Bu Blogda Ara

açıklaması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
açıklaması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2025 Pazar

Zekatı Verirken Boyun Eğmek: Rükuda Zekat




Zekatı Verirken Boyun Eğmek: Rükuda Zekât


Kur’an’da birçok ahlaki ilke, ritüel ifadelerin ötesinde bir zihin ve davranış dönüşümünü esas alır. Bunlardan biri de zekât kavramıdır. Zekât, sadece maddi bir ibadet değil, aynı zamanda bir arınma, tevazu ve toplumsal denge aracıdır. Mâide Suresi 55. ayette geçen "rükû hâlinde zekât verme" ifadesi, bu derinliği yansıtan nadide anlatımlardan biridir. Ayet şöyledir:

“Sizin veliniz ancak Allah’tır, Resûlü’dür ve iman edenlerdir; onlar ki salâtı ikame ederler ve zekâtı verirlerken rükû hâlindedirler.”
(el-Mâide, 5:55)



Bu makalede, “rükû hâlinde zekât vermek” ifadesinin anlamı incelenerek, zekât ibadetinin yalnızca ekonomik değil, ontolojik ve ahlaki bir duruş olduğunu göstermek amaçlanmaktadır.


---

1. Rükû: Boyun Eğmenin Sembolü

Rükû (ركوع) kelimesi Arapça’da “eğilmek, teslim olmak, kibri bırakmak” anlamlarına gelir. Kur’an’da hem bedensel bir hareket (namazdaki eğilme) hem de zihinsel bir teslimiyet hali olarak geçer. Rükû, secdeden önce gelen, insanın “egosunu kırdığı” ve Rabbine yöneldiği bir eşiktir.

Kur’an’da geçen “râkiûn – rükû edenler” ifadesi, bazen gerçek anlamda namazda eğilen kimseleri, bazen de alçakgönüllü, itaatkâr ve kibirden arınmış insanları tanımlar:

“Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin; umulur ki kurtulursunuz.”
(el-Hac, 22:77)


Burada rükû ve secde sadece namazı değil, Allah’a karşı bir bilinç halini temsil eder.


---

2. Zekât: Arınma ve Toplumsal Teslimiyet

Zekât kelimesi, “arınmak” (تزكية) kökünden gelir. Kur’an’da, sadece malların değil, kişinin benliğinin de arındırılması anlamında kullanılır:

“Onların mallarından sadaka al ki onunla onları temizleyip arındırasın.”
(et-Tevbe, 9:103)


Zekât, bireyin mala olan bağımlılığını kırar ve toplumsal bir denge sağlar. Fakat zekâtın anlamı, sadece vermek değil, nasıl verildiği ile tamamlanır. Mâide 55. ayet bu noktada çok çarpıcıdır:

“Zekâtı verirlerken rükû hâlindedirler”


---

3. Rükû Hâlinde Zekât: Sadece El Değil, Kalp de Eğilmeli

Mâide 55. ayette geçen ifade, gramer olarak bir hal cümlesidir. Yani “zekât verirlerken şu hâlde bulunurlar” anlamındadır. Ayette:

“يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ” → Zekât verirler

“وَهُمْ رَاكِعُونَ” → Onlar rükû hâlindedirler


Burada “râkiûn” kelimesi isim-fiil olup, zekât verilirken kişinin içinde bulunduğu durumu tarif eder. Bu ifade, zekâtın bir boyun eğiş, alçakgönüllülük ve teslimiyet içinde verilmesi gerektiğini ima eder.

Bu yaklaşım, zekâtın bir üstünlük gösterisi, bir başa kakma, bir reklam unsuru olmaktan çıkarılıp ihlas ve tevazu ile yapılan bir kulluk eylemi haline getirilmesidir.


---

4. Zekâtın Manevi Boyutu: Egonun Rükûsu

Kur’an’da iyilik yaparken dikkat edilmesi gereken önemli bir uyarı vardır:

“Ey iman edenler! Başa kakarak ve eziyet ederek sadakalarınızı boşa çıkarmayın…”
(el-Bakara, 2:264)


Bu ayet, iyiliğin ve zekâtın, içselleştirilmiş bir ahlaki duruşla yapılması gerektiğini vurgular. Zekât vermek, maldan değil egodan feragat etmekle anlam kazanır. Bu nedenle Mâide 55’teki “rükû hâlinde” ifadesi, sadece fiziksel bir eğilmeyi değil, egonun eğilmesini, ruhun boyun eğmesini temsil eder.


---

5. Sonuç: Rükûda Zekât Vermek Ne Demektir?

Kur’an’da zekâtı “rükû hâlinde” veren müminler, sadece zengin olup paylaşan değil; aynı zamanda alçakgönüllü, Allah’a teslim olmuş, topluma karşı sorumluluğunun bilincinde olan kimselerdir. Bu ayet, zekâtın fiziksel bir eylem değil, bir kulluk şuurunun dışavurumu olduğunu gösterir.

Zekâtı rükû hâlinde vermek, elin vermesiyle değil, kalbin eğilmesiyle anlam bulur.


---

6. Günümüz Bağlamında Rükû Hâlinde Zekât

Mâide 55. ayet, modern dünyada zekâtın nasıl verilmesi gerektiği konusunda bize önemli bir perspektif sunar. Günümüzde zekâtın ve genel olarak hayırseverliğin çoğu zaman şeffaflık ve hesap verebilirlik gerektirdiği bir ortamda, bu ayetin ruhu daha da önem kazanmaktadır.

Modern bağlamda "rükû hâlinde zekât" vermek, sadece fiziksel bir eğilme veya içsel bir tevazu ile sınırlı değildir. Aynı zamanda şunları da içerebilir:
 
* Gizlilik ve İhlas: Zekâtın ve sadakanın gösterişten uzak, ihlasla verilmesi. Günümüz sosyal medya çağında yapılan yardımların veya bağışların duyurulması yerine, Allah rızası için yapılmasına özen göstermek, "rükû hâlinde" vermenin bir yansımasıdır.
 
* Empati ve Saygı: Zekât verilen kişiye karşı empati ile yaklaşmak ve onun onurunu korumak. Yardım alan kişiyi rencide edici veya mahcup edici tavırlardan kaçınmak, bu boyun eğme ve tevazu halinin bir parçasıdır. Zekâtı bir lütuf değil, hak sahibine teslim edilen bir emanet olarak görmek, ayetin ruhunu yansıtır.

 * Doğru Yere Ulaştırma Bilinci: Verilen zekâtın gerçekten ihtiyaç sahiplerine ve doğru kanallara ulaştığından emin olmak. Bu, malın ve niyetin arınması kadar, eylemin de doğru ve faydalı olmasını sağlar.

 * Sürekli Sorumluluk: Zekâtın sadece yıllık bir yükümlülükten öte, toplumdaki ihtiyaçlara karşı sürekli bir sorumluluk bilinciyle hareket etmek. Bu, kişinin sadece malıyla değil, zamanıyla, bilgisiyle ve çabasıyla da topluma katkıda bulunma arzusunu ifade eder.

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

26 Mayıs 2025 Pazartesi

İbrahim Nebî’nin Hanîfliği 🧭




Hanîf olmak, Kur’an’ın birçok yerinde geçen ve özellikle İbrahim peygamberle özdeşleştirilen bir kavramdır. Kelimenin kökü ve Kur’an’daki bağlamları incelendiğinde şu anlamlar öne çıkar:

---

Etimolojik olarak "Hanîf":

Arapça'da ḥ-n-f kökünden gelir.

Doğruya yönelen, eğrilikten yüz çeviren” anlamındadır.

Zıddı "cenîf"tir: "eğri, yamuk".

Bazı araştırmacılar, bu kelimenin Süryanice/Habeşçe kökenli olabileceğini ve tek tanrıcılığı ifade ettiğini belirtir.



---

Kur’an’da “Hanîf” Kavramı:


Hanîf, özellikle İbrahim için kullanılan bir niteliktir. Şu ayetler önemlidir:

“İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan. O hanîf idi, Allah’a teslim olmuştu (müslim idi); müşriklerden de değildi.” (Âl-i İmrân 3:67)



 “Hanîf olarak yüzünü dine çevir, Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtrata…(Rûm 30:30)



Bu ayetlerden şu sonuçlar çıkar:


---

Hanîf Olmanın Özellikleri:

1. Şirkten uzak olmak: Hanîf kişi, Allah’tan başkasına ilahlık veya kutsallık atfetmez.


2. Fıtrata yönelmek: Hanîf kişi, doğuştan gelen tevhid eğilimini (fıtrat) izler.


3. Geleneksel kalıplardan arınmak: Hanîf kişi, Yahudilik ve Hristiyanlık gibi tarihsel-dogmatik yapıların dışındadır.


4. Teslimiyet: Hanîf olmak, aynı zamanda “müslim” olmaktır: Yani teslimiyetle Allah’a yönelmek.


5. Kendi aklı ve vicdanıyla arayış: Hanîf kişi, kendi sorgulamasıyla hakikati arar, putlara veya toplumun batıl normlarına körü körüne uymaz.



---

Hanîflik Modern Dilde Nasıl Anlaşılabilir?

Hanîf olmak;

  • Kalıplaşmış din anlayışlarından sıyrılıp,

  • Doğrudan, arı, saf bir tevhid anlayışıyla

  • Samimi bir Allah inancına yönelmek,

  • Vahyi merkeze almak ve şirkle her türlü uzlaşmayı reddetmektir.