Bu Blogda Ara

misak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
misak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2025 Pazartesi

Kuran Müslümanlığı "ŞEREF DUYARIZ"




Kur’an Müslümanlığı: Tek Ölçümüz, Tek Kaynağımız 📖

Biz Kur’an Müslümanlarıyız.
Din adına konuşulacaksa, tek geçerli söz Kur’an’dır. Allah’ın sözü dururken; insanların yazdığı kitaplara, uydurduğu hikâyelere, rivayet pazarlıklarına, menkıbe masallarına itibar etmeyiz. Çünkü bizim için din, Allah’ın vahyettiği bu kutsal kitapta bütün açıklığıyla mevcuttur.

🔹 Çünkü biz Allah’a misak verdik.
🔹 Bu Kur’an’ı işittik ve bu kitaba itaat edeceğiz.
🔹 Kim gibi? Son Nebi gibi.
🔹 Kim gibi? İbrahim ve beraberindekiler gibi.

Rabbimiz, bu nebilerde bize güzel örnekler olduğunu bildiriyor. Onlar da bizim gibi yalnızca Allah’ın ayetlerine sarıldılar. Onlar:

 “Yalnız sana kulluk ederiz, yalnız senden yardım isteriz.” (Fâtiha 1:5)



dediler. Biz de aynı teslimiyetle yürürüz.


---

Kur’an: Eksiksiz ve Yeterli Kitap 📜

 “Bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (En‘âm 6:38)


Bu ayet, Kur’an’ın eksiksiz ve tam bir rehber olduğunu ilan eder.
O hâlde başka kaynaklara ihtiyaç duymak, bu ilahi beyana karşı çıkmak değil midir?


---

Kur’an: Tek Ölçümüz, Tek Yönümüz 🧭

İslam, tarih kitaplarının değil, Allah’ın kelamının tanımladığı bir dindir. Din adına anlatılan her şey Kur’an’a arz edilir, onun süzgecinden geçirilir.

📌 Uydurma hadisler, rüyalar, kıssalar, ulemadan gelen tartışmalı yorumlar — bizim için ancak Kur’an’a uydukları kadar değerlidir. Uymuyorsa, reddedilir.

 “Aralarında hükmü yalnızca Allah verir.” (Şûrâ 42:10)



Bu ayet, hüküm koyma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğunu ve dinî otoritenin sadece Kur’an olması gerektiğini açıkça bildirir.


---

Kur’an Penceresinden Bakarız 🔍

Biz, at gözlüğüyle değil, Kur’an’ın penceresinden bakarız.
Tarihin tozlu sayfalarından menkıbeler toplayıp ümmeti geçmişe bağlayanlar; dini Kur’an’dan koparıp mezhebe, tarikata esir edenlerdir.

Onların dininde kitap ikinci planda, bizim dinimizde ise tek kaynak.

“Atalarınızın izinden mi gideceksiniz?” (Bakara 2:170)
Biz, ataların değil, Allah’ın vahyinin izinden gideriz.




---

Hakkı da Bâtılı da Kur’an’la Tanırız ⚖️

Doğruyu ve yanlışı belirleyen insanlar değil, Kur’an’dır.
Allah’ın kelamı:

✅ Nur’dur
✅ Furkan’dır (ayırıcıdır)
✅ Hidayettir
✅ Hüküm verendir

 “Bu kitap, hikmet doludur (hakîmdir).”
O halde insanların görüşleriyle değil, Allah’ın sözüyle amel ederiz.




---

Dinimiz, Kur’an Merkezlidir ⭕

Bizim din anlayışımız; kişiler, mezhepler, tarikatlar etrafında değil,
Kelime-i Tevhid etrafında şekillenir:

 “Lâ ilâhe illallah”
Yani: Allah’tan başka hüküm koyucu, yasa yapıcı, hayat belirleyici yoktur.



Resul’e ittiba etmek, onun da bağlı olduğu tek kaynağa uymaktır: Kur’an.

“Ben sadece bana vahyedilene uyarım.” (En‘âm 6:50)



O halde biz de onun izinden giderek vahye uyarız.


---

Kur’an Bize Yeter. Eksiksizdir. 🌟

Bizi “yalnız Kur’an’la yetinmekle” suçlayanlara cevabımız nettir:

Yetinmiyoruz, yetiyoruz.



Kur’an:

✨ Bir zikirdir
✨ Bir şifadır
✨ Bir furkandır
✨ Bir nurdur

(Enbiyâ 21:50, Fussilet 41:44, Şûrâ 42:52)

O bize yeter.
Yetersiz olduğunu söyleyen, Allah’a iftira etmiş olur. Bu ise kabul edilemez.


---

Sözün Başı da Sonu da Kur’an’dır 🕊️

İnancımızda, ibadetimizde, hayatımızda tek başvuru kaynağımız Kur’an’dır.

“Bu (Kur’an), kendisiyle uyarılasınız ve yalnızca bir tek ilah olduğunu bilesiniz diye bana vahyedildi.” (İbrahim 14:52)



Kur’an;
🔹 Batıl inançlardan arındırır
🔹 Bidat ve hurafeyi siler
🔹 Doğruyu gösterir
🔹Geçmiş ümmetlerin hatalarını tekrar etmememiz için pusula olur.

Kur’an, sadece okunan değil; yaşanan, akledilen, izlenilen bir hayattır.






Allah’ın Dinini “Muhammedi Dine Çevirmek ⚠️





Allah’ın Dinini “Muhammedî Din”e Çevirmek: Tevhid Dininden Şahıs Dinine Sapma

Giriş: Tevhid Dinine Gölge Düşüren Eğilim

Kur’an’a göre insanlığa gönderilen tek din vardır: “Allah’a teslimiyet dini” (el-İslâm). Bu din, Hz. Nuh’tan Hz. Muhammed’e kadar tüm nebilere vahyedilen evrensel bir çağrıdır. Ancak insanlık tarihi, bu dini evrensellikten çıkarıp şahıs merkezli mezhep ve gelenekler hâline getirmenin örnekleriyle doludur. Kur’an bu bölünmeyi şöyle eleştirir:

“Onlar, dinlerini parça parça edip fırkalara ayırdılar, her grup kendi elindekilerle böbürleniyor.”
(Rum 30:32)



Bu bağlamda, yalnızca “Muhammedî din” anlayışı değil, daha öncesinde “İsevî” ve “Musevî” adlandırmaları da aynı eğilimi yansıtır: Allah’ın dinini bir beşere indirgeyerek, tevhidi tahrif etmek.


---

1. Musa'yı Sevenlerin Teolojik Dönüşümü: Dinden Kavme ve Yasaya Geçiş

Kur’an, Hz. Musa’nın da yalnızca Allah’ın elçisi olduğunu açıkça bildirir:

“Musa’ya Kitabı verdik ve onu İsrailoğulları için bir rehber yaptık…”
(Secde 32:23)



Ne var ki tarihsel süreçte Musa’ya duyulan bağlılık, Allah’a yönelmekten çok, bir kavmi üstün görmeye ve Talmudik yasa düzenine dönüşmüştür. Allah'ın dininden çok, "Yahudilik" ve "Musevilik" gibi kavim ve kültür merkezli kimlikler ortaya çıkmıştır.

Kur’an bu zihniyeti şöyle eleştirir:

 “Onlar: ‘Sayılı birkaç gün dışında ateş bize dokunmayacak’ dediler. De ki: Allah’tan bu sözü mü aldınız?”
(Bakara 2:80)



Bu anlayış, ilahi adalet yerine "seçilmişlik" kibrini koymuş, Musa’nın öğrettiği Allah’a kulluk çağrısı, kabileci ve şekilci bir dine dönüştürülmüştür.


---

2. İsa’yı Sevenlerin Teolojik Dönüşümü: Allah’ın Elçisinden Tanrı Oğluna

Kur’an, Hz. İsa’yı da bir beşer ve Allah’ın vahyini taşıyan bir nebi olarak sunar:

“Mesih, Allah’ın bir elçisinden başka bir şey değildir…”
(Mâide 5:75)



Ancak zamanla “İsa sevgisi”, Allah sevgisinin önüne geçmiş; onun mucizeleri, ölümü, sözleri efsaneleşmiş ve nihayet İsa, dinin merkezine hatta ilah konumuna yerleştirilmiştir. Bu durum Kur’an’da açık biçimde reddedilir:

“Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: ‘Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah edinin’ dedin mi?”
(Mâide 5:116)



Bugün Hristiyanlık, esasen Allah’ın dini değil, İsa merkezli bir sistemdir. Bu dinî kimlik, Allah’a kulluk değil, “İsa’ya iman” ile tanımlanır. Bu da dinin özünü şahsileştirme eğiliminin çarpıcı bir örneğidir.


---

3. Aynı Sapma: Muhammedî Din Algısı ve Yeni Bir Teolojik İnşa

Kur’an’a göre Hz. Muhammed’in misyonu, öncekilerle aynıdır:

“Sana da, senden öncekilere vahyettiğimiz gibi vahyettik…”
(Nisâ 4:163)



Ancak tarihsel süreçte onun adı etrafında yeni bir sözlü gelenek, hukuk sistemi, hatta medeniyet ideolojisi inşa edildi. Bu gelenek, Allah’ın Kitabı yerine hadis külliyatlarını; Allah’ın sünneti (sünnetullah) yerine “sünnet-i Muhammedî”yi ölçü alır hâle geldi.

Kur’an’ın net uyarısı vardır:

 “Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip geçmiştir...”
(Âl-i İmrân 3:144)



Muhammed'i bir peygamber olarak değil, dinin değişmez kaynağı gibi gören bu anlayış, Kur’an merkezli değil, rivayet merkezli bir dinin temelini atmıştır. Böylece tıpkı Yahudilik ve Hristiyanlıkta olduğu gibi, “Allah’ın dini” şahıslaştırılarak “bir nebinin dini” hâline gelmiştir.


---

4. Allah’a Verilen Misak ve Nebîler Arasında Ayrım Yasağı

Kur’an, tüm nebîlerle Allah arasında bir sözleşme (misak) yapıldığını bildirir. Bu sözleşmenin bir maddesi de nebiler arasında ayrım yapmamaktır:

 “Biz Allah’a, gönderdiği kitaplara, peygamberlerine iman ettik. Onlardan hiçbirini ayırt etmeyiz.”
(Bakara 2:285)



Ne var ki bugün Müslümanlar, “en büyük peygamber bizimki” diyerek diğerlerini gölgede bırakmakta, hatta Allah’ın dinini sadece Hz. Muhammed’in dönemiyle ve kişiliğiyle sınırlandırmaktadır. Bu durum sadece teolojik bir hata değil, Kur’an’a aykırı açık bir ayrımcılıktır.


---

Sonuç: Dinin Sahibi Kimdir?

Allah, tüm insanlığa yalnızca tek bir din göndermiştir. Bu dinin sahibi Allah’tır, aracıları ise nebîlerdir. Bu dinin adı Kur’an’da sadece **“İslam”**dır; Muhammedilik, İsevilik ya da Musevilik değildir.

 “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir.”
(Âl-i İmrân 3:85)



Kur’an bizi, Allah’a teslim olmaya ve sadece O’na kul olmaya çağırır. Peygamberleri ilahlaştırmadan, onları Allah’ın sözünü ileten sadık elçiler olarak tanıdığımız sürece doğru yoldayız. Ama sevgiyi kulluğun önüne geçirir, nebileri dinin sahibi hâline getirirsek, Allah’ın dinini, insanların uydurduğu dinlerle değiş tokuş etmiş oluruz.

“Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini ve din adamlarını rabler edindiler...”
(Tevbe 9:31)




---

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


29 Nisan 2025 Salı

MİSAKIMIZIN FARKINDA MIYIZ ? 👂 İşittik ve itaat ettik !



Misak: Allah’a Verilen Söz

Allah, kullarından kendisine bağlanmalarını ister ve bu bağı “misak” adıyla ifade eder. Misak, Allah’a verilen sağlam bir sözdür. Kur’an’da “Misak” kelimesi, bağlamak, sözleşmek, tutunmak anlamlarında geçer. (Bkz. Maide 7)

Kur’an’da Misak Üç Şekilde Geçer:

  • Kavimler arası yapılan barış ve sözleşmeler (Nisa 90-92)

  • Evlilik akdi (Nisa 21)

  • Allah’a verilen, kitaba uyma sözü (Maide 12-14, Al-i İmran 81, Bakara 63-93)

İslam, Allah’ın sistemi olarak bu misakla insana bağlanır. “İşittik ve itaat ettik” sözü, bu bağlılığın ifadesidir.



Misakın Bozulması: Kur’an’dan Uzaklaşmak

Eğer insanlar bu misakı bozarlarsa, verdikleri sağlam söz zamanla çözülür. Kur’an bu durumu, ipini sağlamca eğirip sonra çözen kadına benzetir. (Nahl 92)

Misakın bozulması; Allah’ın vahyini terk etmek, kulaktan dolma bilgilere yönelmek ve Kur’an’ı hayatın dışına itmektir. Bu da zamanla “işittik ve karşı geldik” anlayışına dönüşür. Kur’an bu tavrı, geçmiş kavimlerde özellikle İsrailoğulları örneği üzerinden anlatır. (Bkz. Bakara 93)



Sorumluluk: Vahye Bağlılık

Bizler, Kur’an ayetlerini işitip onlara uyacağımıza söz verdik. Bu söz, kıyamet gününde sorguya çekileceğimiz konudur. (Bkz. Zuhruf 44) Kur’an dışındaki telkinler –ister dini olsun ister kültürel– şeytani etkilerdir ve bizi bağlamaz.

İslam, insanları kötülükten uzaklaştıran ve iyiliği emreden bir sistemdir. Bu sisteme müdahale eden her unsur, Kur’an’a göre şeytanîdir. Çünkü Kur’an’a göre şeytan, insanı Allah’ın yolundan uzaklaştıran her türlü güçtür.



Davet

İslam adına konuşan herkes, kendine şu soruyu sormalıdır:

“Ben İslam’ın neresindeyim?”
“Allah’a verdiğim misaka sadık mıyım?”

Atalardan devralınan geleneksel bilgileri bir kenara bırakıp, Kur’an’a doğrudan yönelmek gerekir. Zira Allah’ın bizden aldığı misak, yalnızca vahye bağlı kalmamız üzerinedir.

Geleneğe, cemaatlere, din adamlarına körü körüne bağlanmak yerine; Kur’an’ı okuyalım, anlayalım ve “İşittik ve itaat ettik” diyerek Allah’a verdiğimiz söze sadık kalalım. Çünkü Rabbimizin bizden istediği budur: İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak ve yalnızca O’na kulluk etmek.Bu makalede, İslâm düşüncesinde önemli bir yer tutan "misak" kavramı ele alınmaktadır. Misak; Kur’ân-ı Kerîm’de otuz dört kez geçmekte olup, sağlam sözleşme, bağlanma, tutunma anlamlarını taşımaktadır. Allah'ın insanlardan ve toplumlardan aldığı misaklar, iman, ahlaki sorumluluk ve toplumsal düzen açısından merkezi bir öneme sahiptir. Ayrıca insanın canı, malı, zürriyeti ve aklının korunması konusu da misak kavramı çerçevesinde ele alınmış, ilahî sınırların rab sıfatıyla ilişkisi açıklanmıştır.


Kur’ân’da birçok kavram, insanın yaratılışı, amacı ve sorumlulukları ile doğrudan ilişkilidir. Bu kavramlardan biri de "misak"tır. Misak, herhangi bir süre belirtilmeksizin yapılan bir sağlam sözleşmeyi ifade eder. Allah’ın insanlarla yaptığı misak, onları verdikleri söz üzerinden hesaba çekmek ve doğru yoldan sapanlara ceza vermek üzere gerçekleştirilmiştir (Ahzâb Suresi, 8).


1. Misak Kavramı


Etimoloji ve Kur’ân’daki Kullanımı:

Misak kelimesi, Arapça kökenli olup "bağ", "sözleşme", "ahitleşme" anlamlarına gelir. Fecr Suresi 26. ayette de bu anlam vurgulanmaktadır: "Onun bağladığı gibi." Kur’ân’da farklı toplumlar ve bireyler için çeşitli türlerde misaklar söz konusudur:


1.1 Müminlerin Misakı


Bakara Suresi 286. ayette ve Maide Suresi 7. ayette, müminlerin Allah’a verdikleri "işittik ve itaat ettik" sözü hatırlatılmaktadır. Bu misak, iman esaslarına bağlılık ve ilahî emirleri kabul anlamına gelir.


1.2 Hristiyanların Misakı


Maide Suresi 14. ayette, "Biz Hristiyanız" diyenlerden alınan misaka dikkat çekilir. Bu misakın unutulması, onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek olan düşmanlık ve kinin salınmasına sebep olmuştur.


1.3 İsrailoğullarının Misakı


İsrailoğullarından alınan misak, Maide Suresi 12, İsâ Suresi 154 ve Bakara Suresi 63'te geçmektedir. Bu ayetlerde, onlardan Tevrat’ı kuvvetle tutmaları ve emirleri unutmamaları istenmiştir.


1.4 Kitaba Varis Olanların Misakı


Al-i İmran Suresi 187. ayette, kitaba varis olanların kitabı insanlara açıklamaları ve gizlememeleri yönünde aldıkları sağlam söz vurgulanmaktadır. Ancak bu misak da dünya menfaatleri uğruna ihlal edilmiştir.


1.5 Nebilerin Misakı


Ahzâb Suresi 7. ayette, başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere birçok peygamberden sağlam bir söz (ğaliz misak) alındığı bildirilmektedir.


2. Allah’ın Rab Sıfatı ve İnsanların Korunması


Allah, insanı yaratmış ve ona sahip olduğu değerleri koruma altına almıştır. İnsanın bu dünyada sahip olduğu temel değerler canı, malı, zürriyeti ve aklıdır. Bunların korunması, ilahî hükümlerin temel amaçlarındandır.


2.1 Canın Korunması


Kur’ân’da, insanın canını koruması için birtakım hükümler indirilmiştir. Yiyecek ve içeceklerde helal ve haram sınırları çizilmiş, cana kıymak yasaklanmış, kasten öldürmenin cezası belirlenmiştir.


2.2 Malın Korunması


İnsanın malını helal yollarla kazanması (ticaret, emek) teşvik edilmiş; faiz (riba) ve hırsızlık gibi yollarla mal edinmek yasaklanmıştır. Miras hukuku belirlenerek yetimlerin mallarının korunması için de özel hükümler konulmuştur.


2.3 Zürriyetin Korunması


Kur’ân, neslin meşru yollarla devam etmesi için nikâhı meşrulaştırmış, zina gibi haram fiilleri yasaklamıştır. Aile yapısının korunması, toplum düzeninin temel taşlarından biridir.


2.4 Aklın Korunması


İnsanın aklı; Allah’ın varlığına, hayatın amacına ve ölüm sonrası dirilişe dair verilen delillerle desteklenmiştir. Sapkın düşüncelerden korunmak için hüküm ayetleriyle sınırlar çizilmiştir. Aklın korunması, insanın ilahî hakikatleri idrak edebilmesi için elzemdir.


3. İlahi Sınırlar ve Rab Sıfatı


Allah, rab sıfatıyla insanlara sınırlar çizmiş ve bu sınırların aşılmasını yasaklamıştır. Nisâ Suresi 14. ayette, Allah’ın sınırlarını aşanların ebedi azaba çarptırılacağı bildirilmiştir. Mâide Suresi 87. ayette ise helal kılınanların haram kılınmaması ve sınırların aşılmaması emredilmiştir. Sınırları yalnızca rab olan Allah çizebilir. Başka mercilerin ilahî yetki iddiası, şirke kapı aralamaktadır ve Allah, şirki asla bağışlamayacağını bildirmiştir.


Sonuç


Misak, insanın Allah ile olan ilişkisinde temel bir yer tutar. Allah’ın insanlara çizdiği sınırlar, onların can, mal, zürriyet ve akıllarını korumayı hedefler. İlahi sınırları kabul etmek, insanın gerçek özgürlüğünü ve sorumluluğunu idrak etmesini sağlar. Bu bağlamda, misaka sadakat göstermek, hem bireysel hem de toplumsal kurtuluşun anahtarıdır.


UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

18 Haziran 2012 Pazartesi

MİSAK ; İşittik ve İtaat ettik 🧾

  🧾 MİSAK ; İşittik ve İtaat ettik

Misak: Allah’a Verilen Söz

Allah, kullarından kendisine bağlanmalarını ister ve bu bağı “misak” adıyla ifade eder. Misak, Allah’a verilen sağlam bir sözdür. Kur’an’da “Misak” kelimesi, bağlamak, sözleşmek, tutunmak anlamlarında geçer. (Bkz. Maide 7)




Kur’an’da Misak Üç Şekilde Geçer:

  • Kavimler arası yapılan barış ve sözleşmeler (Nisa 90-92)

  • Evlilik akdi (Nisa 21)

  • Allah’a verilen, kitaba uyma sözü (Maide 12-14, Al-i İmran 81, Bakara 63-93)

İslam, Allah’ın sistemi olarak bu misakla insana bağlanır. “İşittik ve itaat ettik” sözü, bu bağlılığın ifadesidir.


Misakın Bozulması: Kur’an’dan Uzaklaşmak

Eğer insanlar bu misakı bozarlarsa, verdikleri sağlam söz zamanla çözülür. Kur’an bu durumu, ipini sağlamca eğirip sonra çözen kadına benzetir. (Nahl 92)

Misakın bozulması; Allah’ın vahyini terk etmek, kulaktan dolma bilgilere yönelmek ve Kur’an’ı hayatın dışına itmektir. Bu da zamanla “işittik ve karşı geldik” anlayışına dönüşür. Kur’an bu tavrı, geçmiş kavimlerde özellikle İsrailoğulları örneği üzerinden anlatır. (Bkz. Bakara 93)


Sorumluluk: Vahye Bağlılık

Bizler, Kur’an ayetlerini işitip onlara uyacağımıza söz verdik. Bu söz, kıyamet gününde sorguya çekileceğimiz konudur. (Bkz. Zuhruf 44) Kur’an dışındaki telkinler –ister dini olsun ister kültürel– şeytani etkilerdir ve bizi bağlamaz.

İslam, insanları kötülükten uzaklaştıran ve iyiliği emreden bir sistemdir. Bu sisteme müdahale eden her unsur, Kur’an’a göre şeytanîdir. Çünkü Kur’an’a göre şeytan, insanı Allah’ın yolundan uzaklaştıran her türlü güçtür.


Sonuç ve Davet

İslam adına konuşan herkes, kendine şu soruyu sormalıdır:

“Ben İslam’ın neresindeyim?”
“Allah’a verdiğim misaka sadık mıyım?”

Atalardan devralınan geleneksel bilgileri bir kenara bırakıp, Kur’an’a doğrudan yönelmek gerekir. Zira Allah’ın bizden aldığı misak, yalnızca vahye bağlı kalmamız üzerinedir.

Geleneğe, cemaatlere, din adamlarına körü körüne bağlanmak yerine; Kur’an’ı okuyalım, anlayalım ve “İşittik ve itaat ettik” diyerek Allah’a verdiğimiz söze sadık kalalım. Çünkü Rabbimizin bizden istediği budur: İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak ve yalnızca O’na kulluk etmek.