Bu Blogda Ara

Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Haziran 2025 Çarşamba

İbrahim ve Lut Nebî’ye gelen ELÇİLER





İbrahim ve Lut Nebî’ye gelen Misafirler

Kur’an Perspektifinden Kavramsal ve Düşünsel Bir Okuma

Kur’an, peygamber kıssalarını yalnızca tarihsel olaylar zinciri olarak sunmaz. Bu anlatılar, insanın zihinsel ve ahlaki gelişimini destekleyen, toplumsal sorumluluklara ışık tutan ve ilahi sistemin işleyişini sembollerle aktaran çok katmanlı öğretici metinlerdir.

Bu bağlamda, İbrahim ve Lut Nebî’ye gelen “misafirler” kıssası, yüzeyde bir konuk ağırlama sahnesi gibi görünse de, derinlikte:

Vahyin geliş biçimini,

İnsanın bilinç düzeyini,

İlahi rahmet ve adalet dengesini,

Ve doğa yasalarıyla vahyin nasıl iç içe işlediğini ortaya koyan çok yönlü bir örnektir.

🔹️🔸️🔹️

Her ikiside Nebi olan İbrahim ve Lut Nebiye vahiy bilgisi rasuller olmadan niye verilmedi.⤵️

Vahyin Biçimleri ve Elçilerin Rolü: İbrahim ve Lût Örneği

https://dersvekuran.blogspot.com/2025/06/vahyin-bicimleri-ve-elcilerin-rolu.html

🔸️🔹️🔸️



1. Misafirliğin Görünmeyen Yüzü: Vahiy Kılığında Geliş

Hud 69:
“Andolsun, elçilerimiz İbrahim’e müjdeyle geldiler. ‘Selâm!’ dediler. O da, ‘Selâm!’ dedi. Gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.”

Kur’an anlatıya, gelenlerin kimliklerini “elçilerimiz” (رُسُلُنَا) diyerek açıkça belirterek başlar. Ancak İbrahim Nebî, onların kim olduğunu ilk anda anlayamaz. Çünkü bu elçiler, gündelik hayata dahil olacak şekildedirler.

Bu durum, vahyin bazen:

Doğrudan değil,

Sıradan görünen olayların içinden,

Bilinç ve sezgiyle fark edilebilecek biçimde geldiğini gösterir.


Burada geçen:

بِبُشْرَىٰ / bi-buşrâ: "Müjde ile", kökü ب-ش-ر olup beşer (insan) ve beşaret (sevinçli haber) kavramlarını içerir.


Gelenler yalnızca ziyaret için değil, çift yönlü bir görevle gelmişlerdir:

Rahmet yönüyle: İshak’ın doğumunu müjdelemek.

Adalet yönüyle: Lut kavminin helakıyla ilgili hükmü tebliğ etmek.



---

2. Yemeğe El Uzatmayan Elçiler: Bilinç Uyarımı ve Görev Ahlakı

Hud 70:
“Onların ellerinin yemeğe uzanmadığını görünce içine bir korku düştü. ‘Korkma,’ dediler. ‘Biz Lut kavmine gönderildik.’”

İbrahim, sunduğu yemeğe ellerinin uzanmadığını görünce derin bir korkuya kapılır. Zira misafirlik kültüründe yemek yemek:

Güven,

Samimiyet,

Ve barışçıl niyeti temsil eder.


Misafirlerin bu davranışı, onların sıradan insanlar olmadığını ve belki de geliş amaçlarının rahmet değil, azap olduğunu düşündürür. 

Kur’an bu ruh halini şöyle ifade eder:

نَكِرَهُمْ / nekirahum: "Onları tanımadı", yani yadırgadı, içten içe bir tehdit sezdi.


🔹 Korkunun Altında Yatan Sezgi: Azap

İbrahim’in korkusu, yalnızca kimlik bilmezlikten kaynaklanmaz; aynı zamanda geliş amaçlarının olumsuz olabileceği endişesidir. Vahiy bazen sevinçle, bazen yıkımla gelir.

Yemek yememeleri, onun zihninde şöyle bir denge kurar:

Eğer müjde varsa, beraberinde azap da olabilir.


Nitekim elçiler onun bu sezgisini görür ve şöyle derler:

“Korkma, biz Lut kavmine gönderildik.”

Yani: Senin evin güvenli, ama azap başka yere gidiyor.



🔹 Görev Ahlakı: Karşılıksız Tebliğ

Elçilerin yemeğe el uzatmaması aynı zamanda vahyin aracıları olarak hiçbir karşılık kabul etmeyeceklerini ima eder. Kur’an’da birçok peygamber bu ilkede birleşir:

“Ben sizden hiçbir ücret istemiyorum.” (Şuara 109, 127, 145…)


Yemek bile olsa bu, bir karşılık veya ücret anlamına gelir. Oysa bu elçiler yalnızca görev için gelmişlerdir. Bu davranış, ilahi mesajın menfaatten arınmış doğasına çok zarif bir örnektir.


---

3. Gülen Kadın: Müjdenin Sezgiyle Kavranışı

Hud 71:
“Eşi ayakta duruyordu; güldü. Biz de ona İshak’ı, ardından da Yakub’u müjdeledik.”

İbrahim’in eşi, yaşlı ve kısır olduğunu bilmesine rağmen bu habere gülerek tepki verir. Bu, bir inkâr değil; hayretle karışık bir teslimiyet gülüşüdür.

Kur’an özellikle onun ayakta durduğunu söyler:

Pasif değil,

Olaylara tanıklık eden,

Vahyi duyan ve algılayan bilinçli bir figür olarak betimlenir.


Müjde edilen yalnızca bir doğum değil; vahyin soya dayalı sürekliliğidir. İshak ve Yakub, gelecek nesillerin ilahi mesaj taşıyıcılarıdır.


---

4. Bu Olay Mucize mi? Hayır, İlahi Takdir ve Sünnetullah

İbrahim’in eşi yaşlı ve kısırdır; biyolojik olarak hamilelik beklenmez. Ancak Kur’an bu olayı bir "mucize" olarak değil, Allah’ın iradesiyle mümkün kılınan bir tasarruf olarak sunar:

Hud 73:
“Bu, Rabbinin emridir. O, dilediğini yapar.”

Burada mucize kavramı yerine:

Allah’ın yaratıcı düzeni içinde sıra dışı imkan yaratması,

Sünnetullah’ı ihlal etmeden, alışılmışın ötesinde bir sonuç vermesi vurgulanır.


Bu yaklaşım, Kur’an’ın doğa yasalarıyla çelişmeyen ama onların sınırlarını aşan bir ilahi kudreti nasıl işlediğini gösterir.


---

5. Misafir mi, Ordu mu? Sayıca Az, Ama Görev Yüklü Elçiler

Kur’an’da geçen “Rabbinin ordularını ancak O bilir” (Müddessir 31) ifadesi, Allah’ın emrinde olan bilinmeyen güçleri tanımlar. Ancak İbrahim’e gelenler:

Az sayıda,

İnsan ve sadece emir ve bilgi taşıyan elçilerdir.


Bu açıkça Hicr Suresi’nde görülür:

“Lut dedi ki: Bu benim misafirlerimdir; beni rezil etmeyin.” (Hicr 68)


Eğer kalabalık olsalardı, Lut onları koruma ihtiyacı duymazdı. Demek ki bu misafirler bir ordu değil, rahmet ve azap habercisi olan küçük bir görevli gruptur.


---

6. Azap Gökten mi Geldi, Yerden mi Koptu? Doğal Afetin İlahi Dili

Kur’an, Lut kavminin helakini şöyle anlatır:

“Onların üzerine işaretlenmiş taşlar yağdırdık.” (Zâriyât 34)
“Altüst edildiler.” (Hud 82)


Bu anlatım, doğrudan doğal afet ima eder:

Bölge, aktif fay hatları üzerindedir (Lut Gölü çevresi),

Volkanik patlama, depremler, gaz çıkışları, yer çökmesi gibi felaketler bölgeye özgüdür,

“Pişmiş taşlar”, lavla birleşmiş kaya parçaları olabilir.


Kur’an burada doğa olaylarını ilahi adaletin işleyiş aracı olarak sunar. Yani azap:

Gökten inmiş efsanevi bir sahne değil,

Yeryüzünden gelen, Allah’ın yasaları içinde gerçekleşen bir gerçekliktir.



---

7. Sonuç: Misafirlik Görünümünde Vahiy ve İlahi Uyarı

Bu kıssa, yalnızca İbrahim’in evine değil, her bilinçli okuyucunun kalbine yapılmış bir ziyaret gibidir. Kur’an bu sahnede bize şunları öğretir:

Vahiy her zaman doğrudan değil, bazen semboller ve davranışlar yoluyla gelir.

İlahi düzen, rahmet ve azabı birlikte taşır.

Elçiler, görev karşılığı asla karşılık kabul etmez; tebliğde menfaat yoktur.

Azap, doğa yasalarıyla gelir; vahiy doğayla çatışmaz, doğayı konuşturur.


---

🔚 Son Söz:

Vahiy bazen tebessümle gelir, bazen sarsıntıyla.

Onu tanımak için göz değil; bilinç gerekir.

Misafir sandığın, belki de kaderin taşıyıcısıdır.

Azap gökten inmedi; yer kendi sözünü söyledi.



UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

18 Haziran 2025 Çarşamba

ARAF SURESİ "bilinç hali"


🌌 1. A’râf: Cennetle Cehennem Arasındaki “Ara Katman İnsanları”

  • Ayet: 46-47

“İki (grup) arasında bir perde vardır. A‘râf (yüksek tepeler) üzerinde ise her iki tarafı da simalarından tanıyan insanlar vardır…”

🔍 Şaşırtıcı Not:
Cennetlik ve cehennemlik ayrımı yapılmışken, ortada kalan bir grup var! Onlar “A‘râf”ta bekliyor. Bu insanlar ne tam cennete girebilmiş ne de cehenneme atılmış. Yani karar ânının eşiğinde bekleyen bilinçler…


🪞 2. Şeytan, Allah'a inandı ama yine de lanetlendi!

  • Ayet: 11-18

“Ben ondan (Âdem’den) üstünüm; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

🔍 Şaşırtıcı Not:
Şeytan, Allah’a inanıyor, hatta O’nunla doğrudan konuşuyor. Ama “emre itaatsizlik” yüzünden dışlanıyor. Bu da şunu gösteriyor:

İman tek başına yeterli değil; itaat, teslimiyet, kibirsizlik olmadan hiçbir şey!


📜 3. Allah'ın "isimlerini" kullanarak dua etmek

  • Ayet: 180

“En güzel isimler Allah’ındır; O’na o isimlerle dua edin…”

🔍 Şaşırtıcı Not:
Kur’an, Allah’ın isimlerinin birer anahtar olduğunu söylüyor. Her ismin çağrısı farklı! “Rahîm” ismini anarsan affa, “Hakem” ismini anarsan adalete yöneliyorsun. Bu bir bilinç inşası!


🧥 4. Elbise = Takva!

  • Ayet: 26

“Ey Âdemoğulları! Size, ayıp yerlerinizi örtecek bir elbise ve süs elbisesi indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır…”

🔍 Şaşırtıcı Not:
Kur’an’a göre asıl elbise, takva. Yani ahlak, bilinç, sorumluluk hissi. Giysi, sadece görünüşü örter. Ama takva elbisesi seni içten korur. Hatta bu elbise "indirilmiş", yani fiziksel değil, ilahî bilinçsel bir donanım!


🧠 5. Kalpleri olanlar ama anlamayanlar…

  • Ayet: 179

“Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapıktırlar…”

🔍 Şaşırtıcı Not:
Kur’an’a göre gerçek körlük gözle değil, kalple olur. Gözün açık ama gerçeği görmüyorsan, işlevsiz. A’râf Suresi, aklı kullanmayanları hayvandan da aşağı kabul eder.


🔁 6. Ayetleri yalanlayanların dönüşü yok!

  • Ayet: 40

“Ayetlerimizi yalanlayanlara gökten kapılar açılmaz; deve iğne deliğinden geçene kadar cennete giremezler.”

🔍 Şaşırtıcı Not:
İğne deliği örneğiyle, bazı insanların dönüşünün imkânsızlığı anlatılıyor. Bu, bir karikatür değil: "Gerçeğe sırtını dönenin akıbeti kesinleşmiştir" vurgusu.


🌀 7. Hz. Musa'nın vahiy tecrübesi: Titreme, korku, sükûnet

  • Ayet: 143

“Rabbi dağa tecelli ettiğinde onu paramparça etti, Musa bayıldı…”

🔍 Şaşırtıcı Not:
Hz. Musa Rabbi’ni görmek istediğinde aldığı cevap: "Göremezsin!" Ama tecelli sadece dağa gelince, dağ yok oldu! Musa ise bilinç kaybına uğradı.

Bu sahne vahyin yakıcılığına ve insan idrakinin sınırına dair çarpıcı bir anlatım.


📢 8. Uyarılan ama unutan toplumlar

  • Ayet: 94-100

“Bir ülkeye bir peygamber gönderdik de, halkı uyarılara rağmen ibret almadı, onları yavaşça helak ettik…”

🔍 Şaşırtıcı Not:
Kur’an, hiçbir kavmi uyarısız helak etmediğini tekrar tekrar vurgular. Bu, ilahî adaletin temelidir.
Ve her helak öncesi:

  1. Uyarı

  2. Unutma

  3. Azgınlık

  4. Yavaş gelen sonuç

Bu döngü bugünün toplumlarına da bir ayna olabilir mi?


A’râf’ın bilinç ve uyanış haritası olarak sana yeni bir perspektif...

"A’râf" aslında **insanlığın eşiğinde beklediği içsel geçittir: Cennet ya da cehennem bilinç hâli."

13 Haziran 2025 Cuma

ALA SURESİ " ayağını yere basarak yükselmek"



    Bu sure “yüce olanı” anlatıyor ama yerden başlıyor.
    Çünkü Kur’an’da yücelik, ayağını yere basarak yükselmektir.

    🌌 A’lâ Suresi: Yüceliğin Ardında Gizlenen Tersyüz

    🎯 “Rabbinin adını tesbih et — O ki, yarattı ve düzenledi…” (87:1–2)

    “A’lâ” = en yüce.
    Ama bu sure “en yüce” olanın, en aşağıdan nasıl bir dönüşümle görünür kılındığını anlatıyor olabilir mi?


    1. Yaratmak değil, “takdîr etmek” esas!

    خَلَقَ فَسَوَّىٰ
    “Yarattı, sonra ölçü koydu/düzenledi.”

    Kelime: سَوَّىٰ (sevvâ) → düzlemek, simetrileştirmek, hizaya koymak.
    Yani kaotik bir yaratım değil; harmonize bir varoluş anlatılıyor.

    ⤷ Tıpkı kainat gibi.
    ⤷ Tıpkı bilinç gibi.


    2. “O, otlağı çıkarır… sonra onu kapkara bir çerçöpe çevirir.” (87:4–5)

    Bu ayet çoğu kez doğanın döngüsü gibi okunur.
    Ama bir de şöyle düşün:

    “Bilgi” otlak gibidir.
    Herkes için yeşildir.
    Ama sindirilmeden alınan bilgi, çöp olur.
    Kararmış ve ölü hale gelir.

    Bu yüzden belki de A’lâ olanın adını tesbih etmek gerekir:
    Çünkü sadece yüksek bilgi değil, yükselten bilgi önemlidir.


    3. “Sana okutacağız, unutmuyorsun.” (87:6)

    İlginçtir: fiil olumsuz değil, olumsuzlanamıyor.

    Burada geçen ifade:
    لَا تَنسَىٰUnutmayacaksın.

    Ama hemen ardından gelen istisna:

    “Ancak Allah dilerse başka.”
    Yani hafızaya bile bir sınır var.

    Kutsallık sabit değildir.
    ⤷ Vahiy bile kalıcılık garantisi vermez — eğer sen onu yaşamıyorsan.


    4. “Zikr edecektir; kim korkarsa.” (87:10)

    Bu ayette geçen:
    سَيَذَّكَّرُ مَن يَخْشَىٰ

    Burada şaşırtıcı olan şu:

    “Zikr” → hatırlamak, anımsamak.
    Yani vahiy yeni bir şey söylemez,
    Unutulanı hatırlatır.

    Ama sadece korkan, yani derin bir bilinç geliştiren anlar.

    ⤷ Bu, Kur’an’ın kendisini nasıl tanımladığını gösterir:

    Vahiy bir “bilgi verme” değil, kendini tanıma çağrısıdır.


    5. “Ahireti ister ve arınırsa kurtulur.” (87:14–15)

    Peki nasıl bir arınma?

    Ayet: وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّىٰ
    “Rabbinin ismini zikreder ve salât ederse…”

    Buradaki “salât” ibadet değil sadece.

    “Bağ kurmak” – “duruş sergilemek” – “gönülden yönelmek”

    Yani:

    Hatırlamakbağ kurmakarınmakkurtuluş.

    Bu bir bilinç zinciri.


    6. 🔁 “Siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz…” (87:16)

    Ama hemen ardından gelen tersleme müthiş:

    وَٱلْءَاخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ
    “Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.”

    ⤷ Burada “ahiret”in sadece öteki dünya değil,
    “sonuç bilinci” olduğu düşünülebilir.

    Geçici olanı değil, kalıcı etkisi olanı seçmek…

    Bu da A’lâ suretine giden yol.


    🧠 SONUÇ: A’lâ = En Yüceye Çıkış, En Derinle Başlar

    👇 En alt: toprak, çerçöp, unutkanlık, korku

    👆 En üst: tesbih, ölçü, hatırlama, bağ kurma

    Bu sure “yüce olanı” anlatıyor ama yerden başlıyor.
    Çünkü Kur’an’da yücelik, ayağını yere basarak yükselmektir.


    UYARI / HATIRLATMA


    Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

    Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

    Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

    Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

    29 Mayıs 2025 Perşembe

    Kur’an’da İmtihanın Anatomisi: Korku, Açlık ve Sabır Üzerine

    Bakara Suresi 155. Ayet:

    وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ ٱلْخَوْفِ وَٱلْجُوعِ وَنَقْصٍۢ مِّنَ ٱلْأَمْوَٰلِ وَٱلْأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَٰتِ ۗ وَبَشِّرِ ٱلصَّـٰبِرِينَ

    Meali (Diyanet):
    "Andolsun, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile deneriz. Sabredenleri müjdele."