Kayıtlar

tefsiri etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hümeze ve Lümeze: Karakter Aşındırıcılar

Resim
Hümeze ve Lümeze: Karakter Aşındırıcıların Anatomisi Kur’an’ın Hümeze Suresi’nin başında hedef aldığı “hümeze” ve “lümeze” tipleri, sadece “gıybet eden, alaycı insanlar” olarak anlaşılırsa mesele yarım kalır. Bu iki kelime, Arap dilinin kök ve kalıp sisteminde çok daha derin, psikolojik ve toplumsal bir sabotajı işaret eder. 1. Dilbilimsel Kök Analizi هُمَزَة (hümeze) : همز (hemz) kökünden, fu‘aletün (فعلة) mübâlağa kalıbında bir ism-i faildir. Temel anlamı *“sıkmak, sakındırmak, baskı altına almak, dürtmek”*tir. Zamanla, arkadan ayıplayarak ve kötüleyerek birini bir şeyden alıkoymak, manevî baskı kurmak anlamını kazanmıştır. لُمَزَة (lümeze) : لمز (lemz) kökünden gelir. Yine fu‘aletün kalıbında mübâlağa ifade eder. Anlamı *“yüze karşı mimiklerle (kaş, göz, dudak hareketleriyle) rahatsız etmek, maneviyatını bozmak”*tır. Burada doğrudan, yüz yüze yapılan iğneleyici imalar ve psikolojik baskı söz konusudur. Bu kalıp Arapçada ضحكة (çok gülen) , لعنة (çok lânet eden) gibi ...

Kuranda HALİL "derin iz bırakma"

Resim
Halîl ve İmam: Kur’an’da İbrahim’in İki Sıfatının Birleşen Anlamı 1. Giriş Kur’an’da Hz. İbrahim’e atfedilen iki özel sıfat vardır: Halîl (خليل) — Nisa 125 İmam (إمام) — Bakara 124 Genelde halîl, “Allah’ın dostu” olarak çevrilir. Ancak kelimenin kök anlamı ve bağlam dikkate alındığında bu, İbrahim’in liderlik ve önderlik vasfını gölgeleyen eksik bir çeviri olur. Kur’an, İbrahim’in hem iz bırakan (halîl) hem de yol gösteren önder (imam) oluşunu tek bir bütün olarak sunar. 2. Halîl Kelimesinin Kökeni Halîl , sadece sevgi ve yakınlığı değil,  derin iz bırakma ,  yön verme  ve  çığır açma  gibi daha güçlü anlamları içinde barındırır. Halîl  kelimesi  mübalağa ism-i fail  kalıbındadır. Kökü:  خ ل ل [hll] Esas anlamı:  “Bozmak” Bu anlamdan türeyen farklı kullanımlar: Yiyeceklerin ekşimesi veya bozulması Meyve suyunun şaraplaşması İki nesnenin veya iki kişinin arasının açılması Çölde kum üzerinde  iz bırakmak Çölde yeni bir yol...

Hakk’a Batılı Giydirmek

Resim
Hakk’ı Batılla Karıştırmak: Kur’an’da Gerçeğin Çarpıtılması ve Anlamı İslamî literatürde “hakk” ve “batıl” kavramları, dinî, ahlâkî ve epistemolojik açıdan temel iki karşıt kavramdır. Hakk; gerçek, doğru, adalet, hakikat ve Allah’ın vahyiyle mündemiçtir. Batıl ise yalan, yanlış, sapma, hurafe ve bâtıl inançları ifade eder. “Hakk’ı batılla karıştırmak” veya “hakk’a batılı giydirmek” deyimi doğrudan Kur’an-ı Kerim’de geçmese de Kur’an’ın temel mesajına tam olarak uygundur. Bu kavram, özellikle hakikatin saptırılması, doğruların içinin boşaltılması, gerçeklerin yanlış yorumlanması anlamında kullanılır. Bu makalede, “hakk’ı batılla karıştırmak” kavramının Kur’an’da nasıl ifade edildiği, hangi ayetlerle desteklendiği, bunun teolojik ve sosyolojik anlamları, modern hayata yansımaları ve sonuçları üzerinde durulacaktır. 1. Hakk ve Batıl Kavramları Kur’an’da Kur’an, hakkı ve batılı birbirinin zıddı olarak açıklar. Hakk, hem ontolojik (varlık açısından) hem de epistemolojik (bilgi ve inanç...

KURANDA DEMİR BAHŞEDİLMESİ 🔍

Resim
HADÎD: Keskin Sınır, İlahi Müdahale, Bilincin Uyanışı “Hadîd” (الحديد) kelimesi, “H-D-D” kökünden türeyen ve mübalağa ismi fail kalıbında olan bir isimdir. Bu kök ve ondan türeyen kelimeler, sadece fiziksel anlamlar değil, aynı zamanda güçlü mecazî anlamlar da içerir. Kelimenin Kur’an’daki yerini ve derinliğini anlayabilmek için önce bu kök anlamlarını irdelemek gerekir. 🔤 H-D-D Kökünün Anlam Alanları: Temel Arapça sözlüklerde “ḥadd” kelimesi çok katmanlı anlamlara sahiptir: “Bir şeyi başka bir şeyden ayıran sınır, çizgi” “Her şeyin son noktası, sınırı” “Engellemek, uzaklaştırmak, defetmek” “Edeplendirmek, cezalandırmak” “Öfke, şiddet, hiddet hali” “Keskin görüş, ince farkları ayırt etme yetisi” Bu kökten türeyen "ḥadîd" kelimesi de yalnızca “demir cevheri” anlamında değil, ayırt edici güç , keskinlik , sınır koyuculuk gibi anlamlar taşır. Aynı kökten gelen “ḥaddâd” ise demirci, kapıcı, gardiyan gibi engelleyici, sınırlayıcı ve düzenleyici işlevler...

Can Damarı Metaforu

Resim
Kaf Suresi 16-17. Ayetlerdeki “Habl-i Verid” Metaforu Üzerine Kur’an Çalışması “ Habl-i verîd ” ifadesi Arapça kökenli bir terimdir. Anlamı ve Kökeni: Habl (حبل): “İp, bağ, halat” anlamına gelir. Verîd (وريد): “Şah damar, boyun bölgesindeki önemli damar” demektir. Tıp literatüründe özellikle boyundaki ana toplardamarı ifade eder. Birlikte “ habl-i verîd ” ifadesi “şah damarı bağı”, “şah damarına bağlanan ip”, yani “en hassas, en hayati bağ” anlamını taşır. Kur’an Bağlantısı: Kur’an’da “habl” kelimesi “ip” veya “bağ” anlamında birkaç yerde geçer; Allah’a bağlanmak anlamında kullanılır: “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” (Âl-i İmrân, 3:103) “Verîd” kelimesi ise doğrudan tek başına Kur’an’da geçmez ama tıbbi ve mecazi olarak önemli bir damarı belirtir. 1. Ayetin Metni ve Temel Anlamı Kaf 16-17: “Andolsun ki Biz insanı yarattık; nefsinin kendisine ne fısıldadığını biliriz. Ve Biz ona, (can damarı) ‘habl-i verîd’den daha yakınız.” “Habl-i verîd” : Arapça’da...

 Her Grup Kendi Ateşini Yaktı 🔥

Resim
🔥 Her Grup Kendi Ateşini Yaktı: Kur’an’ın Işığı Yerine İdeolojik Aydınlıklar Hakikatin Işığını Taklit Eden Ateşler Kur’an, hakikatin yolunu arayıp bulanlarla, yalnızca kendi zannını parlatıp hakikatmiş gibi pazarlayanları kesin biçimde ayırır. Bakara Suresi 17. ayet bu ayrımı çarpıcı bir metaforla sunar: “Onların durumu, ateş yakan bir kimsenin hâline benzer; çevresini aydınlatınca, Allah onların nurunu giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır—artık göremezler.” (2:17) Burada söz konusu olan ateş, ışık sanılan ama nur olmayan bir ışıktır. Gerçek bir yol gösterici değil; sahte bir aydınlıktır.  Bugün kendini İslam’a nispet eden hiziplerin ve mezhepçi cemaatlerin çoğu da kendi ateşini yakmış, kendine çağırmakta, kendi yazdığı kitapları "hikmet", kendi liderini "hâdi", kendi yorumunu "vahiy" yerine koymaktadır. --- 🌑 Zannî Işıklara Sığınanlar: Mezhep, Cemaat ve Tarikatların Ateşleri Tarih boyunca “ümmet” olmakla övünen topluluklar, birliğini Kur’an’da ...

Esfel-i Safilin: Rezillik Seviyesi 🧩

Resim
Esfel-i Sâfilîn: İnsanın Ontolojik Rezilliği mi, Vahyin Terk Edilişinin Sonucu mu? Kur’an’ın kısa fakat muazzam mesajlarla dolu sûrelerinden biri olan Tîn Sûresi , insanın yaratılış gayesi, ontolojik yolculuğu ve nihai akıbeti hakkında sarsıcı bir özeti barındırır. Bu sûrede geçen şu ifade, sadece bir ahlâkî düşüşü değil, aynı zamanda bilinç düzeyinde bir kopuşu anlatır: “Sonra onu, ‘esfel-i sâfilîn’e döndürdük.” (Tîn 95:5) 🧩 "Esfel-i Sâfilîn" Ne Demektir? Bu tamlama, hem mekân zarfı (yerin en altı), hem de sıfat (ahlâkın en çürüğü) olarak işlev gören çok yönlü bir ifadedir. Türkçedeki en uygun karşılığı, “alçakların en alçağı” olabilir. Çünkü “alçak” sözcüğü, hem ahlaki çöküntüyü hem de ontolojik düşüklüğü birlikte dile getirir. Bu yönüyle “esfel-i sâfilîn” ifadesi, insanın sadece yaşlılıkla gelen bir düşkünlük hâlini değil; hakikate karşı bilinçli körleşmesini, anlamdan kopuşunu ve hayvanî dürtülere esir düşmesini anlatır. 🧨 Geleneksel Yorumlara Eleştire...

Tek Bir Kelimeye Çağrı 🔎🗣

Resim
Tek Bir Kelimeye Çağrı: Kur’an’da Din Üstü Teslimiyet, Nuhî Miras ve İbrahimî Duruş Kur’an, insanlığı dinî kimliklere değil, tevhid merkezli bir hakikate çağırır. Bu çağrı, tarihsel bir kimlik değil, evrensel bir ilkeyle temellenir: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak ve sadece O’na yönelmek.  Bu çalışmada, Kur’an’ın “tek kelimeye” çağrısı (Âl-i İmrân 3/64), İbrahim’in örnekliği (3/67) ve Nuhî miras (Saffât 37/83) üzerinden incelenerek, modern dünyada dinî kimliklerin neden ayrıştırıcı ve sınır çizici hale geldiği tartışılacaktır.  Makale, Kur’an’ın evrensel hitabının altını çizerken, vahyin tarihsel sürekliliğine dayalı bir tevhid öğretisini savunur. --- 1. Giriş: Kimliklerin Ötesine Geçen Bir Hitap Kur’an kendini “bütün âlemler için bir öğüt ve uyarı” (Furkân 25/1) olarak tanımlar.  Bu tanım, mesajın evrenselliğini, dil, kavim, coğrafya ve zamanla sınırlı olmadığını ortaya koyar.  Ancak tarih içinde bu mesaj, belirli kişi, kavim ya da mezheplerle özdeşleştirilmiş ve...

Onları Allah Gibi Severler 🧠

Resim
“Onları Allah Gibi Severler”: Bakara 165–167 Üzerinden Şirk, Sevgi ve Takipçilik Üzerine Kavramsal Bir İnceleme Kur’an’da şirk, sadece taş-heykel putlara tapmakla sınırlı olmayan, çok katmanlı bir sapmadır. Bakara Suresi 165–167. ayetleri, bu sapmanın duygusal bir boyuta sahip olduğunu, özellikle de sevgi yoluyla Allah’tan başkasına yönelmenin nasıl bir şirk biçimi olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyar. --- 1. Sevgi Yoluyla Şirk: “Allah’ı Sever Gibi Severler” “Onları Allah’ı sever gibi severler” (Bakara 165) Bu ifade, şirk tanımını klasik kalıpların dışına taşır: Allah’tan başkasına tanrısal değer atfetmek, bazen akıldan çok kalple, özellikle de sevgideki aşırılıkla gerçekleşir. 🔍 Kelime Analizi: يُحِبُّونَهُمْ (yuḥibbūnahum): “Onları severler” – kök: ḥ-b-b Bu kök, hem duygusal sevgiyi hem de sadakatle bağlılığı ifade eder. Kur’an’da bu kök, Allah’ın müminleri sevmesi (Maide 54), insanların malları sevmesi (Al-i Imran 14) gibi farklı düzeylerde kullanılır. 📌 Kavramsal Not: Burada ...

Kulak Tıkamak 🦻

Resim
Duyulmak İstenmeyenin Sessizliği: Kur’an Konuşuyor Ama Kim Duyuyor? 🎭 Giriş: Duymak İstemeyene Söylenen Söz Zaman zaman insan, en yüksek hakikati haykırsa da, bir karşılık göremez. Haykırışı duvarlara çarpar gibi yankılanır; ne içeri girer ne bir yankı bulur. Hele ki bu hakikat, Kur’an’dan geliyorsa… İnsanların büyük çoğunluğu onu dinliyormuş gibi yapar, ama duymak istedikleri üç-beş kelime dışında her şey kulaklarını tırmalar. Sözün değeri, bazen içeriğiyle değil, alıcısıyla ölçülür. Ve alıcı, çoğu zaman sadece kendine ait olanı ister: Onaylanmayı, avutulmayı, kabullenilmeyi. Oysa Kur’an çoğu zaman sarsar, sarsıntı ister. Ama modern insan sarsılmak değil, okşanmak ister. --- 👂 Seçici Duyuş: Göz Ucuyla Bakmak, Kulak Ucuyla Duymak Bugünün insanı artık hakikate yüzünü dönmüyor. En fazla göz ucuyla bakıyor. Kıyısından geçiyor ayetlerin. Duyar gibi yapıyor. Oysa duymakla işitmek farklıdır; kulak deliklerinin açık olması, kalp gözünün açık olduğu anlamına gelmez. “Ve onların kalpleri vard...