarak ortaya çıkaran ve hiçbir şeyi bırakmayan anlamlarına gelen ateşi bize hatırlatıyor. İşte burada, levvâha ve beşer kelimeleri devreye giriyor. Çünkü “levvâha” sadece cehennem değil; yüzeyi kavrulmuş bir yazı levhası, yani pişmiş bir tablet olabilir.

Ve 30. ayet diyor ki:

"Üzerinde 19 vardır."


Peki neyin üzerinde? Önceki ayetlerle bağlantılı olarak baktığımızda bu "üzerindeki" şeyin bir yazı yüzeyi, bir levha, yani vahyin yazıldığı bir form olduğu düşünülebilir.

Tarihi verilere göre Akatça, Musa döneminde bölgede kullanılan yazı diliydi ve bu dilde 19 sessiz harf bulunmaktaydı. Tevrat’ın ilk hali işte bu alfabe ile yazılmış olabilir. Kur’an’da A’râf Suresi 145. ayette diyor ki:

 “Musa için öğütten ibaret olan her şeyi levhalara yazdık…”


İşte bu levhalar, belki de ateşte pişirilerek kalıcılaştırılmış kil tabletlerdi. Üzerindeki 19 harf, sadece bir sayı değil; bir bilgi taşıyıcısıydı. Bilgiyi taşıyanlar kimdi?

Kur’an cevap veriyor:

“Ateşin sahiplerini sadece melekler yaptık…”
(Müddessir 31)



Evet, burada geçen “melek” kelimesi çoğuldur. Ve bu melekler, sadece fiziksel güçler değil, ilahi düzenin bilgi taşıyıcılarıdır.

Peki melekler neyi taşır?

Harfleri. Çünkü harfler, bilginin yapıtaşıdır. Harfler olmadan vahiy olmaz, kitap yazılmaz, mesaj iletilmez.

O halde şöyle diyebiliriz:

Harfler, Allah’ın Melik sıfatının yönettiği evrende görevli olan meleki güçlerin birer sembolüdür.


---

Bu noktada harf, melek ve melik arasında kurulacak bir üçgen; bize Kur’an’ın hem görünür yazı boyutunu, hem de gizli bilgi taşıyıcı sistemini kavratır.

Müddessir 31. ayette bu sayıların kitap ehlinin imanını arttıracağı söylenir. Bu çok çarpıcıdır. Zira burada Kur’an değil, doğrudan üzerinde 19 olan bir şey kitap ehli için bir iman vesilesidir.

Peki, kitap ehlinden Yahudi ve Hristiyanlarca da kabul edilen tek kitap nedir?

Tevrat.

Tevrat'ın ilk şekli, bu Mezopotamya yazı geleneğinde, belki de tam da bu 19 harfin üzerine kuruluydu. İşte bu nedenle “üzerindeki 19” sadece matematiksel değil, vahiysel bir hafızaya işaret ediyor olabilir.


---

Ve şimdilik şunu ifade etmeliyim:

Kur’an parçalı okunamaz. Parça parça inmiştir ama bir bütün içinde anlam bulur. O yüzden Müddessir Suresi, 19 sayısını sadece bir sayı olarak değil, ilahi bilginin, vahyin, yazının ve tarihin üstüne kazındığı sembolik bir sistem olarak sunuyor.

Bu sistemin içinde ateş, levha, harf, melek, melik ve kitap ehli bir bütün olarak görünür olur.

Ve en doğrusunu Rabbimiz bilir.


---

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


26 Haziran 2025 Perşembe

Müddessir Suresindeki "19" BÖLÜM 1




🔹 Giriş

Kur’an’da sayılar, sadece niceliksel bilgi aktarmak için değil; çoğu zaman sembolik, denetleyici veya bilinç açıcı öğeler olarak karşımıza çıkar. Bu sayılar aracılığıyla Kur’an, insanın sadece aklını değil; dikkatini, ön yargılarını ve teslimiyetini de test eder. Özellikle Müddessir Suresi 30. ayette geçen “Üzerinde on dokuz vardır” ifadesi, bu özelliği en vurucu şekilde ortaya koyar. Benzer şekilde Kehf Suresi'nde Ashâb-ı Kehf'in sayısını tartışan zihniyet, Kur’an tarafından eleştirilmektedir.


---

🔹 Müddessir Suresi: "19" Sayısı ve Mecazî Katmanlar

"Onun üzerinde on dokuz vardır." (Müddessir 74:30)



Bu ayet, ilk bakışta cehennem bekçilerinin sayısını bildiriyor gibi görünse de, hemen ardından gelen ayet bu sayının aslında bir imtihan aracı, bir zihin ayıklayıcısı olduğunu belirtir:

"Biz cehennemin bekçilerini ancak melekler kıldık; sayılarını da inkârcılar için bir deneme kıldık..." (74:31)



Burada 19 sayısı, sıradan bir bilgi değil; inkârcının iç dünyasını ortaya çıkarmaya yönelik bir testtir. Devam eden ayetlerdeki “Allah bu sayıyla ne demek istiyor?” gibi sorular, sadece aklının sınırlarında kalan, sırrı kavrayamayan bir zihnin ifşa edilmesidir.


---

🔹 Şair Benzetmesi ve Sayma Alışkanlığının Eleştirisi

Kur’an’ın indiği Mekke toplumunda Hz. Muhammed’e yönelik "şair" (Tûr 52:30), "kâhin" (Hâkka 69:42), "mecnûn" (Hicr 15:6) gibi ithamlar söz konusudur. Şairler, Arap toplumunda vezinli, ölçülü sözler söyleyen, sıkça sayı ve ritim kullanan kişiler olarak bilinir.

Kur’an’ı bu şiirsel gelenekle aynı kategoride görmek, vahyin kaynağını örtmeye yönelik bilinçli bir indirgemedir. 19 sayısına verilen alaycı tepki, Kur’an’ın da bir şairin sözleri gibi ölçülü ve sayılı ifadelerle kurulu olduğu sanısına bir eleştiridir.

"Biz ona şiir öğretmedik, bu ona yaraşmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır." (Yasin 36:69)




---

🔹 Kehf Suresi: Ashâb-ı Rakîm ve Sayılarla Uğraşan Zihinler

Kehf Suresi, Ashâb-ı Kehf ile birlikte Ashâb-ı Rakîm ifadesini de anarak, tarihsel gerçekliklerin sıkı sıkıya sayılar ve yazılarla sabitlenmesine eleştir getirir:

 "Yoksa sen, Kehf ve Rakîm ashâbını ayetlerimizden hayrete düştürecek şeylerden sandın mı?" (Kehf 18:9)



Ve daha sonra gelen ayetlerde, Ashâb-ı Kehf’in sayısı tartışılır:

 "Diyecekler ki: Üç idiler, dördüncülerı köpekleriydi... Beş, altı... Yedi, sekiz... De ki: Onların sayısını en iyi Rabbim bilir..." (Kehf 18:22)



"Mağarada üç yüz yıl kaldılar; dokuz yıl daha eklediler." (Kehf 18:25)



Bu ayetler, rakam saplantısının asıl mesajı örtmesine bir eleştiridir. Kur’an, “Kaç kişiydiler? Kaç yıl kaldılar?” gibi soruları önemsizleştirerek, şu mesajı verir:

“Siz niceliğe değil, niteliğe; sıfatlara değil, amaca odaklanın.”




---

🔹 Kur’an’da Sayılar: Nicelik Değil, Anlam İşareti

Hem Müddessir hem de Kehf Suresi'ndeki bu örnekler, Kur’an’da sayıların:

Nicel gerçekliği göstermek için değil,

Anlamı derinleştirmek, zihinsel bir eğitim başlatmak,

Aklın sınırlarını fark ettirip teslimiyeti hatırlatmak için sunulduğunu gösterir.



---

🔹 Sonuç

Kur’an’da 19 gibi belirli sayılar, sadece istatistiksel değerler olarak değil; mecaz, sembol ve zihinsel imtihan unsurları olarak sunulur. Müddessir 30–31 ayetlerinde akılcılığın kibirle birleştirilmesi sonucu doğan tepki, Kehf 22'de tarihi bir olayı anlam yerine sayılarla sınırlamak isteyen zihnin eleştirisiyle tamamlanır.

Bu da bize şunu gösterir: Kur’an, sayılara takılmayı değil; sayılar aracılığıyla anlamı, hikmeti ve teslimiyeti bulmayı öğretir.


UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


21 Haziran 2012 Perşembe

ŞANLI ATALAR DİNİN MASALLARI 📴

📴 ŞANLI ATALAR DİNİN MASALLARI


KELLE SAYISI SAYILARAK GERÇEK BULUNABİLİR Mİ?



Peygamberimiz’in döneminde elleri ile kendi putlarını yapanların nasıl olup da bu putlara taptığına hayret ederiz. Üstelik Peygamberimiz’in putlara tapmanın saçmalığını ve tek Allah’a ibadet edilmesi gibi mantıklı bir savı ortaya koymasına rağmen, nasıl olup da reddedildiğini, üstelik el yapımı putlar uğruna öldürülmek istendiğini hatırlayınca hayretimiz artar. Peki, Peygamberler’i putların uğruna öldürmeyi bile isteyebilen yığınları harekete geçiren mekanizma neydi? Kuran bize bu mekanizmanın “gelenek” olduğunu göstermektedir. Kendilerine gelen her mesajı; “Biz atalarımızın yolundan, geleneklerimizden vazgeçmeyiz” diye reddeden kitlelerin, doğru yolda olmak için gelenekleri taklidi yeterli görmeleri, bu kitlelerin sapıklığının sebebidir.
 Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde; “Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza (geleneğe) uyarız” derler. Ya atalarının aklı bir şeye yetmez, doğru yolu bulamamış idiyseler?2-Bakara Suresi 170

 Kuran’ın birçok ayetinden, sapıtanların geleneğe uymak uğruna sapıttığını ve geleneğe karşı gelen düşüncelere şiddetle karşı çıktıklarını görüyoruz. Yukarıdaki ayete dikkat edersek, geleneğe karşı getirilen ilk izah, aklın kullanılmasının gerekliliği ve ataların aklı kullanmadığıdır. Kuran’da, bu ayetle, akılsal kriterler veya vahiy üzerine oturtulmayan hiçbir geleneğin (ne kadar köklü olursa olsun), hiçbir önemi olamayacağı ortaya konulmaktadır.

  PEYGAMBERLER KENDİ DEVİRLERİNİN RADİKALLERİDİR

 Dinler tarihini incelersek, tarihin akıl ve gelenek çarpışması olarak geçtiğini görürüz. Her Peygamber kendi döneminin radikalidir, yani olayları kökten değiştirmeye kalkan kişisidir. Peygamberler, Allah’tan aldıkları mesajı insanlara iletirler ve iman sahipleri akılları aracılığıyla Allah’ın delillerini görerek, Allah’ın mesajlarına ve onları getiren elçiye (Peygamber’e) uyarlar. Bunu yaparken kendi toplumlarının gelenek ve göreneklerinden Allah’ın mesajı ile çelişenlerin hepsini bir kenara atarlar. Mesajı reddedenler ise geleneği yıktıkları için onları bozgunculukla, atalara ihanetle suçlarlar ve atalar (gelenek) namına aklın yolunu reddederler. Mesajı reddedenler için akıl, başvurulması gereken bir kriter değildir. Mesajı reddetmek için mesajın gelenekle çelişmesi yeterlidir. Ayrıca akılcı bir izaha gerek yoktur. Geleneği sürdüren unsur taklittir. Taklitte akılcı kriter aranmaz. Akılcı düşünce, körü körüne taklidi reddeder, delil ister. Bu yüzden taklide dayalı gelenek, aklın işletilmesine hoş bakmaz. Çünkü işleyen akıl, gelenekteki yanlışlıkları sorgulayacak ve reddedecektir. Böylece taklit ortadan kalkacaktır. Bu yüzden atalardan miras kalan gelenek ve bunu devam ettiren taklit, gerçek dine götüren akılcı düşünceyle hiçbir zaman bağdaşamaz. Tarih boyunca ataları taklidin, Allah’ın indirdiği dinlere karşı teşkil ettiği engel, Kuran’dan şu ayetlerle örneklenebilir:

Nuh Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
... Hem biz, bunu geçmiş atalarımızdan da işitmiş değiliz.23-Müminun Suresi 24

 Hud Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin?7-Araf Suresi 70

 Salih Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
... Atalarımızın kulluk ettiklerine kulluktan sen bizi engelleyecek misin?11-Hud Suresi 62

Şuayb Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Ey Şuayb, atalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?11-Hud Suresi 87

İbrahim Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Biz atalarımızı böyle yaparken bulduk.26-Şuara Suresi 74

 Musa Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
... Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik.28-Kassas Suresi 36

 Peygamberimiz’e karşı ise şöyle denilmiştir:
... Bu sizi atalarınızın kulluk etmekte olduklarından alıkoymak isteyen bir adamdan başka bir şey değildir.34-Sebe Suresi 43

 ŞANLI ATALAR” EDEBİYATI

 Kuran’a göre Allah’ın kitabı üzerinde olmadan, akılcı bir yol seçmeden doğru yola erişilemez. Kuran akıllara yolu kapayıp, geleneği din yapan zihniyeti reddeder. Oysa bugün, din adına ortaya çıkanların çoğu, akıllara tüm kapıları kapatıp, gelenek haline dönüştürdükleri mezhepleri, din diye halka yutturmaya çalışmaktadırlar. Bugün birçok kişiye, Kuran’ın sunduğu İslam’ı anlatıp midye ve karidesi haramlaştırmanın, haremlik selamlığın Kuran’da olmadığını söylediğinizi düşünün: “Bunca yıldır atalarımızdan gördüğümüz budur, sen bunca evliyaların içinde olduğu geçmiş nesillerden iyi mi biliyorsun?” ifadesine benzer bir cevapla karşılaşabilirsiniz. Veya “Bu yolda akılla yürünmez, şanlı atalarımız bunları halletmiş, sen de onlara tabi ol, kurtuluşa er” şeklinde uyarılarla karşılaşabilirsiniz. Kuran’ın anlattığı İslam’a karşı çıkan bu kitlelerle, Peygamber’e karşı çıkan kafirler arasındaki ortak zihinsel yapıyı hemen fark edersiniz. Tüm bu kitleler “tarihsel süreçten gelmeyi” diğer bir tabirle “atalardan mirası” başka bir anlatımla “geleneği”, Allah’ın vahyi Kuran’dan da, akıldan da üstün tutmaktadırlar. Siz şahıslara Kuran’a göre haremlik selamlığı, kadının gerçek yerini anlatırken, şahıslar size mezheplerle cevap vermekte ve mezheplerin doğruluğu için; atalarımızın mezheplere inandığını ve mezheplere inanan kişi adedinin çokluğunu delil olarak gösterirler. Bunlar, Allah’ın yegane kılavuzuna karşın atalarının kabullerini ve bu kabullerini içeren kitapları delil diye gösterirler.

20- …İnsanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele edip durur.
21- Onlara; “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, şu cevabı verirler: “Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız…”31-Lokman Suresi 20, 21

 Bu ayetler, genel bir şekilde herkese hitap eder. Sadece ortak koşucu putperestlere hitap etmez. 20. ayeti iyice okursak, kitapsız bir şekilde Allah hakkında konuşan, mücadele eden kişilerin yanlışına dikkat çekildiğini görürüz. 21. ayette, Allah hakkında mücadele eden bu kişilerin, Allah’ın indirdiği kitaba davette nasıl yan çizip atalarının yolunu, gelenekleri benimsediklerini anlıyoruz. Bu ayetlerden, Allah hakkında mücadele edenlerin, Allah’ın indirdiği kitaba dayanmadıkları takdirde muhtemelen gelenekçiliği, ecdatperestliği, atalarının yolunu benimsedikleri sonucunu çıkartabiliriz. Bunlardan bazıları, Kuran’a saygı gösteriyor olabilirler ama Kuran’ın yanına dini kaynak diye yüzlerce cilt eseri koyarak ve atalarının hayata bakışını ve geleneklerini, bu kitaplarıyla dinselleştirerek, Kuran’ı yüzlerce dini kaynaktan herhangi bir kaynağa indirerek, dine büyük zarar vermektedirler.

BİLMEDİĞİNİN ARDINDAN GİTME

 Bu, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.38-Sad Suresi 29

 Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp; bunların hepsi ondan sorumludur.17-İsra Suresi 36

 Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu anlayacak olan akıl sahipleridir. Allah aklın işletilmesini, doğru yola varma yolunda önemli bir faaliyet olarak takdim eder. Kuran’a göre, bilinmeyen bir şeyin ardına düşülmemelidir. Atalarımızın bize ilettiği bir yapıyı, sırf atalarımız iletti diye kabul ve müdafaa etmek, bu ayetle çelişir. Kuran’a göre, her iman sahibi akletmelidir, Allah’ın kitabını rehber kabul etmek, akletmenin bir neticesi olacaktır. Kuran, atalarımızın kabulleri yüzünden kabulleri oluşan sürüler olmamamızı istemektedir. Buna karşın, mezhepçi dini yapıyı savunanlar, birçok zaman aklın gereksizliği, aklın imanla çeliştiği yönünde Kuran’a ters fikirler ileri sürmektedirler. Aslında buna şaşırmamak gerekir. Yoksa uydurma mezhepçi yapılardaki akılla bağdaşmayan yüzlerce izah, din diye nasıl yutturulacaktır? Elbette ki akıl reddedilerek. Kitleler öyle bir hale getirilmiştir ki ya akıl reddedilip din kabul edilecek, ya da kişiler aklına sahip çıkıp din konusunda şüphelere boğulacaklardır. Bu kitabın temel amaçlarından biri de kitlelere bu iki şık arasında sıkışmadıklarını, din diye yutturulan mezheplerin din olmadığını, gerçek dini yalnız ve yalnız Kuran’ın temsil edebileceğini ve bu dinin akılla çelişmediğini göstermektir.

Kuran, Allah’ın varlığının delillerinin aklın işletilmesi ile bulunabileceğini söyler. Fakat Kuran, aklın kullanılmasını sadece Allah’ın varlığının delilleriyle sınırlamaz. Allah’ın varlığının, aklın işletilmesi sonucu anlaşılması, aklın işletilmesinin önemini ve Allah’ın, aklın düzgün çalıştırılmasını doğruya ulaşmada bir aracı yaptığını gösterir.

 HİNDULAR KELLE SAYARSA

 Kuran’ın yanına yüzlerce kitap koyup Kuran’ı etkisiz kılan ve akla savaş açan gelenekçi-mezhepçi İslamcılar, tarihsel geçmişe sahip olmalarından ve kalabalık olmalarından delil çıkartmaya çalışmaktadırlar. Oysa Kuran’a göre bir gerçeğe, o gerçeğe uyanların kelle sayısını sayıp ulaşamazsınız. Bu mantıkla, Hindular’ın arasında doğan biri, etrafta saydığı kellelerin çoğunluğunun inancından dolayı, ineklerin kutsal olduğuna inanabilir. Böylece ataların izinde olmanın ve kendisine benzer bolca kelle saymanın, doğru yolda olduğunu gösterdiğini düşünür. Ya da daha evvel örneğini verdiğimiz bir Hıristiyan’ı düşünün. Atalarından gelen gelenekte, Katoliklik veya Ortodoksluk gibi köklü mezheplerde, Hz. İsa’nın “oğul tanrı” kabul edildiğini gören ve etrafında Hz. İsa’yı “oğul tanrı” kabul edenleri daha fazla bulan bu şahıs; Hz. İsa’yı oğul tanrı kabul ettiğinde, kelle sayıcısı mantığa göre haklı olacaktır. Geleneksel-mezhepçi İslamcı, bu örneklerdeki yaklaşımlara haklı olarak karşı çıkar ve aşağıdaki ayetleri örnek gösterebilir:

 Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahmin ile yalan söylerler.6-Enam Suresi 116

 Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan iman etmez.12-Yusuf Suresi 106

 Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi çoğunluğa uymak, çoğu zaman kişilerin sapıtmasına sebep olabilir. Birçok zaman diliminde azınlıklar haklı olmuşlardır. Allah, kelle sayıp gerçeği bulmamıza olanak vermemiş ve aklımızı işletmeye bizi mecbur etmiştir. Gelenekçi-mezhepçi İslamcıların bir Hindu’ya veya bir Hıristiyan’a yanlışını gösterirken yukarıdakine benzer izahlar yaptığına, bu ve benzeri ayetleri kullandığına şahitlik edebilirsiniz.
Hindu veya Hıristiyan’a akıl vermekte doğru ölçüleri kabul eden gelenekçi-mezhepçiler, Kuran’ın anlattığı İslam’a davet edildiklerinde, hemen çoğunluk olduklarının arkasına saklanmaya, tarihsel kökenlerine sığınmaya kalkarlar. Çoğunluğun ve geleneğin, Hz. İsa’yı oğul tanrı, ineği ise kutsal kabul edenleri nasıl saptırdığını gelenekçiler çok iyi anlar ve anlatırlar. Fakat Kuran’ın anlattığı İslam’a karşı çoğunluk ve geleneği, kendi delili yapmaya çalışanlar yine aynı şahıslardır!..

  HEM AKLINI ÇÖPE ATIP HEM DE AKIL VERMEYE SOYUNANLAR

Kuran’a göre inananlar,  inandıkları  gerçekler uğruna toplumun gelenekleriyle zıt düşmekten, toplumdan dışlanmaktan çekinmemelidirler. Kuran’da, Peygamberler’in bu konuda nasıl örnek teşkil ettiklerini ve canları pahasına toplumlarının yanlış kabullerine nasıl karşı koyduklarını görebiliriz. Bizim gözlemlerimize göre, mezhepçi İslam’ı yaşayan birçok kişi arkadaşlarının, cemaatinin, ailesinin kendisini dışlamasından; “Bizim oğlan sapıttı, başörtüsünü inkar ediyor” veya “Bizim kız mezhepsiz olmuş, üstelik erkeklerle el sıkışmaya başlamış” veya “Ahmet hadis düşmanı olmuş” veya “Leyla hayızlı namaz kılıyormuş, vah vah” gibi izahlar yapmalarından, iğneli kınamalardan çekinmektedirler. Toplumun kabullerine karşı çıkamayanlar, hele hele bu kabullerin en yoğun ve en koyu yaşandığı tarikatların yakınlarında iseler, bu gruplardan gelecek baskı ve arkadaş ortamını kaybedip yalnız kalma korkusu, bu kişilerin gerçekleri görememesinin sebeplerinden biri olabilmektedir. Toplumun geleneklerini, tabularını koruması da işte bu dışlama mekanizmasıyla mümkün olmaktadır. Allah’ın rızasından uzaklaşmaktan korktuğundan daha çok toplumdan dışlanmaktan korkanlar, elbette ki geleneklerin zihinlere vurduğu zincirlerden kurtulamazlar.

 Allah kuluna yetmez mi? Seni, O’ndan başkasıyla korkutuyorlar.39-Zümer Suresi 36

 Gelenekleri ve kalabalıkların kelle sayısını putlaştıranların durumu çok gariptir. Bu kitleler taklidi akla üstün tutup, geleneği ve çoğunluğu taklit ederler. Sonra taklide kurban ettikleri akıllarıyla, size akıl hocalığı yaparlar. Bunlar hem güdülen koyun olmanın erdemini savunurlar, hem de sizi gütmeye kalkarlar !..