Bu Blogda Ara

DİNİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DİNİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Haziran 2025 Salı

DİNİ SULANDIRMAK "geleneksel din anlayışı"🛐




Dini Sulandırmak: Hakikatin Üzerine Örtülen Perde


"Dinlerini parça parça edip grup grup olanlar yok mu! Senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur." (En’âm, 6/159)

Tarih boyunca hakikat, kitlelerin çıkarlarıyla çatıştığında hep tahrif edilmiş, özünden saptırılmış, ilkesel duruşu biçimsel bir tekrar hâline getirilmiştir. Bu yozlaşmanın en belirgin örneği ise dinin sulandırılması, yani özünden uzaklaştırılması, hakikat yükünü taşıyamayacak kadar hafifletilmesi ve nihayetinde etkisizleştirilmesidir.

Kur’an’ın apaçık mesajı, insanı özgürleştiren, aklı ve vicdanı muhatap alan bir çağrıdır. Ne yazık ki zamanla bu çağrı, kişisel menfaatler, köklü gelenekler ve siyasi baskılarla boğulmuş, Kur’an dışı öğretilerle harmanlanarak asli çizgisinden uzaklaştırılmıştır.

Dinin Sulandırılma Biçimleri

Dinin özünden kopmasının dört temel tezahürü vardır:

 * Din, Gelenekle Karıştırıldı: Günümüzde birçok Müslüman, din adına öğrendiği uygulamaların çoğunun Kur’an kaynaklı olmadığını fark etmiyor. Çünkü din, ataların kültürel alışkanlıklarıyla o kadar iç içe geçmiş durumda ki, "Atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinden gidiyoruz." (Zuhruf 43:22) diyenlerin yolu takip ediliyor. Bu durum, ilahi vahiyle kurulan bağı zayıflatıyor ve körü körüne taklitçiliği teşvik ediyor.

 * Ritüeller, İlkenin Önüne Geçti: Salat, oruç, zekat gibi ibadetler; içeriği boşaltılmış, sadece bedensel veya biçimsel tekrarlar hâline getirilmiştir. Vahiy ile kurulan anlam bağı kopmuş, bu ibadetler yalnızca "yapılması gereken görevler" olarak algılanmaya başlanmıştır. Oysa Kur’an’da salat, öncelikle "vahiy ile bağ kurmak ve öğütleşmek" anlamını taşır. Ancak günümüzde bu kavram, sadece belirli bedensel hareketlere indirgenmiştir.

 * Şirk Unsurları Din Diye Sunuldu: Peygamberin sözleriyle çelişen hadisler, Kur’an’a muhalif yorumlar ve uydurma rivayetlerle din genişletildi; hatta ilahi hükümlerin üzerine beşeri hükümler yerleştirildi. Bu, açıkça şirktir. Kur’an’ın ifadesiyle, "Onlar, alimlerini ve din adamlarını Allah'tan başka rabler edindiler." (Tevbe 9:31) Bu durum, Allah’ın hükmüne ortak koşma anlamına gelir.

 * Sorgulama Engellendi: Din adına konuşanlar eleştirilemez, dokunulmaz hâle getirildi. Oysa Kur’an’ın her sayfası insanı düşünmeye, akletmeye, sorgulamaya çağırır. "Hiç düşünmez misiniz?", "Aklınızı kullanmaz mısınız?" gibi ifadeler onlarca kez tekrar edilir. Ancak sulandırılmış din, sorgulayanı "dinden çıkmakla" suçlayarak zihinsel özgürlüğü kısıtlar.

Çözüm: Kur’an’a Dönüş

Bu derin yozlaşmanın çözümü, din adına gelen her bilgiyi Kur’an’a arz etmektir. Kur’an dışı hiçbir söz, hüküm koyucu olamaz. Allah’ın dediği son sözdür. 

"Bu Kur’an, kendisiyle uyarılsınlar diye indirilmiştir." (İbrahim 14:52).

Dinin saf hâline dönmesi, ancak Kur’an’ın yeniden merkeze alınmasıyla mümkündür. Geleneksel tortuların, kültürel ilavelerin ve mezhebi bağnazlıkların üstüne çekilen perde, ancak vahyin ışığıyla yırtılabilir. Bu, hem bireysel bir bilinçlenme hem de toplumsal bir dönüşüm gerektirir.

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

18 Haziran 2012 Pazartesi

DİNDE HADİS SORUNU 🛐

🛐 DİNDE HADİS SORUNU

Hadislerin Yazımı Tartışmasına Yeni Bir Perspektif

Peygamber sonrası dönemde gündeme gelen “hadislerin yazımı” meselesi, genellikle “Peygamber hadislerin yazılmasını yasakladı mı, teşvik etti mi?” şeklindeki sorular etrafında tartışılmıştır. Oysa bu tartışma, meselenin asıl yönünü göz ardı etmektedir. Sorulması gereken esas soru şudur: Hadislerin yazıya geçirilmesi, Allah’ın istediği bir şey midir? Bu soru, hadis yazımını yalnızca tarihsel bir mesele olmaktan çıkarır ve teolojik bir bağlama oturtur.

1. Kur’an’ın Yazımı Allah’ın Açık Emriyle Olmuştur

Kur’an’ın yazıya geçirilmesi doğrudan Allah’ın emriyle gerçekleşmiş bir süreçtir. Birçok ayet, bu gerçeği ortaya koyar:

  • “Sana okutacağız, unutmayacaksın.” (A’lâ, 87/6)

  • “Kâfirler dediler ki: ‘Kur’an ona tek seferde indirilseydi ya!’ Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böylece parça parça indirdik.” (Furkan, 25/32)

  • “Bu, ayetleri sağlamlaştırılmış ve sonra açıklanmış bir kitaptır.” (Hûd, 11/1)

Ayrıca, Kur’an’ın korunacağının bizzat Allah tarafından garanti altına alındığı bildirilmiştir:

“Şüphesiz o zikri biz indirdik ve elbette onu koruyacak olan da biziz.” (Hicr, 15/9)

Dolayısıyla Kur’an’ın hem indirilişi hem yazımı hem de korunması Allah’ın doğrudan kontrolündedir.

2. Hadislerin Yazımı İçin Benzer Bir İlahi Yönlendirme Var mı?

Hadislerin yazıya geçirilmesine dair Kur’an’da hiçbir yönlendirme bulunmamaktadır. Aynı şekilde hadislerin yazılması gerektiği yönünde Peygamber’den gelen kesin ve kapsamlı bir emir de yoktur. Elbette bazı bireysel uygulamalar vardır; ancak bunlar, hadis yazımının ilahî onayla gerçekleştiğini göstermeye yetmez.

Bu noktada temel soru yeniden hatırlanmalıdır:
Kur’an gibi bir dinî metin için yazım Allah’ın emriyle gerçekleşmişken, hadislerin yazımı için benzer bir ilahî plan söz konusu mudur?

Eğer hadisler, Kur’an gibi İslam’ın asli bir parçasıysa, neden benzer bir koruma süreci işletilmemiştir?

3. Peygamber Döneminde Hadis Yazımı Konusunda Rivayetler

Peygamber döneminde hadislerin yazılmasına dair bazı rivayetler mevcuttur:

  • Ebu Şah’ın talebi üzerine Peygamber’in ona hutbesini yazdırdığı rivayet edilir.

  • Abdullah b. Amr b. el-Âs, “es-Sahîfe” adlı bir hadis defteri tutmuştur.

  • Peygamber’in “Benden Kur’an dışında bir şey yazmayın” dediği; ama bazı durumlarda yazmaya izin verdiği rivayetleri de vardır.

Bu rivayetler, hadis yazımına karşı mutlak bir yasağın olmadığını, ancak bu konudaki yaklaşımın seçici ve ihtiyatlı olduğunu göstermektedir. Bazı sahabiler bireysel olarak hadisleri yazıya geçirmiş; fakat bu, yazımın kurumsal ve sistematik hale gelmesi için yeterli görülmemiştir.

4. Sahabe ve Tâbiîn Döneminde Hadis Yazımı

Peygamber sonrası dönemde sahabiler arasında hadis yazımına karşı farklı tutumlar sergilenmiştir. Bazı sahabiler hadisleri sözlü olarak aktarmayı tercih etmiş, bazılarıysa yazılı kayıtlar tutmuştur. Örnekler:

  • Ebu Hureyre’nin hadisleri yazdırdığına dair rivayetler mevcuttur.

  • İbn Abbas’ın yazılı metinlerle çalıştığı bilinir.

  • Tâbiîn dönemi âlimlerinden Atâ b. Ebî Rebâh’ın yazılı hadis sahifeleri vardır.

Bu örnekler, hadis yazımının bireysel inisiyatiflerle sürdürüldüğünü; ama bu sürecin vahiy gibi ilahî bir yönlendirme ile değil, insanî çabalarla yürütüldüğünü ortaya koymaktadır.

5. Peygamber’in İnsanlarla Olan İletişimi ve Hitabeti

Kur’an’ın tanıklığına göre Peygamber, insanlar üzerinde etkili bir konuşmacıdır. Onlarla sürekli temas halindedir ve söyledikleri dikkatle dinlenmektedir. Ayet şöyle der:

“Ey iman edenler! Peygamber’in evlerine izinsiz girmeyin. Ona bir şey sormak için beklerken konuşmaya dalmayın…” (Ahzâb, 33/53)

Peygamber’in bu derece sözü dinlenir ve etkili biri olması, sözlerinin yazıya geçirilmesinin doğal bir sonuç olduğuna işaret eder. Ancak bu yazım faaliyeti ilahî bir planın parçası değil, sahabenin gayretinin ürünüdür.

6. Sonradan Ortaya Çıkan Tahrif ve Uydurma Hadisler

Zamanla hadisler arasında sapmalar meydana gelmiş; sahte rivayetler, ideolojik ve siyasi amaçlarla uydurulmuştur. Bu durum, hadislerin yazıya geçirilmesinde ilahî bir koruma mekanizmasının bulunmadığını teyit eder. Kur’an’ın korunmasına dair Allah’ın vaadi, hadisler için geçerli değildir. Bu da aradaki farkı net bir şekilde ortaya koyar.


Sonuç

“Hadisler yazıldı mı?” sorusu önemlidir; ancak daha temel olan şudur: Hadislerin yazımı, Allah’ın planı dahilinde midir? Kur’an’ın yazımı, korunması ve iletimi tamamen Allah’ın kontrolünde gerçekleşmişken; hadislerin yazımı, insanlar tarafından, belli dönemlerde ve farklı amaçlarla yürütülmüştür.

Bu nedenle, hadislerin dinin ikinci temel kaynağı olarak Kur’an ile aynı seviyede konumlandırılması, Kur’an’ın kendi içindeki öğretileriyle çelişmektedir. Hadisler değerli bir tarihsel ve kültürel mirastır; ancak onların yazımı ve aktarımı ilahî değil, beşerî bir sürecin ürünüdür.