Göksel Nesnelerin Dişil İsimlendirilmesi
Göksel Nesnelerin Dişil İsimlendirilmesi ve Kur’an’da Mecazdan Hakikate Geçiş
Antik Arap toplumunda gökyüzü ve göksel cisimler, özellikle yıldızlar, sadece fiziksel varlıklar değil; derin anlamlar taşıyan, kutsal ve dişil olarak isimlendirilmiş metaforik figürlerdi. Lat, Uzza ve Menat gibi dişi isimler, bu bağlamda yalnızca putları değil, aynı zamanda göksel güçlerin simgeleri olarak toplumun inanç sisteminde yer edinmişti. Kur’an, bu anlayışı sistematik biçimde eleştirerek, insanlığın vahye dayalı hakikate yönelmesini sağlamıştır.
Bu makalede, göksel nesnelerin dişil isimlendirilmesinin kültürel ve mitolojik temelleri, bu isimlerin Kur’an bağlamında nasıl ele alındığı ve “mecazdan hakikate” geçiş süreci analiz edilecektir.
---
1. Antik Toplumlarda Göksel Nesnelerin Dişil İsimlendirilmesi
1.1 Dişil Semboller ve Doğurganlık Kültü
Kadim toplumlarda, özellikle Arap, Mezopotamya ve Mısır kültürlerinde gökyüzü ve onun içindeki cisimler, kadınlık, doğurganlık ve bereketle ilişkilendirilirdi. Ay’ın döngüleri, Venüs’ün parlaklığı, bereket ve hayat vericilikle anılırken; bu semboller antropomorfik dişi tanrıçalara dönüşmüştür.
Örneğin:
Lat (اللَّاتُ): Arapça’da dişil ilah anlamına gelir ve bereketle ilişkilendirilmiştir.
Uzza (الْعُزَّى): Güçlü ve yüce anlamında, Venüs gezegeniyle özdeşleşmiştir.
Menat (مَنَاةُ): Kader ve zaman tanrıçası olarak kabul edilmiş, zamanın işleyişini ve hayatın kaderini temsil etmiştir.
Dili ve sembolleriyle bu isimler dişil formda olup, doğanın üretici yönüne işaret ederler.
1.2 Göksel Cisimlerin Toplumdaki Yeri
Yıldızlar, gezegenler ve ay, tarım, takvim, yön bulma gibi pratik işlevlerinin yanı sıra dini ritüellerde de merkezi rol oynamıştır. Özellikle Sirius (Şi’râ), Araplar ve diğer eski halklarca kutsal sayılmıştır. Bu yıldız, özellikle yaz başlangıcını belirlemesi nedeniyle sosyal ve dini hayatla doğrudan ilişkilendirilmiştir.
---
2. Kur’an’da Göksel Nesneler ve Dişil İsimler
2.1 Lat, Uzza ve Menat’a İtiraz
Kur’an, Necm Suresi’nde bu dişi isimlere özel vurgu yaparak onları “ataların taktığı boş isimler” olarak nitelendirir (Necm 53:23). Bu isimlerin gerçek bir ilahi otoritesi olmadığını, sadece insanların uydurduğu isimler olduğunu ifade eder.
“Ne Lat’ı, ne Uzza’yı gördünüz mü? Üçüncüsü Menat’tır. Bunlar sadece sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden ibarettir.” (Necm 53:19–23)
2.2 Şi’râ (Sirius) ve Rablik Anlayışı
Kur’an, göksel en parlak yıldız olan Şi’râ’nın (Sirius) Rabbi olarak sadece Allah’ı işaret eder (Necm 53:49). Bu, o dönemde yıldızlara ilahi güç atfeden inancı reddeder.
Yıldızlar, vahyin gelmesiyle artık “gökteki tanrılar” değil; yaratılmış, Allah’ın düzenindeki işaretler olarak görülür.
---
3. Mecazdan Hakikate Geçiş
3.1 Mecazın Oluşumu
Göksel nesneler, doğurganlık ve bereket sembolleriyle ilişkilendirilmiş, dişil formda isimlendirilmiş ve insan zihninde “tanrıçalar” olarak şekillenmiştir. Bu süreçte:
Doğa olayları metaforik kişilikler kazanmıştır.
İnsanlar, bu güçlere dua etmiş, onlara kurbanlar sunmuş, sosyal ve dini ritüeller geliştirmiştir.
3.2 Hakikat Olarak Kur’an’ın İlanı
Kur’an, bu putlaştırmayı, mecazın hakikat haline gelmesini reddeder:
“Rab” yalnızca Allah’tır, göksel nesneler veya dişil figürler değildir.
Vahiy, doğrudan Allah’tan gelir; aracı veya ilah olamaz.
Bu şekilde, Kur’an toplumun eski inançlarını yıkarak tevhid esasını kuvvetlendirir.
Sonuç
Göksel nesnelerin dişil isimlendirilmesi, kadim insanın evrene anlam verme çabasının bir parçasıdır. Lat, Uzza, Menat gibi isimler, bu anlayışın sembolik göstergeleridir. Kur’an, bu sembollerin ardında yatan yanlış ilahiyatı reddeder ve hakikati ortaya koyar. Bu süreç, mecazın hakikate dönüştürülmesi değil, hakikatin mecazı çözüp yıkmasıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder