Bu Blogda Ara

Tevhit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tevhit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2025 Pazartesi

Kafir, küfür ve şirk NEDİR?




Ayetlerin Üzerini Hadis ve Sünnetle Örtmek: Hakkı Gizlemek, Şirki Süslendirmektir

Giriş: İlahi Mesajı Perdelemek

Kur’an, Allah’ın kelamıdır. O, apaçık bir kitaptır; rehberdir, ölçüdür, nurdur ve furkandır. (Bkz. 2/185; 5/15; 6/114) Ancak bugün, bu kitabın üzeri kat kat hadis, rivayet, mezhep, gelenek, hikâye ve hurafe örtüleriyle örtülmüş; ilahi sözler mecazlara, mecazlar ise insanların otorite iddialarına kurban edilmiştir. Allah’ın ayetleri okunmakta, ama yerine insanların sözleri uygulanmaktadır. Bu durum sadece bir sapma değil, bizzat Kur’an’ın “küfür” ve “şirk” olarak tanımladığı bir sapkınlıktır.

Kur’an Yeterlidir: Öğretici Allah’tır

Allah, Nebî’ye bile şunu söylemesini emreder:

“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana, ilahınızın ancak bir tek ilah olduğu vahyediliyor.” (Kehf 18/110)



Ve bir başka ayette şu uyarı gelir:

 “Sana Kitabı indirdik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasın.” (Nahl 16/44)



Nebî’nin görevi vahyi taşımak, ayetleri aktarmak, Allah’ın sözünü iletmekti. Onun öğretici olması değil, öğrenen ve aktaran bir nebi olması Kur’an’ın çizdiği sınırdır:

> “Sana Kitabı indiren O’dur; ondan bir kısmı muhkem ayetlerdir, onlar Kitab’ın anasıdır. Diğer kısmı ise müteşâbihtir. Kalplerinde kayma olanlar, fitne çıkarmak ve teviline gitmek için müteşâbihlere yönelirler. Onun tevîlini Allah’tan başkası bilmez.” (Al-i İmran 3/7)



Bu ayet gösteriyor ki, ayetlerin anlamı üzerine insan yorumunu ilahi açıklama gibi sunmak bir sapmadır. Allah’ın açık beyanlarını, hadislerle “açıklamak” adı altında değiştirmek, anlam kaydırmak, üstünü örtmek büyük bir iftiradır. Bu, sadece Kur’an’ın hakkını değil, Rabbin öğreticiliğini de gasp etmektir.

Nebiyi İlahlaştırmayın: Şirke Kapı Açmayın

Bugün İslam adına yapılan en büyük sapmalardan biri de, Nebî’yi bir tür öğretici tanrı gibi yüceltmek, onun sözlerini Kur’an’ın önüne koymaktır. Oysa Kur’an, bunu açıkça yasaklar:

“Onlar, hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rabler edindiler...” (Tevbe 9/31)

İşte gözlerinin görmek istemediği ayetler. Nebileri öğretici edinmemek gerektiğini anlatan 2 ayet.

Ali İmrân 79: “Allah, bir kişiye Kitap, hüküm ve nebilik verdikten sonra, onun insanlara ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun’ demesini asla uygun görmez. Aksine o şöyle der: ‘Öğrettiğiniz Kitap ve inceleyerek öğrendiğiniz bilgiler gereğince Rabbe kullar olun.’”

Ali İmrân 80: “Melekleri ve nebileri rabler edinmenizi emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra inkârı mı emredecek?”

Dolayısıyla, peygamberin şahsına değil, onun tebliğ ettiği ayetlere bağlılık esastır. Hadis adı altında din adına uydurulan hükümleri Kur’an’ın yerine koymak, Kur’an’a göre şirk kapsamına girer.


Yani kimin sözünü ölçü alıyorsanız, ilahınız odur. Nebî bile vahiy dışında konuştuğunda sorgulanır. Hatta bir hatasında şu uyarı gelir:

 “Allah seni affetsin! Doğrular sana belli olmadan neden onlara izin verdin?” (Tevbe 9/43)


Eğer Kur’an Nebî’yi bile sorguluyor, hatasını düzeltiyorsa; biz nasıl olur da onun sözlerini sorgusuz bağlayıcı kılar, ayetlerin önüne koyarız?

Ayetlerin Üzerini Örtmek: Küfürdür

Kur’an’da küfür, sadece Allah’ı inkâr etmek değildir. Küfür, gerçeği örtmek, hakikati gizlemek, ayetlerin üzerini perdelemektir. Hadislerle, mezheplerle, rivayetlerle Allah’ın sözünü örten herkes bu suça ortaktır.

“Allah’ın ayetlerini az bir karşılığa satanlara yazıklar olsun.” (Bakara 2/174)



Bugün bu “az karşılık” makamdır, cemaat gücüdür, halkın sevgisidir, kutsiyet maskesidir. Ayetler hadisle açıklanmaz; ayet ayetle açıklanır. Allah’ın sözünü insanın sözüyle açıklamak, ayeti hadise mahkûm etmektir. Bu, ilahi öğreticiliğe yapılmış açık bir haksızlıktır.

Müslümanlığı Küfürle Değişmeyin

Birçok kişi, kendini Müslüman zannederken, aslında şirk ve küfür içine sürüklenmektedir. Çünkü Kur’an’a değil, hadise, şeyhe, mezhebe, alim fetvasına dayalı bir din anlayışı hâkimdir. Bu anlayışta Allah’ın ayetleri ancak “onaylandığında” geçerli sayılmakta, hadisle “pekiştirilmeyen” ayetler göz ardı edilmektedir. Oysa tevhid, sadece Allah’a teslimiyetle olur.

“Onlar, Allah’tan başkasını ortak koşmazlar; yoksa amelleri boşa gider.” (Zümer 39/65)


Sonuç: Yapmayın! Bu Size Zarar Verir

Allah, sizi zorla dine çağırmaz. Ama seçtiğiniz şeyin karşılığını verir. Ayetin üzerini hadisle örtmek küfürdür. Nebî’yi öğretici yerine koymak şirktir. Allah’a ait olan açıklama ve hüküm yetkisini insana vermek zulümdür.

Ahiret zordur. Hesap kesindir. Tevhid kolaydır ama onun bedeli ağırdır. Şirk kolay gözükür, ama sonucu felakettir.

Yapmayın! Allah’a iftira etmeyin. Ayetlerin üzerini örtmeyin. Hadisleri ayetin üstüne koymayın. Nebî’yi ilahlaştırmayın. Dini Allah’tan öğrenin. Allah yeter. Kur’an yeter.


---

Allah’ın Dinini “Muhammedi Dine Çevirmek ⚠️





Allah’ın Dinini “Muhammedî Din”e Çevirmek: Tevhid Dininden Şahıs Dinine Sapma

Giriş: Tevhid Dinine Gölge Düşüren Eğilim

Kur’an’a göre insanlığa gönderilen tek din vardır: “Allah’a teslimiyet dini” (el-İslâm). Bu din, Hz. Nuh’tan Hz. Muhammed’e kadar tüm nebilere vahyedilen evrensel bir çağrıdır. Ancak insanlık tarihi, bu dini evrensellikten çıkarıp şahıs merkezli mezhep ve gelenekler hâline getirmenin örnekleriyle doludur. Kur’an bu bölünmeyi şöyle eleştirir:

“Onlar, dinlerini parça parça edip fırkalara ayırdılar, her grup kendi elindekilerle böbürleniyor.”
(Rum 30:32)



Bu bağlamda, yalnızca “Muhammedî din” anlayışı değil, daha öncesinde “İsevî” ve “Musevî” adlandırmaları da aynı eğilimi yansıtır: Allah’ın dinini bir beşere indirgeyerek, tevhidi tahrif etmek.


---

1. Musa'yı Sevenlerin Teolojik Dönüşümü: Dinden Kavme ve Yasaya Geçiş

Kur’an, Hz. Musa’nın da yalnızca Allah’ın elçisi olduğunu açıkça bildirir:

“Musa’ya Kitabı verdik ve onu İsrailoğulları için bir rehber yaptık…”
(Secde 32:23)



Ne var ki tarihsel süreçte Musa’ya duyulan bağlılık, Allah’a yönelmekten çok, bir kavmi üstün görmeye ve Talmudik yasa düzenine dönüşmüştür. Allah'ın dininden çok, "Yahudilik" ve "Musevilik" gibi kavim ve kültür merkezli kimlikler ortaya çıkmıştır.

Kur’an bu zihniyeti şöyle eleştirir:

 “Onlar: ‘Sayılı birkaç gün dışında ateş bize dokunmayacak’ dediler. De ki: Allah’tan bu sözü mü aldınız?”
(Bakara 2:80)



Bu anlayış, ilahi adalet yerine "seçilmişlik" kibrini koymuş, Musa’nın öğrettiği Allah’a kulluk çağrısı, kabileci ve şekilci bir dine dönüştürülmüştür.


---

2. İsa’yı Sevenlerin Teolojik Dönüşümü: Allah’ın Elçisinden Tanrı Oğluna

Kur’an, Hz. İsa’yı da bir beşer ve Allah’ın vahyini taşıyan bir nebi olarak sunar:

“Mesih, Allah’ın bir elçisinden başka bir şey değildir…”
(Mâide 5:75)



Ancak zamanla “İsa sevgisi”, Allah sevgisinin önüne geçmiş; onun mucizeleri, ölümü, sözleri efsaneleşmiş ve nihayet İsa, dinin merkezine hatta ilah konumuna yerleştirilmiştir. Bu durum Kur’an’da açık biçimde reddedilir:

“Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: ‘Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah edinin’ dedin mi?”
(Mâide 5:116)



Bugün Hristiyanlık, esasen Allah’ın dini değil, İsa merkezli bir sistemdir. Bu dinî kimlik, Allah’a kulluk değil, “İsa’ya iman” ile tanımlanır. Bu da dinin özünü şahsileştirme eğiliminin çarpıcı bir örneğidir.


---

3. Aynı Sapma: Muhammedî Din Algısı ve Yeni Bir Teolojik İnşa

Kur’an’a göre Hz. Muhammed’in misyonu, öncekilerle aynıdır:

“Sana da, senden öncekilere vahyettiğimiz gibi vahyettik…”
(Nisâ 4:163)



Ancak tarihsel süreçte onun adı etrafında yeni bir sözlü gelenek, hukuk sistemi, hatta medeniyet ideolojisi inşa edildi. Bu gelenek, Allah’ın Kitabı yerine hadis külliyatlarını; Allah’ın sünneti (sünnetullah) yerine “sünnet-i Muhammedî”yi ölçü alır hâle geldi.

Kur’an’ın net uyarısı vardır:

 “Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip geçmiştir...”
(Âl-i İmrân 3:144)



Muhammed'i bir peygamber olarak değil, dinin değişmez kaynağı gibi gören bu anlayış, Kur’an merkezli değil, rivayet merkezli bir dinin temelini atmıştır. Böylece tıpkı Yahudilik ve Hristiyanlıkta olduğu gibi, “Allah’ın dini” şahıslaştırılarak “bir nebinin dini” hâline gelmiştir.


---

4. Allah’a Verilen Misak ve Nebîler Arasında Ayrım Yasağı

Kur’an, tüm nebîlerle Allah arasında bir sözleşme (misak) yapıldığını bildirir. Bu sözleşmenin bir maddesi de nebiler arasında ayrım yapmamaktır:

 “Biz Allah’a, gönderdiği kitaplara, peygamberlerine iman ettik. Onlardan hiçbirini ayırt etmeyiz.”
(Bakara 2:285)



Ne var ki bugün Müslümanlar, “en büyük peygamber bizimki” diyerek diğerlerini gölgede bırakmakta, hatta Allah’ın dinini sadece Hz. Muhammed’in dönemiyle ve kişiliğiyle sınırlandırmaktadır. Bu durum sadece teolojik bir hata değil, Kur’an’a aykırı açık bir ayrımcılıktır.


---

Sonuç: Dinin Sahibi Kimdir?

Allah, tüm insanlığa yalnızca tek bir din göndermiştir. Bu dinin sahibi Allah’tır, aracıları ise nebîlerdir. Bu dinin adı Kur’an’da sadece **“İslam”**dır; Muhammedilik, İsevilik ya da Musevilik değildir.

 “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir.”
(Âl-i İmrân 3:85)



Kur’an bizi, Allah’a teslim olmaya ve sadece O’na kul olmaya çağırır. Peygamberleri ilahlaştırmadan, onları Allah’ın sözünü ileten sadık elçiler olarak tanıdığımız sürece doğru yoldayız. Ama sevgiyi kulluğun önüne geçirir, nebileri dinin sahibi hâline getirirsek, Allah’ın dinini, insanların uydurduğu dinlerle değiş tokuş etmiş oluruz.

“Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini ve din adamlarını rabler edindiler...”
(Tevbe 9:31)




---

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


18 Haziran 2025 Çarşamba

ENAM SURESİ "hayvanlarla ilgili batıl uygulamalar" 🗝️



Kur'an'ın en kapsamlı tevhid manifestolarından biridir. Özellikle şirk, vahiy, ölüm sonrası hayat ve hayvanlarla ilgili hükümler açısından şaşırtıcı detaylar içerir. İşte yalnızca Kur’an’dan hareketle şaşırtıcı noktalar:


🔥 1. En'âm Suresi Adı Nereden Geliyor?

“En'âm” kelimesi, "hayvanlar" anlamına gelir. Sure adını, özellikle 136–150. ayetlerde geçen putperestlerin hayvanlarla ilgili batıl uygulamalarından alır. Ama sure sadece hayvanlardan değil, tüm varoluşsal meselelerden bahseder!


👁️‍🗨️ 2. En Büyük Şaşkınlık Ayeti: En'âm 6:91

“Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler...”

Burada, Allah’a kitap verilenlerin, Allah’ın insanlara bir daha kitap göndermeyeceğini zannetmesi yerilir. Yani Tevrat sahiplerinin vahyin sonlandığını düşünmeleri, vahyi kesintisiz bir zincir olarak gören Kur’an anlayışına ters düşmektedir.

Bu ayette geçen:

“Deyin ki: Onları indiren kim?”

cümlesiyle Kur’an, muhatabı sorgulamaya ve yüzleşmeye zorlar. Çok güçlü bir retoriktir.


🧠 3. Akıl Vurgusu Rekor Kırıyor!

En'âm Suresi'nde:

  • "Akletmez misiniz?" (6:32, 6:50, 6:151),

  • "Gözünüzü açmaz mısınız?" (6:104),

  • "Düşünesiniz diye..." (6:126)

gibi ifadeler çok yoğun geçer. Bu sure, aklı kilitli olmayanlar için bir uyarı bombardımanıdır.


🐄 4. Helal-Haram Kurgusu Bozuluyor

6:136–139 ayetlerinde, Arap müşriklerinin “bu hayvan Allah için, şu bizim için, şu sadece erkekler yiyebilir” şeklindeki keyfî uygulamaları ifşa edilir.

Kur’an, bu tip uygulamaları “zanna dayalı, yalanı Allah’a atfetmek” olarak nitelendirir.
Şaşırtıcı olan: Bu sistem eleştirisiyle Kur’an, dini bir kast sistemi inşa eden yapıları çökertir!


5. En Garip Soru: “Kimin Şahidi Daha Büyük?” (6:19)

“De ki: Şahitlik bakımından en büyük kimdir?”

Bu ayet, Kur’an’ın en ilginç retoriklerinden biridir. Çünkü peygamberin karşısındakilere bu soruyu sorarak onları “Allah” cevabını vermeye mecbur bırakması, ardından da:

“İşte o Allah, bu Kur’an’ı bana indirdi.”

demesi, mantıksal kıstırma yapar. Karşı tarafı hem itirafa hem de mahkûmiyete zorlar.


🌀 6. Zanna Dayalı Din Eleştirisi (6:116)

“Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar, sadece saçmalarlar.”

Kur’an’da ilk kez bu kadar açık şekilde çoğunluğun yanlışta birleşebileceği ifade edilir. Bu, geleneksel dini yapılar için çok radikal bir eleştiridir.


🗝️ 7. Şirk Psikolojisini İfşa (6:23)

“Şirk koşanlar, azapla yüzleştiklerinde: ‘Rabbimize yemin ederiz ki, biz müşrik değildik!’ derler.”

Bu sahne, kıyamet mahkemesinde inkârın, inkârını gösterir. İnsan psikolojisinin savunma mekanizmalarını işler: “İnkarcıların inkârı.”


🌊 8. Musa - Firavun Sahnesi Ama Çok Farklı! (6:103–106)

En'âm 6:103-106’da Firavun anlatılmaz, ama Firavun psikolojisi çözülür:

“Gözler onu idrak edemez. O, gözleri idrak eder.”

Bu ayet, Kur’an’daki en felsefî Allah tasvirlerinden biridir. Görünmeyen ama her şeyi gören bir Allah.


🧭 9. Tevhid Duruşunun Manifestosu (6:162)

“De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.”

Bu ayet, adeta bir iman yemini gibidir. Kur’an’daki en kapsamlı tevhid niyeti burada özetlenmiştir.