Bu Blogda Ara

fitne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fitne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2025 Pazartesi

Ahlaki Yargı, Empati ve Sınanmışlık Bilinci Üzerine





Ahlaki Yargı, Empati ve Sınanmışlık Bilinci Üzerine



Günah ve Sınav: İnsanın Zaaf Alanları

Kur’an, insanın zaaflarla donatıldığını açıkça bildirir:

 “İnsan zayıf yaratılmıştır.” (Nisâ 4/28)



Bu zayıflık, fiziksel ya da zihinsel bir eksiklik değil, sınanma potansiyeli olan yönlere işarettir. Her birey farklı alanlarda imtihana tabi tutulur: Kimisi öfkesini kontrol etmekte zorlanır, kimisi şehvetini, kimisi mal ve güç hırsını dizginlemekte. Bu çeşitlilik, insanların aynı günahlar üzerinden değil, kendi zaaf noktaları üzerinden sınandığını gösterir.


---

Masumiyetin Koşullu Görünürlüğü

Bir kişinin belli bir günaha bulaşmamış olması, onun mutlak anlamda masum olduğu anlamına gelmez. Belki de o kişi, o günah ile sınanacak zemine hiç çıkmamıştır. Örneğin, yoksullukla sınanmayan birinin hırsızlıktan uzak durması, ahlaki erdemden çok şartların lütfu olabilir. Bu, şöyle bir Kur’anî uyarıyla örtüşür:

 “Eğer Allah insanlara rızkı bol bol verseydi, kesinlikle yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği ölçüde indirir…” (Şûrâ 42/27)



Yani birçok günahtan uzak kalışımız, bazen imkânın eksikliğindendir; fırsat doğsaydı biz de o hataya düşebilirdik.


---

Empati ve Yargı: Ahlaki Üstünlük Değil, Sınanmışlık Bilinci

İnsan, başkasının hatasını yargılarken, çoğunlukla kendi deneyim alanının dışına çıkar. Ancak bu yargı, farkında olunmadan kibri besleyebilir. Oysa Kur’an, başkalarının günahlarına karşı tavrımızın empatiyle, merhametle ve kendimizden şüphe ederek olması gerektiğini öğütler:

“Kendi nefsinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah, takvaya en çok kimin sahip olduğunu bilir.” (Necm 53/32)



Bu ayet, kişinin kendini ‘temize çıkarma’ çabasının, başkalarının kirliliği üzerinden ahlaki üstünlük kurma gayretine dönüşmesini eleştirir. Masumiyet iddiası, sınanma bilgisiyle yer değiştirmelidir.


---

Nebilerin Bile Sınanması

Kur’an’da anlatılan peygamber kıssaları, bu hakikatin en güçlü örneklerini barındırır. Yusuf Peygamber’in iffeti, Züleyha’nın karşısında sınanarak görünür olur. Ayyub Peygamber’in sabrı, ağır bir bedensel ve malî kayıpla imtihan edilerek somutlaşır. Sınanmamış bir fazilet, potansiyelden ibarettir. Sınanmışlık, erdemin kanıtıdır.


---

Toplumsal Ahlak ve Linç Kültürü

Modern toplumda sosyal medya gibi araçlarla insanlar, sınanmadıkları günahlar üzerinden başkalarını kolayca yargılayabilmekte ve “günah keçileri” üretebilmektedir. Oysa Kur’an’ın en temel ilkelerinden biri, gizliliğe, tövbeye ve affediciliğe saygıdır:

“Birbirinizin kusurunu araştırmayın...” (Hucurât 49/12)



Bu, sadece bir görgü kuralı değil; aynı zamanda insanın sınanmadığı hatalar karşısında haddini bilmesini sağlayan bir ilkedir.


---

Sonuç: Ahlaki Tevazuya Davet

“Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir” cümlesi, bizi ahlaki üstünlük taslamaktan, başkalarının günahı üzerinden kendimize paye çıkarmaktan alıkoyar. Bu ifade, her insanın potansiyel bir günahkâr olduğunu, gerçek masumiyetin sınavdan geçerek kazanıldığını hatırlatır.

Kur’anî ifadeyle:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın…” (Haşr 59/18)



Gelecekte hangi sınavın bizim kapımızı çalacağını bilemeyiz. Bu yüzden, yargı yerine empati, kibir yerine tevazu, ahlaki üstünlük yerine sınanmışlık bilinciyle yaklaşmak, bizi hem insan hem de kul kılar.


---

Müddessir Suresindeki "19" BÖLÜM 2






"Sekar: Ateşte Peki̇şen Tablet ve Müddessir Suresi’nin Gizli Hafızası"


---

Saygıdeğer Okuyucular,

Bugün sizlerle, Kur’an’ın gizemli ve bir o kadar derinlikli bir suresi olan Müddessir Suresi üzerinden, tarihsel, yazınsal ve vahyî bir iz sürmeye çalışacağız.

Kur’an’da geçen “üzerinde on dokuz vardır” ifadesi, çoğu zaman mistik ya da matematiksel bir diziyle ilişkilendirilmiştir. Ancak biz bu ifadeyi, Mezopotamya uygarlıkları bağlamında yeniden yorumluyoruz. Zira, bu coğrafyada yazı, kil tabletler üzerine yazılırdı. Tabletler önce kurutulur, ardından ateşte fırınlanarak kalıcılaştırılırdı.

Bu süreç, Kur’an’da Sekar olarak geçen, yakarak ortaya çıkaran ve hiçbir şeyi bırakmayan anlamlarına gelen ateşi bize hatırlatıyor. İşte burada, levvâha ve beşer kelimeleri devreye giriyor. Çünkü “levvâha” sadece cehennem değil; yüzeyi kavrulmuş bir yazı levhası, yani pişmiş bir tablet olabilir.

Ve 30. ayet diyor ki:

"Üzerinde 19 vardır."


Peki neyin üzerinde? Önceki ayetlerle bağlantılı olarak baktığımızda bu "üzerindeki" şeyin bir yazı yüzeyi, bir levha, yani vahyin yazıldığı bir form olduğu düşünülebilir.

Tarihi verilere göre Akatça, Musa döneminde bölgede kullanılan yazı diliydi ve bu dilde 19 sessiz harf bulunmaktaydı. Tevrat’ın ilk hali işte bu alfabe ile yazılmış olabilir. Kur’an’da A’râf Suresi 145. ayette diyor ki:

 “Musa için öğütten ibaret olan her şeyi levhalara yazdık…”


İşte bu levhalar, belki de ateşte pişirilerek kalıcılaştırılmış kil tabletlerdi. Üzerindeki 19 harf, sadece bir sayı değil; bir bilgi taşıyıcısıydı. Bilgiyi taşıyanlar kimdi?

Kur’an cevap veriyor:

“Ateşin sahiplerini sadece melekler yaptık…”
(Müddessir 31)



Evet, burada geçen “melek” kelimesi çoğuldur. Ve bu melekler, sadece fiziksel güçler değil, ilahi düzenin bilgi taşıyıcılarıdır.

Peki melekler neyi taşır?

Harfleri. Çünkü harfler, bilginin yapıtaşıdır. Harfler olmadan vahiy olmaz, kitap yazılmaz, mesaj iletilmez.

O halde şöyle diyebiliriz:

Harfler, Allah’ın Melik sıfatının yönettiği evrende görevli olan meleki güçlerin birer sembolüdür.


---

Bu noktada harf, melek ve melik arasında kurulacak bir üçgen; bize Kur’an’ın hem görünür yazı boyutunu, hem de gizli bilgi taşıyıcı sistemini kavratır.

Müddessir 31. ayette bu sayıların kitap ehlinin imanını arttıracağı söylenir. Bu çok çarpıcıdır. Zira burada Kur’an değil, doğrudan üzerinde 19 olan bir şey kitap ehli için bir iman vesilesidir.

Peki, kitap ehlinden Yahudi ve Hristiyanlarca da kabul edilen tek kitap nedir?

Tevrat.

Tevrat'ın ilk şekli, bu Mezopotamya yazı geleneğinde, belki de tam da bu 19 harfin üzerine kuruluydu. İşte bu nedenle “üzerindeki 19” sadece matematiksel değil, vahiysel bir hafızaya işaret ediyor olabilir.


---

Ve şimdilik şunu ifade etmeliyim:

Kur’an parçalı okunamaz. Parça parça inmiştir ama bir bütün içinde anlam bulur. O yüzden Müddessir Suresi, 19 sayısını sadece bir sayı olarak değil, ilahi bilginin, vahyin, yazının ve tarihin üstüne kazındığı sembolik bir sistem olarak sunuyor.

Bu sistemin içinde ateş, levha, harf, melek, melik ve kitap ehli bir bütün olarak görünür olur.

Ve en doğrusunu Rabbimiz bilir.


---

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


26 Haziran 2025 Perşembe

Müddessir Suresindeki "19" BÖLÜM 1




🔹 Giriş

Kur’an’da sayılar, sadece niceliksel bilgi aktarmak için değil; çoğu zaman sembolik, denetleyici veya bilinç açıcı öğeler olarak karşımıza çıkar. Bu sayılar aracılığıyla Kur’an, insanın sadece aklını değil; dikkatini, ön yargılarını ve teslimiyetini de test eder. Özellikle Müddessir Suresi 30. ayette geçen “Üzerinde on dokuz vardır” ifadesi, bu özelliği en vurucu şekilde ortaya koyar. Benzer şekilde Kehf Suresi'nde Ashâb-ı Kehf'in sayısını tartışan zihniyet, Kur’an tarafından eleştirilmektedir.


---

🔹 Müddessir Suresi: "19" Sayısı ve Mecazî Katmanlar

"Onun üzerinde on dokuz vardır." (Müddessir 74:30)



Bu ayet, ilk bakışta cehennem bekçilerinin sayısını bildiriyor gibi görünse de, hemen ardından gelen ayet bu sayının aslında bir imtihan aracı, bir zihin ayıklayıcısı olduğunu belirtir:

"Biz cehennemin bekçilerini ancak melekler kıldık; sayılarını da inkârcılar için bir deneme kıldık..." (74:31)



Burada 19 sayısı, sıradan bir bilgi değil; inkârcının iç dünyasını ortaya çıkarmaya yönelik bir testtir. Devam eden ayetlerdeki “Allah bu sayıyla ne demek istiyor?” gibi sorular, sadece aklının sınırlarında kalan, sırrı kavrayamayan bir zihnin ifşa edilmesidir.


---

🔹 Şair Benzetmesi ve Sayma Alışkanlığının Eleştirisi

Kur’an’ın indiği Mekke toplumunda Hz. Muhammed’e yönelik "şair" (Tûr 52:30), "kâhin" (Hâkka 69:42), "mecnûn" (Hicr 15:6) gibi ithamlar söz konusudur. Şairler, Arap toplumunda vezinli, ölçülü sözler söyleyen, sıkça sayı ve ritim kullanan kişiler olarak bilinir.

Kur’an’ı bu şiirsel gelenekle aynı kategoride görmek, vahyin kaynağını örtmeye yönelik bilinçli bir indirgemedir. 19 sayısına verilen alaycı tepki, Kur’an’ın da bir şairin sözleri gibi ölçülü ve sayılı ifadelerle kurulu olduğu sanısına bir eleştiridir.

"Biz ona şiir öğretmedik, bu ona yaraşmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır." (Yasin 36:69)




---

🔹 Kehf Suresi: Ashâb-ı Rakîm ve Sayılarla Uğraşan Zihinler

Kehf Suresi, Ashâb-ı Kehf ile birlikte Ashâb-ı Rakîm ifadesini de anarak, tarihsel gerçekliklerin sıkı sıkıya sayılar ve yazılarla sabitlenmesine eleştir getirir:

 "Yoksa sen, Kehf ve Rakîm ashâbını ayetlerimizden hayrete düştürecek şeylerden sandın mı?" (Kehf 18:9)



Ve daha sonra gelen ayetlerde, Ashâb-ı Kehf’in sayısı tartışılır:

 "Diyecekler ki: Üç idiler, dördüncülerı köpekleriydi... Beş, altı... Yedi, sekiz... De ki: Onların sayısını en iyi Rabbim bilir..." (Kehf 18:22)



"Mağarada üç yüz yıl kaldılar; dokuz yıl daha eklediler." (Kehf 18:25)



Bu ayetler, rakam saplantısının asıl mesajı örtmesine bir eleştiridir. Kur’an, “Kaç kişiydiler? Kaç yıl kaldılar?” gibi soruları önemsizleştirerek, şu mesajı verir:

“Siz niceliğe değil, niteliğe; sıfatlara değil, amaca odaklanın.”




---

🔹 Kur’an’da Sayılar: Nicelik Değil, Anlam İşareti

Hem Müddessir hem de Kehf Suresi'ndeki bu örnekler, Kur’an’da sayıların:

Nicel gerçekliği göstermek için değil,

Anlamı derinleştirmek, zihinsel bir eğitim başlatmak,

Aklın sınırlarını fark ettirip teslimiyeti hatırlatmak için sunulduğunu gösterir.



---

🔹 Sonuç

Kur’an’da 19 gibi belirli sayılar, sadece istatistiksel değerler olarak değil; mecaz, sembol ve zihinsel imtihan unsurları olarak sunulur. Müddessir 30–31 ayetlerinde akılcılığın kibirle birleştirilmesi sonucu doğan tepki, Kehf 22'de tarihi bir olayı anlam yerine sayılarla sınırlamak isteyen zihnin eleştirisiyle tamamlanır.

Bu da bize şunu gösterir: Kur’an, sayılara takılmayı değil; sayılar aracılığıyla anlamı, hikmeti ve teslimiyeti bulmayı öğretir.


UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


11 Haziran 2025 Çarşamba

MUHAMMED SURESİ "işler”i boşa çıkaran tek sure"


🌪️ 1. Kur’an’da “âmâl = işler”i boşa çıkaran tek sure:

“O inkâr edenlerin işlerini Allah boşa çıkarmıştır.”
(Muhammed 47:1)

Bu, Kur’an’da çok nadir geçen bir ifade tarzıdır. Genellikle “günahkârlar cezalandırılır” şeklinde geçer. Ama burada doğrudan "amellerin iptali" (أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ) vurgusu vardır. Bu şu demektir:

İnsanın yaptığı iyi işler bile, niyet ve bilinç yozlaşmışsa sıfırlanabilir.


 










🧠 2. Bilgi ile eylem arasında bağ kuran ayet:

“Onlar Kur’an üzerinde hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerine kilit mi vurulmuş?”
(Muhammed 47:24)

Kur’an’da “kalplerin mühürlenmesi” çok yerde geçer, ama burada ilk defa bu doğrudan Kur’an'ı düşünmemekle bağlantılıdır.

Bu ayet, düşünmeyen bir toplumun sadece iman değil, vicdan ve akıl işlevlerinin de kilitlendiğini söyler.


🧬 3. Yeryüzünde bozgunculuk ifadesinin “iman” eksenli tanımı:

“Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.”
(47:22)

Buradaki “bozgunculuk” sadece maddî anarşi değil. Ayet bağlamında bozgunculuk, hakkı inkâr etmek, imanı dışlamak ve vahiy merkezli toplumu reddetmek olarak tanımlanır.

Bu, modern anlamda sosyo-politik düzenin Tanrı merkezli olması gerektiğini savunur.


🌊 4. Şaşırtıcı benzetme: "Durgun su" imanı

“Kalpleri hastalanmış olanlar mı zannediyor ki Allah onların kinlerini ortaya çıkarmayacak?”
(47:29)

Bu ayette, kalpte bastırılmış kötülüklerin bir gün açığa çıkacağı söylenir. Bu, buz altındaki kirli suyun, bir kırılmayla dışarı fışkırmasına benzer.

Yani insanın içindeki çelişkiler ve nifak, gizli kalsa da bir gün dışarı vurur. Kalp bir “hazne”dir ve çürürse tüm benliği zehirler.


🕊️ 5. “Barış” teklifinin arkasındaki derin uyarı:

“Eğer barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş.”
(Muhammed 47:35, dolaylı olarak)

Bu ayet, savaşın değil barışın ve sabrın üstünlüğünü vurgular. Ama bağlamda şu da ima edilir:

Eğer hak üzere değilsen, düşmanın barış teklifine boyun eğmen seni batıra da sürükleyebilir.


🔥  “Cennet”in en somut anlatıldığı ayetlerden biri:

“Takvâ sahiplerine vaat edilen cennet, içinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır.”
(47:15)

Bu dört sembol, aslında bir bilinç hâlini tarif eder:


UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz